Yanında tradutor Francês
41,634 parallel translation
Onun yanında durdum.
Je suis resté à ses côtés.
Harvey'nin yanında bunu konuşmak istemediğim için rekabet hakkında onca şey söyledim.
J'ai parlé de la rivalité car je ne voulais pas parler de ça devant Harvey.
Bu aptalların yanında yargılamak yerine benim yeteneklerime sahip bir adamı kullanabilirdin.
Et à voir ces idiots, vous auriez bien besoin d'un homme avec mes talents très particuliers.
Nancy Reagan'ın yanında yer aldım, zira "Hayır deseniz yeter" dedi.
J'ai rejoint Nancy Reagan pour son slogan : "Dites non."
Hamile eşi yatakta yanında yatıyordu.
Sa femme, enceinte, dormait à côté de lui.
İdamında yanında olmak için mahkemeden erteleme talep etmenizi istiyorum.
Que vous demandiez au tribunal un délai pour pouvoir être présente à son exécution.
Ratched Hemşire'nin verdiği eriştenin yanında benim lazanyam krallara layıktır.
Comparées à la soupe de nouilles de l'infirmière, mes lasagnes... sont faites pour les rois.
Herkesi yanında gelenlerle beraber not ettim. Bu yolla dışarıda kalanları tespit edebiliriz.
J'ai demandé à chacun de dire avec qui il a voyagé on pourra ajouter ceux qui sont encore dehors.
Telefonun yanında mı?
- T'as ton portable?
"Düşman bölgesine kör ve silahsız girme" nin yanında duruyor.
Ça va avec le fait de ne pas pénétrer en terrain ennemi à l'aveugle et désarmé.
11 milyon dolar sana nakit olarak verdiğim bir milyonun yanında.
11 millions de dollars. À rajouter au million que je vous ai déjà versé.
Senin yanında olması gerekiyordu.
Il était censé être avec toi. Qu'est-ce qu'il s'est passé?
Yanında kim var?
Qui est avec elle sur le bateau?
Bunların yanında, Alaska'ya gittiğimde gördüğüm gibi çocuklarımın buzulları görememesi ihtimalinin hüznü de var.
Il n'y a pas que la tristesse que je ressentirais si mes enfants ne pouvaient jamais admirer un glacier comme moi, lorsque je suis allé en Alaska.
Şu anda her zamankinden daha da iyi biliyorum ki halkına ait, halkının yanında, halkı için var olan bir ülke...
Ce qui me fait penser, aujourd'hui plus que jamais, qu'une nation au peuple, par le peuple et pour le peuple...
Dünyadaki insanların neredeyse yüzde ikisi iyi görünüyor ve eğer hayatını biriyle geçirmek istiyorsan en azından her sabah yanında bir yakışıklı görmelisin.
A peine 2 % de la population est belle... Et quitte à passer ta vie avec quelqu'un... Fais en sorte de voir un belle gueule au réveil.
Ay kendini gösteriyor. Bayramı yanında getiriyor.
Un rayon de soleil est apparu... accompagné de joie.
Hayatın boyunca bu korkuyu yanında taşıdın.
Cette peur vous a accompagnée toute votre vie.
Ben de sadece onun yanında takılıyorum.
Moi, j'ai juste suivi le mouvement.
Bütün büyük şehirlerde olaylar yaşandı Doğu Sahili boyunca, bunun yanında Ortabatı... özelliklede Chicago...
Il y a eu des incidents dans les grandes villes du littoral est, ainsi que dans le Midwest, surtout à Chicago, où...
Senin hayatını kurtararak, - Trudy'nin yanında olduğunu düşüyor.
Il pense qu'en te sauvant, il agit au profit de Trudy.
Beni yanında tutmanın tek nedeni buydu... sonra bir gün... bundan faydalan.
C'est uniquement pour ça que je suis encore là. Pour qu'un jour, ça vous profite.
Michigan'da yanında olacak.
Il passera tout le temps avec vous au Michigan.
Dünyanın en güçlü kadınının yanında kesinlikle güvende olurum.
Je serais protéger des humains par la plus puissante femme du monde.
Uzaylının yanında bir de 160'lık bir yardımcısı varmış.
Apparemment cet alien a un acolyte d'1m60.
Ben de ihtiyacın olduğunda yanında olayım, ne zaman olursa.
Je serai là pour t'aider, pour tout ce dont tu auras besoin.
