Zayıfım tradutor Francês
1,526 parallel translation
Biliyorum, zira zayıfım, kibirliyim ve tehlikeliyim ama kendime engel olamıyorum.
Je sais que c'est parce que je suis faible, vaniteux et inconstant mais... je ne peux vraiment pas m'en empêcher.
Keşke onunla konuşabilsem, Joey, fakat çok zayıfım.
J'aimerais pouvoir lui parler, Joey, mais je suis trop lâche.
Çünkü zayıfım.
Parce que je suis faible.
Futbol için fazla zayıfım.
Trop gringalet pour jouer au football.
Ben mi zayıfım?
Je suis faible?
Sanırım bu insanın zayıf yanı.
C'est ça, la folie de l'homme.
Öyle olabilir ; fakat benim söylemeye çalıştığım şey, bir süre önce çok zayıf bir anımda aptalca bir şey yaptım.
Peut-être bien. Mais voilà quelque temps, dans un moment de faiblesse, j'ai fait une grosse folie.
Görüş büyüsü yüzünden hala zayıf ama hazır olduğunda diğer büyücülere yardım edebileceğinden eminim
Encore faible, mais elle pourra aider les autres mages.
Onlarla savaşacağım, Ray. Zayıf bir tarafları olmalı.
On va se battre, Ray.
Zihinlerimiz, sınırlı ve zayıf biçimde de olsa günün her anında bu fikir uzayla etkileşim içerisindedir. Böylelikle günlük yaşantımızı sürdürebiliriz.
Les esprits humains interagissent, même de façon limitée, avec l'espace d'idées, â tout moment de la journée, juste pour réaliser nos activités quotidiennes.
Yaşlanmak yüreği zayıf olanlara göre değil, sana söyleyeyim. Tanrım.
La vieillesse, ce n'est pas pour les coeurs faibles.
Zayıf değilim. Sadece insanım.
Je ne suis qu'un humain.
- Takımın güçlü ve zayıf noktalarını iyi biliyor.
Il connaît tout de l'équipe.
Zayıf mı?
Elle est mince?
Burada amaç zayıf noktalarımızı bulmaktı!
- Comprenez bien.
Ezekiel'e, "Bu kemikler yaşayabilir mi?" diye sordu, zayıf insana, "Bunlar bütün olacak mı?" diye sordu.
Il demande à Ézéchiel : "Ces os peuvent-ils vivre?" Il demande à l'infirme : "Peux-tu guérir?"
Onlara zayıf olmadığımızı göstermemiz lazım.
Nous devons juste leur montrer que nous ne sommes pas vulnérables.
Evet, kamuflaj makyajı yapan, büyük çılgın veya zayıf çılgın bir adamım.
Je suis le grand fou... le fou décharné grimé comme un guerrier.
Bir de zayıf mı?
Et si... Maigre?
Eğer kuvvetli olanın, zayıf olanı ezmesini kabul edersek hayvanlardan bir farkımız olmaz.
Si on s'incline devant la loi et qu'on laisse les forts dévorer les faibles, on ne se comporte pas mieux que des animaux.
... hedefi en çekici bulduğu kişi, yani ben, değil bulabildiği en zayıf kişi olurmuş.
- Et Grace'Ouyette? - Je m'occuperai d'elle.
Tatlım, ara sıra zayıf duruma düşebilirsin. Her zamanki benim işte.
Tu as le droit d'être vulnérable devant moi.
Bakın, zayıf bir başlangıç yaptığımın farkındayım, ama...
Ecoutez, je sais que nous avons eu des débuts difficiles, mais...
Bana engel olan oysa, SYP'ye dönme şansım en iyi ihtimalle bile zayıf demektir.
Si c'est elle qui s'y oppose, mes chances de retourner à l'A.P.O sont très minces
- SYP'ye dönme şansım zayıf.
Mes chances de retourner à l'A.P.O. sont très minces
Aldığım sinyal zayıf ama temiz.
Le signal que je reçois est faible mais clair.
Yaptırdığım zayıf camdan dışarı atlayamadım.
Je n'ai pas eu l'occasion de sauter par le faux verre que j'ai fait installer.
