English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ V ] / Vivre

Vivre tradutor Francês

37,201 parallel translation
Sensiz.. ben yaşayamam.
Sans toi, je ne peux pas vivre.
"Galiba ben sensiz yaşayamayacağım artık."
Il semble que sans toi... Je ne peux plus vivre.
"Yarim sensiz aldığım her nefes batıyor sineme."
Ô bien-aimé, vivre sans toi... C'est avoir le cœur transpercé à chaque respiration.
"Sensiz.. ben yaşayamam."
Sans toi, je ne peux pas vivre.
Seninle yaşama fikri Taran'nın kararıydı.
C'est à propos de Taran et de sa décision de vouloir vivre avec vous.
Sensiz yapamadığı için kendisini de hapsolmuş hissediyor, değil mi, Marinella?
Elle dit qu'elle se sent en prison, car elle ne peut pas vivre sans toi.
Yani hepimiz senin yayının ile mi geçineceğiz?
Donc on va vivre aux frais de ton podcast?
Yaşamak için son 90 dakikası var.
Il ne lui reste plus que 90 minutes à vivre.
Hayatımıza devam etmekten başka yapabileceğimiz bir şey yok. Hastalarımızın ve arkadaşlarımızın yanında olacağız ve akşam partiye gideceğiz.
Tout ce qu'on peut faire c'est continuer, vivre nos vies, être là pour nos patients et nos amis, et aller à des dîners.
O zaman seninle kalacak bir bebek hemşiresi tutarız.
Alors embauche une nourrice qui pourra rester et vivre avec vous.
Bunu yapmana izin vermeyeceğim! Hayatını yaşamalısın!
Je ne te laisserai pas faire ça, tu dois vivre ta vie.
Gidip babaannenlerle yaşayabilirsin.
Tu peux vivre avec tes grands-parents.
Kamu önüne çıkmayan Spring ailesine yorum yapmaları için ulaşılamadı.
La famille Spring est connue pour vivre isolée du monde... HUIT APPELS MANQUÉS... et ne peut être contactée pour l'instant.
Bazen başka birinin rüyasına girmişim gibi hissediyorum.
J'ai parfois l'impression de vivre le rêve de quelqu'un d'autre.
Hayır, sadece belki gelip benimle kalsan iyi olur.
Il y a juste... Ce serait bien si tu venais vivre chez moi.
Ama bu sırada sadece, hayatımı yaşayıp, işimiğğ yapacağım.
Mais en attendant, je vais juste vivre ma vie, faire mes "cruts".
Hayır, sadece tüm günümü bir odada geçirmenin yaşamak için en iyi yol olduğunu düşünmüyorum.
Je pense juste que passer sa journée dans un petit bureau n'est pas la meilleure façon de vivre.
İnsanlığın dünyada sadece 8 ay ve 12 günü kaldı.
La race humaine n'a plus que 8 mois et 12 jours à vivre sur Terre.
Yaşayacak 8 ayın kalsa ne yapardın?
Que ferais-tu s'il ne te restait que 8 mois à vivre?
-... hayatımı yaşayacağım.
- vivre ma vie.
Yani, hayır, elbette olur, yani eğer doğruysa ama demek istediğim, hayatımı nasıl yaşamam gerektiğine karar verecek kişi benim, sen değilsin.
Non, je m'en ficherai pas si c'est vrai, mais je tiens à dire que je décide de comment vivre ma vie, pas toi.
Doğrusu, son sekiz ayımı geçirmek için daha iyi bir yol düşünemiyorum.
Honnêtement, je ne vois pas de meilleure façon de vivre mes huit derniers mois.
Yaşayacak sadece sekiz ayımız kaldı.
Il nous reste 8 mois à vivre.
Bu yaşam tarzı beni derinden etkiledi.
Cette façon de vivre a eu un impact profond sur moi.
Fark ettim ki... kurallarla çevrili bir yaşam... çok kısıtlayıcı gelebiliyor.
J'ai réalisé que vivre entouré de règles peut paraitre très restrictif.
Bir zamanlar yeni kuşak genç şeflerin en iyisi olan ben... yaşamak için Pizza Hut'a yemek götürüyordum.
