Yanağı tradutor Francês
895 parallel translation
"Hatırla - Eğer o bir yanağına vurursa, sen ötekini de çevir."
tendez lui la gauche.
Yanağında kan var, Galatea.
Tu as du sang sur la joue, Galatée.
Gülümserdi ve yanağımı sıkardı.
Il me souriait, et me donnait une petite tape sur la joue.
Yanağının üzerindeki de ne?
Que vois-je sur votre joue?
Onun için yanağımı yüzüne yaslayıp, bana sarılmanı sağladım.
Alors, je t'ai laissé m'enfiler mes souliers, j'ai mis ma joue contre la tienne, je t'ai fait mettre ton bras autour de moi,
''Cinayetten az sonra, biletçinin durdurmaya...''... çalıştığı, sağ yanağı yaralı adam, yanlış bilet vererek kaçtı.
Juste après le crime, un contrôleur a essayé d'arrêter un homme... avec une cicatrice sur la joue droite et qui a filé en donnant un mauvais ticket.
Yanağını dipçiğe iyice yapıştır.
La joue contre la crosse. À vos ordres.
Bana yanağını uzatmayacaksın ya? O çekten sonra yanak olmaz.
Tu ne vas pas me refuser ça, hein, après ce chèque?
Elimi yanağına koyman.
Ma main contre ta joue
Yanağım tekrar kanıyor.
Ma joue saigne à nouveau.
Hatta yanağına bir çimdik atmadım mı, ve sen de : "Hayır, Bay Czaka" demedin mi?
Vous n'êtes pas venu. Vous êtes folle!
Ilık rüzgârı yanağımda hissederken, parıldayan yıldızları izliyordum.
Je regardais les étoiles, et sentais le vent chaud sur ma joue.
Sana bu yanağından vurursam, öbür tarafına savrulursun.
Si j'essaie de toucher cette joue, tu bouges de l'autre côté.
Bu, diğer yanağını dönmekten daha iyi!
Mieux que de tendre l'autre joue!
Dün gece, yanağında bir gamze gördüm, önceden hiç görmemiştim.
Hier soir, une fossette que je n'avais jamais vue est apparue sur votre menton.
Başını yanağıma yaslardı.
Il posait sa tête contre ma joue.
Yanağımı bir yıl yıkamam artık.
Je ne me laverai pas pendant un an.
Öbür yanağını çevirmeye inanmıyorum.
Je ne pense pas qu'il faille tendre l'autre joue.
Ve kan yanağına doğru akıyor.
Le sang coule.
Sana iyi geceler dileyen melek sesidir yanağından öper fısıldar, "İyi uykular" diye.
C'est la voix d'ange qui vous souhaite une bonne nuit. Elle vous embrasse sur la joue... et murmure "Dors bien".
Sağ yanağını dipçiğe yasla.
Colle bien ta joue contre.
Şunu yanağına koy.
Mets-toi ça sur la joue.
Ve her kim yanağınıza tokat atarsa, ona diğer yanağınızı uzatın.
"vous devez tendre la joue gauche."
Kirstine, öteki yanağımı dönmeliydim. Kendine karşı biraz sert değil misin?
Kirstine, j'aurais dû lui tendre l'autre joue.
Yanağı dolduran bir çizgi.
Une ligne de rondeur de la joue.
Yanağında mı?
Sur la joue?
Diğer yanağının da kesilmesini istemiyor. Hakkı var, öyle değil mi?
Elle veut sauver son autre joue, ce qui se comprend.
Diğer yanağı çevirmeyi.
Qu'on doit tendre l'autre joue.
Kesakichi, Matsu'nun yanağına bir tokat at!
Kesakichi! Flanque-lui une gifle!
Kendimde olmadığım için belki yanağıma bir şaplak atmıştır.
Il est possible qu'il m'ait giflée, j'avais une crise de nerfs.
Bir keresinde, daha önce hiç görmediğim bir adam beni buzdan kaldırırken yanağımdan öpmüştü.
Une fois un inconnu, sur la joue. J'étais tombée, en patinant.
Petey yanağından çenesine kadar bir iz olduğunu söylüyor.
Petey a dit qu'elle lui avait ouvert la joue jusqu'à l'os.
Yanımda iki adam olacak, birinin de yanağı yaralı olacak.
Mais deux hommes seront avec moi et l'un d'eux aura une marque sur la joue.
-... O ise onlara diğer yanağını uzattı.
- ll leur a tendu l'autre joue.
Yanağına yaklaşmalısın.
Ta bouche contre sa joue.
- Öteki yanağın hatırı kalmasın.
Cette fois. je tiens à vous tendre l'autre joue.
Sen de yanağıma bir tokat at, gerçek bu ama.
Même si je ne devais plus te voir après.
Aynı yüzüğü takıyorsun ve sol yanağında aynı küçük ben var diye olabilir mi?
Qui porte le même anneau et a la même marque... sur le côté gauche du visage.
Hayır, yanağım şişti, apse var.
Peur? J'ai des douleurs névralgiques...
Sol yanağı yerle temas etmektedir.
Le visage repose par terre avec la joue gauche.
Karakol bölgesine çağırttın. Paltomu aldım, nişanlımı yanağından öptüm,.. ... son bir kez ve koşmaya başladım.
J'ai pris mon manteau, embrassé mon fiancé sur la joue, dernière fois de notre vie qu'on s'embrasse, et j'ai accouru.
Jenny'nin yanağında bir çizik var ama önemli değil.
Jenny. Mais ce ne sera rien.
Bu bir roman olurdu. Bence öbür yanağımızı dönmeliyiz.
"On devrait en faire une série télévisée."
Hayır! Ne zaman biri bana hakaret etse, her zaman öbür yanağımı dönüyorum. - Yani?
Il a contacté Charlie au New Yorker.
Ben dudaklarını ararken sen bana yanağını uzatıyorsun ayrıca bir ayı geçkindir beni odana almıyorsun.
Je cherche tes lèvres, tu me tends la joue. Ta chambre m'est fermée de puis un mois.
Elini uzatıp yanağıma dokundu.
Il a tendu la main. Il m'a touché la joue.
Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin.
On te frappe la joue droite, tends la gauche.
Yanağına çamur sür, yoksa bir domuz gibi şişeceksin.
Fais-toi une compresse, tu vas finir par ressembler au verrat.
- Benim yerime yanağından öp.
- Ravi de l'entendre. - Embrasse-la pour moi.
Adet dönemlerin, buz gibi yanağın.
de vos engelures.
Yanağında büyük bir yara izi olan bir adam gördünüz mü?
Avez-vous vu un homme avec une cicatrice à la joue?