Yoksun tradutor Francês
1,770 parallel translation
Sen yoksun.
Tu es exclu.
Geceleri dışarıdasın, toplantılarda yoksun.
Tu sors, tu rates des réunions.
- Ama sen yoksun.
- Tu... tu n'es pas dessus.
Ahlaki değerlerden yoksun olduğumu düşünüyor, ve işin aslı, son zamanlarda gerçekten o haldeydim.
Elle me croit moralement corrompu, et c'est vrai que je l'ai été dernièrement.
Biliyorum Bart kişiliği - ya da ondan yoksun olan - bulaşıcı.
soit contagieuse.
Yoksun demek?
Tu es en train de te retirer?
Henüz öğrenemediğimiz bir dil. Henüz yoksun olduğumuz bir dil.
Une langue qu'il nous reste à apprendre et dont on nous avait privés.
Tüm lisanslı menajerleri kontrol ettim, aralarında sen yoksun.
Vous ne figurez pas sur la base de données des agents agréés.
Baskılanan testesteronu hayal etsene. Sevgiden ve duygulardan yoksun hayatlarını şefkat yoksunluğunu, üzerlerindeki o karanlık baskıyı düşünsene.
Imaginez toute cette testostérone frustrée, totalement dénuée d'amour, d'affection, et de tendresse, toutes ces choses réprimées et cette amertume.
Sen burada yoksun.
Tu n'es pas là.
- 3 gündür ortalıkta yoksun. Biliyorum.
Tu as disparu 3 jours et 3 nuits.
Bak, hayata dair bir planım var, ve sen içinde yoksun.
Ecoute, j'ai des projets d'avenir dont tu ne fais pas partie.
- Ne kadar yoksun?
- Combien de temps serez-vous parti?
Para edecek bir değeri yok ama yoksun zamanları hatırlatan bir şey.
Il n'a pas de valeur. Mais il m'évoque des temps plus simples.
"Karmaşık olay örgüsü, konudan yoksun, çocuk tehlikeye atılıyor"
{ \ pos ( 192,230 ) } "Intrigue complexe, scénario inexistant, mise en danger d'enfant."
Bazı müşteriler atlet geninden yoksun oluyor.
Certains clients n'ont simplement pas le gène d'athlète.
O anda Longborough erkek okulunda laf popülerliğin değerinden açıldığında genç Ned, bundan yoksun biriydi ama en yoksunu değil.
À ce moment précis, à l'école pour garçons de Longborough, quand il s'agissait de cote de popularité, le jeune Ned était plutôt pauvre, mais pas le plus pauvre.
- Hayır, o kadar yoksun.
Non? Sans déconner?
Soğutucun burada ama sen yoksun.
Ta glacière est là. Mais pas toi.
İçinde sen yoksun.
Tu n'es pas dedans.
Eğer uzun süredir buradaysan neden günlüğümde hiç yoksun?
Pourquoi je ne parle pas de toi si tu es là depuis si longtemps?
Ve her zaman gerçek hayat deneyiminden... yoksun kaldığımı hissettim.
Je ressens le manque de... d'expérience, de vécu.
Düzenden tamamen yoksun, ama yeterince etkileyici.
Un manque évident de discipline, mais pas mal quand même.
Chuck, bu görevde yoksun. Ne?
Chuck, vous ne participez pas.
Ailelerimizden ve güçlerimizden yoksun olmamız hakkında söylediklerini.
Quand tu as parlé de nous trouver, sans parents, sans nos pouvoirs.
Sen aslında yoksun.
Vous n'êtes pas vraiment là.
Taddan da yoksun bırakılıyorlar.
Ça les prive de saveur.
Tembel ve çalışma yeteneğinden yoksun olabilirim ama değiştim ve hayatımda önemli bir şey yapacağım.
Peut-être que je suis paresseux, et pas doué pour les études, mais j'ai changé, et je compte faire quelque chose d'important de ma vie.
Bir soru ve sen yoksun.
Un doute et tu es fini.
Her türlü silah eğitiminden yoksun kalabilir miyim?
Que je ne fasse pas cette formation de combat.
Ve yönlendirmeden yoksun yolda, insanlar yolunu kaybedebilir.
Et quand ce chemin manque de sens, on finit par se perdre.
Beni espri anlayışından yoksun biri gibi göstermişler.
J'ai l'air complètement coincé et sans humour.
Birkaç gündür yoksun. Neredeydin?
Ça fait plusieurs jours que je ne t'ai pas vu.
Senin hakkında konuşmaz, onun için yoksun sen.
Il parle pas de toi, t'existes plus pour lui.
Sanırım, Elliot'ın, oğlum olduğuna inanmaya ihtiyacım vardı, çünkü, Artık sen yoksun.
Je crois que j'avais besoin de croire qu'Elliot était mon fils parce que... je ne t'ai plus toi.
Ve içerisinde sen yoksun.
Et t'en fais pas partie.
Bağnaz, edepten yoksun halini çok ferahlatıcı buldum.
Je trouve votre manque de modestie puritaine très rafraîchissante.
Artık işin başında sen yoksun.
C'est plus toi qui commandes.
Ve sen yoksun.
Et... tu n'es pas là.
Sen bu fotoğraflarda yoksun.
Vous n'êtes pas sur ces photos.
Bir ödüldü, ve sen ve arkadaşlarının kaçmasına izin verdikten sonra ondan yoksun bırakıldım.
C'était un cadeau, qu'on m'a refusé après que je vous ai laissés toi et tes amis, nous échapper.
Biz burada görüşürken, kuvvetlerimiz cephaneden, silahtan ve en ufak bir cesaretten yoksun bırakılmış durumda.
Pendant que nous débattons, notre milice se retrouve sans munition, sans arme, sans même le plus petit encouragement.
Sadece... burada yoksun.
C'est juste... que tu n'es pas là.
Aile desteğinden yoksun.
Elle n'a pas de soutien familial.
Thomas, emekliliğinde hırs ve kibirden yoksun mütevazı bir adamın şöhretini kazanacağını düşünüyor.
Thomas pense que sa retraite lui donnera la réputation d'un homme humble sans ambition ou vanité.
Ona yoksun dedim.
Je lui ai dit qu'il est out.
aşkımızın köşetaşı... lezzetli, serinletici ve tamamen gösterişten yoksun.
Oprah! Oprah! Oprah!
Yine mi ortalarda yoksun?
Tu t'assois encore sur ta promesse?
- Yoksun dedim ben de
T'as une sale gueule.
Niçin halka açık veritabanında yoksun?
Pourquoi t'es pas sur le Net?
" Tehlikeli ve sağlıklı düşünmekten yoksun, adamların çaresiz komplosu tarafından yanlış yönlendirilen birçok kolonimiz, kendilerini koruyan ve destekleyen güce olan bağlılıklarını unuttu ve isyan etti ve haince bize savaş açtı.
"La plupart de nos sujets, " induits en erreur par une conspiration désespérée " d'hommes dangereux et intrigants,