Un chef, qui était autrefois le meilleur parmi la nouvelle génération des jeunes chefs, faisait une livraison à Pizza Hut pour vivre.
Bir hanımefendinin kalacak yere ihtiyacı var.
Cette dame doit trouver un endroit où vivre.
Ama bu süreçte, pişman olduğum bir şey yaptım.
Au final, j'ai fait quelque chose... et je ne peux plus vivre avec.
Sadece güzel günler yaşaması dileğiyle.
Puisse-t-elle vivre des jours heureux.
Sanki oymuşum gibi yaşayıp, hatırlamaya başladım.
J'ai commencé à vivre sa vie et à avoir ses souvenirs.
Ben Daniel Cullen ve Peter Lewis gibi adamların 4 metrekarelik hücrelerde başarısız olarak yaşamasını bir şey başardıklarını düşünerek ölmelerine tercih ederim.
Je crois fermement que des hommes comme Daniel Cullen et Peter Lewis ont leur place dans de petites cellules où ils peuvent vivre leurs vies comme des ratés, au lieu de mourir en pensant avoir accompli quelque chose.
Sen kutuyu bana ver, ben de arkadaşının yaşamasına izin vereyim.
Vous donner l'aérosol, et je laisserai votre amie vivre.
Onlara bir yuva buldum. Orada huzurlu bir şekilde yaşayacaklardı.
Je leur ai trouvé un foyer, mais ils étaient censés vivre discrètement.
İkimizi öldürecek misin yoksa yaşamamıza izin mi vereceksin?
Nous tuer les deux ou nous laisser vivre?
Ne yazık ki, hayatını kurtarma bölümünün bir parçası.
C'est le prix à payer pour continuer à vivre.
Bir gün daha yaşarsın.
Je vous laisse vivre encore un jour.
Harika bir şey bu. Uzaylıların saklandıkları yerden çıkıp vatandaş olarak yaşamasını sağlayacak bir kararname.
C'est fou, un décret qui autorisera les aliens sur Terre à sortir de l'ombre et vivre comme de vrais citoyens.
Artık uzaylı ziyaretçilerimiz, istenmedikleri düşmancıl bir dünyada itilip kakılan, saklanmak zorunda kalan yabancılar olmaktan çıksınlar.
Nos visiteurs aliens ne seront plus considérés comme des étrangers, forcé à se cacher, à vivre en marge d'un monde hostile et inhospitalier.
İçinde yaşamak da gerekir.
Vous devez y vivre aussi.
Burada yaşamak istemiyorum.
Je ne veux pas vivre ici.
Varoluş, erdeme mi dayanmalı? Tanrım.
Le droit de vivre devrait reposer sur le mérite?
Kim yaşar ki burada?
Qui peut vivre comme ça?
Boynunda bu varken yaşamayı zor bulabilirsin as it was for us with thee around ours.
Vous verrez comment cela est difficile de vivre avec ceci autour du cou, comme il l'était pour nous de vivre avec vous.
Hayâllerinizdeki dünyayı yaşama şansı verir.
Vous laissant vivre dans le monde de vos rêves.
Eğer Bay Burns'ün yerine park edebiliyorsam tüm hayatını da yaşayabilirim!
Si je peux me garer dans l'espace de Mr. Burns, Je peux vivre toute sa vie!
Erişte çorbasını her ne kadar sevsem de eşimin başka planları vardı.
Même si j'adorais vivre de nouilles ramen, l'épouse avait d'autres ambitions.
İçinde yaşamak için mi?
Y vivre?
Siz yaşayabilin diye öldüler.
Elles sont mortes pour que vous puissiez vivre.
Mars'ta izole şekilde yaşamak mı istiyorsunuz?
Vous voulez vivre isolés sur Mars?
Soyutlanmayı, yalnızlığı, hayatı ve uzuvları için riski herkes kaldıramaz.
Tout le monde ne tolère pas l'isolement, la solitude, le risque. De vivre ou de mourir.
Kız kardeşim Olivia burada kaldı ve ben Meksika'ya taşınıp büyükannemin yanında kaldım.
à Mexico vivre avec ma grand-mère.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]