Yapmıyor tradutor Francês
3,422 parallel translation
Şaka yapmıyor musun?
Tu ne plaisantes pas?
Yani çocuklarla anlaşma yapmıyor musun?
Vous refusez les enfants?
Şaka yapmıyor.
Elle ne plaisante pas.
Bu adam bu işi para için yapmıyor.
Ce gars ne fait pas ça pour l'argent.
Şaka yapmıyor.
C'est pas une blague!
Ama bu beni kanunsuz yapmıyor.
Mais ça ne fait pas de moi un justicier. Non.
Çocuk numara yapmıyor.
- You better hit bull s eye, the kid don t play. "
Para bizim için kayıt tutmanın bir yolu, o kadar. Hollis, siyasi eylem komiten çok cömert olsa da bu hükümet her şeyi yeniden seçilmek için yapmıyor.
Hollis, ton soutien a été très généreux, mais tout ce que cette administration fait n'est pas orienté vers les réelections.
Polis duvara çıkan kişileri durdurmaya yönelik hiçbir şey yapmıyor.
La police n'essaie même pas d'arrêter les gens lorsqu'ils passent le mur. Jamais je n'ai assisté... - Moment historique.
Ahlaksız, sapkın ve iğrenç arzuların dışında kimseyi önemsemeden her istediğini yapmıyor musun zaten?
Pourquoi pas? Tu prends toujours ce que tu désires, sans te soucier de rien sauf de tes envies cochonnes, malsaines, et tordues?
O bir fitnes mankeni, moda mankeni değil. - Yani gerçek kıyafetlerle mankenlik yapmıyor bile.
C'est une modèle de fitness, pas une top model, ce qui signifie qu'elle ne porte pas de vêtement de mode.
Doğru çünkü insanlar halk içinde seks yapmıyor.
Oh, bien, parce que les gens ne font pas l'amour dans des endroits publics.
Üstelik tavır da yapmıyor.
Et ne faites pas la tête.
Donutla yaşardım eğer kilo yapmıyor olsaydı.
Je vivrais pour eux s'ils n'étaient pas si.... Gras. ( Rires )
Hayır, hiç kimse taklit yapmıyor.
On ne fait pas d'imitations.
Şaka yapmıyor muydun yani?
C'était pas des blagues, hein?
Bak bu da benimkisi : Ruby. Hiçbir şey yapmıyor.
Ouais, ma chienne Ruby ne fait rien.
Max ile ortak kostüm yapmıyor olsak bile, Abby kapılara yalnız gitmek istiyor olsa bile eğlenebiliriz.
Tu sais, même si Max ne fait pas un costume avec moi, et que Abby veut aller aux portes de son propre coté.
Hiçbir şey yapmıyor.
Il ne fait rien.
Niye kimse atış yapmıyor?
Pourquoi personne ne tire?
Schacher da bu yüzden yapmıyor zaten.
C'est pourquoi Schachter ne va pas le faire.
- O zaman neden bu sizi daha nazik yapmıyor?
- Qu'est ce qui vous rend plus gentil?
Sanki kamera kayıt yapmıyor gibi de.
Parce qu'on ne dirait pas que la caméra tourne.
Yunus sesi çıkarıyorum, bu takımın bir parçasıyken biz böyle yapardık. Ama artık bunu yapmıyor gibi görünüyorsun ve sorun değil.
L'appel qu'on faisait à mon époque, mais apparemment, plus vous.
Telefonun neden çalmıyor ya da titremiyor o'Blueberry'ler ne yapıyorsa ondan yapmıyor? Kapattım.
Pourquoi ton téléphone ne sonne pas, ne vibre pas ne chante pas ou un de ces trucs que font les blueberries?
Bayan Grant, Beyaz Saray neden daha fazlasını yapmıyor?
Mrs Grant, pourquoi la Maison Blanche ne fait-elle pas plus?
Yakuza Hiro Noshimuri kaybolduğundan beri Wo Fat ile işbirliği yapmıyor.
Le Yakuza n'a pas été au lit avec Wo Fat depuis que Hiro Noshimuri a disparu.
