Yoktu tradutor Francês
37,262 parallel translation
Sen onu etkileyene kadar, Damon ve benim Armory ile ilgimiz yoktu.
Damon et moi n'avons rien à faire avec l'Armurerie jusqu'à ce que je le possède.
Ya da belki de adada hiç domuz yoktu.
Ou peut-être pas de sangliers sur l'île.
Gemilerde hiç erzak yoktu.
Il n'y avait pas de provisions sur les bateaux.
Başka şansım yoktu, ne yaptığının farkında değilsin.
J'ai pas le choix, t'es pas conscient de tes actes.
- Başka çaren yoktu.
Pas par choix. On avait tort tous les deux.
Bin yıl boyunca fiziksel formu yoktu, Lucifer.
Millennia, Lucifer... sans forme physique.
- Elimi sokup almam gerekiyordu ama eldiven yoktu.
Tout ça pour ça. - Je l'ai attrapé, pas de gants.
- Başka seçeneğim yoktu.
Si.
Beni kullandın. Öyle yapmana gerek yoktu.
Vous n'aviez pas à faire ça.
Tekrar adammış gibi hissetmenin başka bir yolu yoktu.
Il n'y avait pas d'autre moyen de se remettre sur les balles proverbiales.
Kişisel eşyaları yoktu, sadece bileğinde üçgen mürekkep damgası var.
Pas d'affaires personnelles, juste un... un triangle tamponné à l'encre sur sa main.
Ev adresi yoktu ama telefonla plaka numarasına ulaştım.
Pas d'adresse de domicile, mais j'ai eu un numéro de téléphone et de plaque.
Kızların benimle birlikte olacaklarından haberleri yoktu.
Ces filles n'avaient aucune idée du fait que j'étais leur rencard.
- Seninle bir alakası yoktu.
Vous n'y êtes pour rien.
Gitar mı? Öyle bir şey yoktu.
Une guitare?
Karşı koymadan kabullenecek hâli yoktu.
Il n'allait pas laisser tomber cet endroit sans un combat.
Hayır, öyle bir şey yoktu.
Non. Rien de tel.
Eski eşimi konuşabileceğim kimse yoktu etrafımda.
Vous savez, je n'ai jamais parlé à quelqu'un.. de mon ex.
Pek izleyesim yoktu zaten.
C'est pas comme ci je voulais regarder, de toute manière.
- Linda başka çarem yoktu.
Je n'avais pas le choix.
Belki zaman yoktu.
C'est peut-être temporel.
Yatakta ritim duygusu yoktu.
Il n'avait pas de rythme au lit,
Bunu söylemem için hiçbir sebep yoktu.
Je n'avais aucune raison de dire ça.
Kısa süre sonra kimin tedaviyi alıp almadığını söylemenin imkanı yoktu. Çünkü herkes ölmüştü zaten.
Bientôt... il n'y avait pas moyen de dire qui avait le vaccin et qui ne l'avait pas... parce que tout le monde était mort.
- Evet, trafik yoktu.
- Ah oui. - Oui, ça roulait bien.
Lisede hiç arkadaşım yoktu... Buraya da sadece mirastan kabul edildiğimin farkındayım... Ama en iyi şansım da bu.
Je n'avais pas d'amis au lycée, et je sais que je suis ici seulement parce que je suis une héritière, mais c'est ma chance.
Yardıma ihtiyacım vardı ve çalabileceğim başka kapı yoktu.
J'avais besoin d'aide et je ne savais pas vers qui me tourner.
Direniş yoktu, kolay görünüyordu.
Ça paraissait facile.
Onun gibi ama öyle bir his içimde yoktu.
Quelque chose du genre. Mais c'était pas le cas.
Açıp girdim ve sadece cam yarası yoktu.
J'ai découvert qu'il n'y a pas que la blessure causée par le tesson.
- Bu senaryoda yoktu.
- Désolée.
İspanyolcamın ne kadar boktan olduğunu saymayın bile. Bizi oyalıyordu ve buna karşı yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu.
Sans parler du fait que mon espagnol était à chier, il nous mettait sur la touche et on pouvait rien y faire.
Yanlış anlamayın. Kolombiya Ulusal Polisi'nde cesur adam eksikliği yoktu.
La Police nationale colombienne ne manquait pas d'hommes courageux, mais prendre la tête du Bloc de recherche
Yenilerini almak için paramız yoktu.
Et on n'avait pas d'argent pour en racheter.
Fark etmezdi. Dünyanın cinayet başkentinde birkaç ölü tetikçinin haber değeri yoktu.
Mais après tout... qui s'intéresse à quelques sicarios morts dans la capitale mondiale du crime?
Ve şakaları yoktu.
Et le troisième joueur plaisantait pas.
Los Pepes'e gelince, onlar için problem yoktu.
Los Pepes n'avaient pas ce problème.
İkna konusunda üstlerine yoktu.
Ils étaient très persuasifs.
Castanolar ipin ucunu kaçırdılar ve bu planda yoktu.
Les Castaño ont pété les plombs. Ça faisait pas partie du plan.
Bunun açıklanabilecek bir yanı yoktu.
Il n'y avait aucune excuse possible.
Maalesef ilk bölümümüzde bu arabayla komple bir yol testi yapmaya vaktimiz yoktu. Ancak şunu demeye vakit var. Bu BMW'nin yaptığı en iyi M serisi araba.
Malheureusement, on n'a pas le temps là, dans notre toute premiere emission de faire un test complet sur route de cette voiture, mais il y a du temps pour dire que je pense que c'est la meilleur "M" que BMW ait jamais conçu.
- Ben gittiğimde yoktu. - Evet, yoktu.
- Ce n'était pas là quand j'y suis allé.
Maalesef dramatik bir giriş hazırlamaya vaktimiz yoktu ancak umarım yine de onu sıcak bir şekilde karşılarsınız.
On n'a pas eu le temps, malheureusement, d'organiser une entrée en scène spectaculaire mais j'espère que vous l'accueillerez chaleureusement quand même.
Tekmil veriyorum, yeşil ışıklar yandığında güç artırımı hazır değildi ve sona geldiğimde hala DRS tuşuna basıyordum. Yani hiç downforce yoktu. Yani...
Quand les feux sont passés au vert, le boost n'était pas prêt et j'avais le bouton DRS encore appuyé, et au bout de la ligne droite, je n'avais aucun appui, ce qui veut dire...
Başka yol yoktu.
Il n'y a rien à faire.
Burada bir kilise olduğundan haberim yoktu.
Je savais pas qu'il y avait une église, ici.
Buraya gelmesi için bir sebebi yoktu.
Il n'avait aucune raison de venir me voir.
Bir dakika, gösteride böyle bir kısım yoktu.
Attendez, ça ne faisait pas partis du spectacle.
Başka bir seçeneğim yoktu ama bu şu anda önemli değil.
Je n'avais pas d'autre choix, mais ce n'est pas important.
O zamanlar bu türde kumaşlar yoktu.
Ils n'avaient pas ce genre de tissu à l'époque.
İyileşme umudu yoktu.
Aucun espoir de guérison.