Wilkins tradutor Francês
283 parallel translation
Dick Wilkins!
Dick Wilkins!
Ebenezer Scrooge, Dick Wilkins.
Ebenezer Scrooge, Dick Wilkins.
Wilkins'ın buradan taşındığını unutmuş galiba. Haydi çekil artık oradan.
Robin oublie que Mme Wilk a déménagé.
Anne, arayan Bn. Wilkins'dı.
Mme Wilk...
İyi akşamlar Wilkins.
Bon après-midi, Wilkins.
Evet, Bayan Wilkins gelemedi.
Mon cher, comment allez-vous?
Çünkü aşırı derecede yorgundu.
Mrs Wilkins regrette de ne pouvoir venir.
Bay Adare, Bu binbaşı Wilkins.
Voici le Major Wilkins,
Ben daha önce dediğim gibi, affınızı rica ediyorum binbaşı ben şimdi...
Major Wilkins, pardonnez-moi, mais j'allais...
Binbaşı Wilkins sizinle daha önce tanışmıştık.
Major Wilkins? Je suis Mrs Riggs, vous vous souvenez?
Dr Wilkins.
Dr Wilkins.
Belli ki de, şey- -
C'est visiblement... M. Wilkins!
Wilkins sahil şeridini 1928'de.
Wilkins a exploré la côte en 1928.
Kızıl Aslan Meyhanesi'nin barmeni olan Bay Wilkins bizi aradı.
Nous avons reçu un mot de M. Wilkins, le barman à la Taverne du Lion rouge.
Bay Wilkins'i tanıyorsunuz değil mi?
Vous connaissez M. Wilkins.
Amerika'nın her eyaletinde aranan Steve Wilkins.
Steve Wilkens, recherché dans tous les Etats d'Amérique pour des primes de 50 à 1000 $.
Profesör Wilkins kazılarını bugün tamamladı.
Le professeur Wilkins a terminé les fouilles aujourd'hui.
Hayır, Robertson'du. - Wilkins.
D'abord de ma voix normale, puis d'un ridicule couinement aigu.
- Robertson. - Wilkins.
Le logement est un vrai problème.
- Bir şilin mi Wilkins?
1 shilling, Wilkins?
Wilkins, ben milyonlarca sterlinlik bir şirketin başkanıyım ve sen çok taze bir yeminli muhasebecisin.
Wilkins, je suis le président d'une société multimillionnaire, et vous êtes notre nouvel expert comptable.
Wilkins. Wilkins, şu şilin, net mi brüt mü?
Wilkins, ce shilling, est-ce en net ou en brut?
Bir peni açığın var Wilkins.
Cela vous fait un penny en moins, Wilkins.
Pekala, Watson, Wilkins ve Spratt ile odamda görüşeceğim.
Bien, je verrai Watson, Wilkins et Spratt dans mon bureau.
Maliye'den Wilkins'ti.
C'était Wilkins, des finances.
- Wilkins.
Wilkins.
- Bu Wilkins'ti.
Ça, c'était Wilkins.
- Bu Wilkins'ti.
En effet.
- İyi golfçuydu Wilkins.
C'était un bon... golfeur, Wilkins.
- Muhasebeden Wilkins'di.
- C'était Wilkins de la comptabilité.
- Wilkins.
- Wilkins.
- Bu Wilkins'di.
- C'était Wilkins.
Onu midilliye bindirelim Wilkins
Faites-le monter sur mon poney.
Benim atıma bindiririz o çok yüksek Lütfen yardım et wilkins
Qu'il monte le mien. Il est trop grand. Aidez-le!
Wilkins arabalar ve ahırlarda atlar hazır olmalı misafirler için
Pensez aux attelages. Avisez les palefreniers.
Sammy, 45 dakika sonra kalkan bir uçak var. 747, geniş gövdeli 893 sefer sayılı, Kaptan Omar Wilkins. İyi adamdır.
Il y a un vol dans 45 minutes, un 747, gros-porteur, vol 893, capitaine de bord Omar Wilkins.
Evet, Bay Wilkins, yeni müşteriniz miyim?
Alors, M. Wilkins, vous me prenez?
Lee Wilkins beni dinlemeye geldi dün akşam. Bu işi unutmamı söyledi.
Lee Wilkins est venu m'écouter hier soir et il m'a dit de...
- Wilkins'i bulamıyorum.
- Je trouve pas Wilkins.
Susan Wilkins, birinci.
Susan Wilkins, première du nom.
Şimdi, görünüşe bakılırsa, Berger'in kampanya yöneticisi ile özel bir ilişkisi varmış. Susan Wilkins, 825 Esplanade.
Apparemment, Berger était très lié avec sa directrice de campagne, une certaine Susan Wilkins.
Sorun yok, o burada, efendim. Wilkins, onu yukarıya getiriyor. Tanrı'ya şükürler olsun.
Vous n'avez pas entendu parler de l'affaire de M. Davenheim?
Ben onun... sanıyordum.
Je pensais que c'était à Wilkins.
Bu yüzden ona anlattım. - Bay Wilkins!
M. Wilkins!
Bayan Wilkins!
"Mme Wilkins!"
Maliye'den Wilkins'ti.
Mais j'aimerais répondre de deux manières.
- Robertson. - Bu Wilkins'ti. - Bu Wilkins'ti.
Pendant que le ministre répond, notons que sa robe a été faite intégralement à la main à partir de 300 pièces de taffetas arabe, et créée spécialement pour le ministre par Vargar, de Paris.
Wilkins?
Wilkins!
Bu kadar yeter wilkins
Ça va, Wilkins.
Wilkins dedi, O topal ben değilim.
Il a dit : le petit est boiteux, moi non.
Wilkins, onu yukarıya getiriyor.
Wilkins est allé le chercher.