Yolculuk tradutor Francês
6,502 parallel translation
Küçük ve göç etmeyen bir kuş için, bu büyük bir yolculuk.
Pour un non-migrateur, c'est un grand voyage.
Doldurulması gereken evraklar ve yolculuk var daha ama birkaç saate evde olurum.
Il y a encore de la paperasse à remplir et puis le trajet. - Je devrais être rentrée dans quelques heures.
Yolculuk nereye?
Où vas tu?
Yolculuk için su almaya gitmiştim.
Désolée, je prenais de l'eau.
Muhtemelen zamanda yolculuk yapmayı sağlayacak 3 çok güçlü obje.
Trois très puissants artefacts intégrés en une possible machinerie qui pourrait vous permettre de voyager dans le temps.
Bir yolculuk planlıyor.
Il prépare un voyage.
Emily, senin için zamanda yolculuk yaptım.
Emily, j'ai remonté le temps pour toi.
Dünyaya, son yolculuk için çıkmadan önce sağ salip gidip gel.
Un passage sûr pendant votre voyage. Jusqu'à notre dernière journée sur la Terre...
Yolculuk nereye, Brody?
Où vas-tu Brody?
Umarım bu sefer geçen seferki gibi yolculuk geçirmez.
Parlons affaires. Regardez. - Je vous laisse.
Zamanda yolculuk yapan lezbiyenler.
Des voyageuses temporelles lesbiennes.
Doldurulması gereken evraklar ve yolculuk var daha ama birkaç saate evde olurum.
Il y a encore de la paperasse, puis le trajet. Je serai à la maison dans quelques heures.
- Zamanda yolculuk gibi mi?
Comme voyager dans le temps?
Zamanda yolculuk cihazı.
C'est le dispositif de voyage dans le temps.
Zamanda yolculuk cihazı Dillon'ın elinde.
Dillon a le dispositif de voyage dans le temps dans son bureau.
Yolculuk etmek güvenli olmayabilir.
Il ne serait pas prudent de voyager.
Hapishaneye bir yolculuk gibi olmalı.
Tout comme ça devrait être lors d'un voyage en prison.
Bir keçiyi kaçırmak için Senegal'e 53 saatlik bir yolculuk yaptım.
Je viens de me faire 53 heures sous Dexatrim pour kidnapper une chèvre au Sénégal!
Yolculuk için 14 farklı şarkı listesi hazırladım.
J'ai fait 14 playlists différentes pour le voyage.
Bunu yapmayacağım. O zaman yolculuk boyunca sizinle tek kelime etmiyorum.
Bien, je ne te parlerai pas pour le reste du voyage.
Zor bir yolculuk olacak.
Ça va être un vol difficile.
Hayır, hayır. Fırsattan istifade edip arabamla güzel ve özel bir yolculuk yapacağım.
Non, je vais prendre cette opportunité pour... faire une promenade dans ma voiture en privé.
Bu yolculuk sana iyi geldi.
Ce voyage a ete bon pour toi.
Yolculuk resimlerimi görmek ister misiniz?
Voulez-vous voir des photos de mon voyage?
Benim için ise, yolculuk önemli olan.
Pour moi, le voyage, c'est la destination.
Yavaş ol denizci! Bu uzun bir yolculuk olacak.
Doucement, marin, la traversée va être longue.
Gölün yanından gidiyorum, güzel bir yolculuk oluyor.
Je passe par le lac, c'est agréable.
Tanrım, ışınlanmanın ; yolculuk, ekonomi, insani yardıma yapacağı etkiyi düşün.
Bon sang, pense à ce que la téléportation apportera au tourisme, à l'économie et l'aide humanitaire.
DeLorean marka arabayı yıldırımla çalıştırıp zamanda yolculuk eden çocuk.
Le gamin avec la foudre et la DeLorean ils retournent dans le temps et, et il...
Ama zamanda yolculuk yapılamaz, dostum.
Mais les codes du voyage dans le temps n'ont pas été déchiffrés.
Yani Rumplestiltskin. Zamanda yolculuk olayını kabullenmenin kolay olmadığını biliyorum.
Je sais qu'un voyage dans le temps est difficile à croire.
Yolculuk nasıldı?
Comment était le voyage?
Ve diğer zamanda yolculuk cihazını bulmamız gerekiyor.
Liber8 est toujours dans la course. Et on doit trouver l'autre dispositif temporel.
- Zamanda yolculuk cihazını bulmuş.
Il a déterré un dispositif de voyage dans le temps.
- Başka bir yolculuk mu planlıyorsun?
Tu prévois un autre voyage?
Kolay bir yolculuk yaptıklarını umut ediyor.
Il espère qu'ils ont fait bon voyage.
- Harika bir yolculuk olacak!
On va vraiment faire un beau voyage!
Diğer yandan arka vagondaki tüm o sarsıntılı yolculuk boyunca düşündüğüm bunun sahip olduğum tek fırsat olduğuydu ve yeterli olması için dua ettim.
Moi, de l'autre côté, j'avais le trajet brinquebalant entier à l'arrière du wagon pour réfléchir. C'était mon seul avantage. Je priais pour que cela suffise.
Yaşamımızın sadece bir yol fiziksel formdaki ruhani bir yolculuk olduğunu biliyorum sırf kardeşinin bizimle olmaması aramızda olmadığı anlamına gelmez.
Je sais que ceci est juste un chemin où nous allons, une journée spirituelle en pleine forme physique, et que votre sœur ne soit pas avec nous ne signifie pas qu'elle n'est pas parmi nous.
Kulaklarımın uçakla yolculuk ettikten sonra bir hafta kadar çınlıyor bu da öyle bir şeyse bana kafayı yedirtecek.
Mes oreilles ne se débouchent pas pendant une semaine après un vol, et si c'est pareil, ça va me rendre folle.
Uzun bir yolculuk olacak.
C'est assez long à pieds.
Çok uzun bir yolculuk olacak.
La route va être très longue.
Ufak bir yolculuk için fena bir alışveriş değil.
Et ce n'est pas une mauvaise raison pour un petit voyage.
Demek istediğim, bunun için zamanda yolculuk yapmadın.
Je veux dire, tu n'as pas traversé le temps pour ca.
Zamanda yolculuk kafamı fena...
Le voyage dans le temps m'a dégouté de la relig...
Diğer sen hâlâ zamanda yolculuk cihazının parçalarını araştırıyor.
L'autre toi est encore en train de rechercher les pièces du dispositif de voyage dans le temps.
Zamanda yolculuk cihazı olan paranoyak bir Alec.
Un Alec paranoïaque avec un dispositif de voyage dans le temps.
Sen de onu kurtarmak için zamanda tekrar tekrar yolculuk etmeye devam edersin ve ben de her seferinde tekrar tekrar kollarında ölmesini sağlarım.
Et tu peux continuer à voyager dans le temps, encore et encore pour essayer de la sauver et Je vais continuer à faire en sorte qu'elle meurt dans tes bras encore et encore.
Bebeğin yolculuk yapacak kadar stabil olmadığına karar verdim.
J'ai décidé qu'elle n'était pas assez stable pour voyager.
Çıkacağın yolculuk muazzam bir yolculuk olacak.
Le voyage qui s'annonce sera monumental.
Kardeşim yolculuk yapmayı severdi.
Ma soeur aimait voyager.