Eğer bu adamın yanında biri olsaydı, bence daha eşit olurlardı.
Admettons qu'il ait un acolyte, ils seraient sûrement plus égaux.
- Yanında olmalıydım.
- J'aurai dû être là...
Şömine ve yanında içki için uygun bir gece olacak gibi
C'est une nuit parfaite pour un feu et un peu de rhum.
Bunun yanında, Şunu söylemeliyim ki, Seni biraz kıskanıyorum Çünkü Leah bu akşam meşhur lazanyasından yapıyor, yani...
En plus, je dois confier que je suis un peu jaloux car Leah a fait ses fameuses lasagnes ce soir, donc...
Çünkü hıçkıra hıçkıra ağlayan insanlarn yanında olmak istemiyorum, ne kadar harika bir annem olduğunu, sadece bir çocuk olduğum için, onu yeterince tanıyamadığımı söyleyen.
Car je ne veux pas m'asseoir avec ces gens sanglotant, disant combien j'avais une mère épatante, comment je n'ai pas pu la connaître assez car j'étais qu'une gamine.
Raimy... anneni seven bu insanarın yanında olamayacak mısın, hikayelerini dinlemeyecek misin, hayatının geri kalanında buna pişman olabilirsin.
Raimy... si tu loupes les gens qui aimaient ta mère, leurs histoires d'elle, tu le regretteras le reste de ta vie.
Kız kardeşini yeni kaybettin ve... Robert Lincoln'ün yanında oturup... babasını kaybetmesine izin mi vereceksin?
Tu viens de perdre ta soeur et tu vas t'asseoir auprès de Robert Lincoln et le laisser perdre son père?
Bunun yanında, Henry, Irene Doehner'in... torunu ile evlendi, "Hindenburg" saldırısında ölmesi gereken... ama ölmeyen.
À la place, Henry s'est marié avec la petite fille d'Irene Doehner, qui aurait dû mourir dans le Hindenburg mais n'est pas morte.
Ben yanında olacağım.
Je serai là vos cotés.
Yanında dua etmek istiyorum.
J'aimerais prier à ses côtés.
15 yaşındayken hastaneye çocukları ziyarete gider ve yanında hep mandalina götürürmüş.
A 15 ans, elle allait voir les enfants à l'hôpital et leur apportait toujours des mandarines
Bakıcının yanında.
Elle est avec la babysitteur.
Yakında kıyafetin yanında benzin satan yerlerden alışveriş etmeme gerek kalmayacak.
Bientôt je pourrais acheter des vêtements dans des boutiques qui ne vendent pas aussi de l'essence. Je vais goûter.
O şerefsiz bütün kakaoyu yanında götürmüş olamaz.
Cette pourriture n'a pas pu prendre tout le cacao.
Yanında çalıştığı kızlar kabus gibiymiş resmen.
Ces filles avec qui il a travaillé ont l'air d'être un vrai cauchemar.
Han, yanında kız mı var?
Han est avec une femme?
- Köpeği yanında mıydı?
- Avait-il un chien?
Bu adamın yanında Madoff ve Fortsman melek gibi kalır.
Tu veux la raison?
Öyle miyim yoksa kendi hakkında dürüst olan yanı mıyım?
Le suis-je? Ou suis-je la partie la plus honnête de moi-même?
Her neyse, anlaşılan Ajan May Isodyne hakkında yanılmıyormuş.
Bref, il semble que l'agent May avait raison à propos d'Isodyne.
Guardian hakkında yanılmışım.
J'avais tord à propos de Guardian.
Bir sürü şey bilen ve yanıldıklarında insanları düzeltmeyi seven bir insanım.
Je suis quelqu'un qui connaît des tas de choses et qui aime corriger les autres quand ils ont tort.
Yaşam, hiçliğin yan sehpasında duran boş bir süs değildir.
La vie n'est pas une simple décoration de table au milieu du néant.
Fark etmez, diye yanıtladı Kutsal Juana daha 18 yaşında ölüm döşeğinde yatarken.
"Ça n'a aucune importance", répondit Sainte Jeanne sur son lit de mort à l'âge de seulement 18 ans.
Kahverengi. Kahve ve yanık buğday renklerinin arasında şampuan ve duş jeli bir arada bir ürünle alelacele yıkanmış gibi duruyor.
C'est brun, entre le café et la sienne brûlée, nettoyé hâtivement avec un savon en guise de shampoing.