Bak, George beni baştan çıkarmak için uyurgezer taklidi yapmıyor, bunu biliyorsun.
Ecoute, George ne prétends pas avoir des problèmes de sommeil pour me séduire et tu le sais.
Ben bir şey yapmıyorum. Onlar yapıyor.
Je ne vais rien faire.
Artık ortalıkta dönmekten başka bir şey yapmıyor!
Ça tourne trop!
Bak ne diyeceğim, Kate, bu kadar ıvır zıvır konuşmalar yapmıyor.
Tu sais, Kate fait bien moins de blah-blah.
Güzelavrat otu gibi tatlı ama öyle kafa yapmıyor.
Douce comme belladone, ça n'a pas un grand impact.
Kimse bir şey yapmıyor.
Personne ne va rien faire.
Şu anda bunu duyuyorum ve bu acıyı hafifletecek hiçbir şey yapmıyor.
Maintenant je l'entends... et ça ne fait rien pour atténuer la douleur.
Evet, çünkü kimse 1993'ten beri bunu bu şekilde yapmıyor.
Oui, c'est car personne ne l'a fait ainsi depuis 1993.
- Country müziği yapmıyor.
Pas de la country.
Kimse rol yapmıyor.
Personne ne fait semblant de rien.
Anlaşma yapıyor musun yapmıyor musun?
Ecoute, on passe un deal ou pas?
Heather'la da yatmış. O takıntı yapmıyor.
Ils ont couché.
Yoksa Bölüm artık öyle infazlar yapmıyor mu?
Ou la Division ne croit plus à ce type de meurtre désormais?
Bu açıklamaları neden o yapmıyor da siz yapıyorsunuz?
Pourquoi ce n'est pas elle qui nous brief plutôt que vous?
Başkan yardımcısı yapmıyor çünkü ulusal güvenlik protokolleri her şeyden önce onun güvenliğinin sağlanmasını gerektiriyor.
La vice Presidente ne vous brief pas pour des raisons de Sécurité Nationale qui requiert que sa sécurité passe avant tout Ou est Huck?
! Bir kafeste yaşamak da bunu yapmıyor mu zaten?
Tu penses que vivre dans une cage n'est pas faire ça?
O zaman aralığında hiçbir şey yapmıyor.
Il ne prévoit jamais rien dans ce créneau horaire.
Hala Alabama yaşıyor olmamdan mı... yoksa cerrahlık yapmıyor oluşumdan mı?
Le fait que je vis toujours en Alabama ou que je ne suis pas chirurgien en activité?
Senin evinde akşam yemeği yemiştik hani, hatırlıyor musun? Biberli vejetaryen som balığı yapmıştın hani?
juste... je me rappelle de ce dîner chez toi, et tu as fais cette délicieuse sauce au miel saumon sur planche de cèdre?
Dostum, şaka yapmıyor.
- Il blague pas.
Yani, Dr. Higgs, 50 yıl önce yaptığı çalışmaların karşılığını şimdi alıyor bu yüzden ben de, bana Nobel ödülü kazandıracak çalışmayı çoktan yapmış olabileceğimi düşündüm.
Le fait est que Higgs a été récompensé pour le travail qu'il a fait il y a 50 ans, donc ça m'a fait penser, peut-être que j'ai déjà eu l'idée qui me fera gagner le prix Nobel.
Yani biri Hunt cinayetini Başlıklı yapmış gibi gösterip üstünü örtmeye mi çalışıyor?
Tu veux dire quelqu'un cherchant à couvrir la mort de Hunt en le faisant passer pour un coup de la Capuche?
Yapıyor muyuz yapmıyoruz muyuz?
On y va?
Evsizlerin, lokantanın camında gördüğü yemeklere sulandığı gibi Lily de Robin'in seks hayatına sulanıyor. Sana gelelim. Daha önce bir kez bu kadar ciddi egzersiz yapmıştın.
Lily bave sur la vie sexuelle de Robin tel un SDF regardant une tarte refroidir sur une fenêtre, et toi la seule autre fois où tu t'es entraîné si sérieusement était quand Lily avait eu la mononucléose à l'université