- Sence zayıf mıyım?
- Tu me trouves faible?
Zayıf ve fakirlerin ihtiyaçlarını görmezden gelen ve sadece imtiyazlılara ve güçlülere hizmet eden bu hükümetin uzun süredir kulak asmadığı insanların sesi olacağım.
Je serai la voix de ceux, qui, depuis longtemps, n'ont pas été entendus par un gouvernement qui ne sert que les privilégiés et les puissants, et qui ferme les yeux sur les faibles et les nécessiteux.
Kovaladığım adamlar korkaktır. Çoğunlukla toplumun en zayıf üyelerini ;
Pour la plus part, leurs cibles sont les plus faibles de la société : des femmes et des enfants
- Zayıf mı, şişman mı?
- Grand. - Mince ou gros?
O zamana kadar da Hearst pek çok kez zayıf noktamı gördüğünden... uzun süreli bir tehdit olmadığımı fark eder. Yani çıkarlarımızın kısa bir çatışması, ona... örneğin seçimlere karşı durmak suretiyle... benimle ölüm kalım savaşına girme ihtiyacını falan hissettirmez.
D'ici là Hearst m'aura tellement vu bouffer la poussière, qu'il me saura pas très dangereux, alors un bref conflit d'intérêts ne lui donnera pas l'impression de devoir me livrer un combat mortel, en s'opposant aux élections locales, par exemple.
Bay Sneed, bu evin en zayıf noktası neresi?
M. Sneed, quelle est la partie la plus faible de cette maison?
Aklıma gelmesinin tek sebebi de Davey'nin "Ördek, Kaz" şarkısını öğrenmesi ve ördeklerin zayıf görünmesi. Al işte.
Et encore, j'y ai pensé parce que Davey a appris le jeu de l'oie et que les canards m'ont paru fadasses après ça.
Zayıf mıydı? Kilo almış mı?
A-t-elle minci?
O neydi? Yoksa zayıf olduğunu itiraf mı ediyorsun Dr. Yang?
C'est quoi ça - - une faiblesse professionnelle, Dr.
- Yapma. O kadar da zayıf değil. Boğuluyordu.
- Elle ne m'a pas semblé faible à ce point.
Benim zayıf olduğumu ve yeterince üzerime gelirsen korkup kaçacağımı mı düşünüyorsun?
Tu penses que je suis faible au point de te laisser faire?
Dükkândaki adam bunun beni daha zayıf göstereceğini söyledi. Dikine çizgi olayı.
Le vendeur a dit qu'elle m'amincissait.
O benim zayıf olduğumu düşünüyor, bunları yönetebilmem için kendi taşlarım yok... bu yüzden muhtaç ve acınaklı gibi olacağım...
Qu'elles rappliquent immédiatement. Crise majeure! Page six.
Buradasın çünkü ben nazik, zayıf ve hala babasından birazcık korkan bir insanım.
Tu es ici car je suis gentille et je suis faible et j'ai toujours un peu peur de Papa!
Biz uzun adamdan mı, kısa adamdan mı, şişman adamdan mı, zayıf adamdan mı bahsediyoruz?
Parlons nous d'un homme grand, petit, gros, mince?
Futbol sezonunun bitmesine yakın Randy'nin oynama şansını arttırmak için ligin en zayıf okulunu seçtim.
Avec une saison presque terminée, je voulais m'assurer que Randy ait une chance de jouer, j'ai donc choisis la pire école de la league.
Bundan çok daha azıyla bir "Zayıf Güç Alanı" teorisini geliştirmeye yardım ettim.
J'ai aidé à construire une théorie complète sur les interactions faibles avec moins que ça.
Kafası çalıştığı için ve şu şey için yardım ettiği için ona karşı zayıf bir noktan var, ama o vahşi bir suçlu.
Je sais que vous l'aimez bien, parce qu'il est intelligent et qu'il vous aide à bricoler, mais c'est un dangereux criminel.
Yani bizim zayıf tarafımız olmayacak?
Il fera donc ce qu'on lui dit?
Buna izin verdiğim için onu hayal kırıklığına uğratmışım ve aile emir-komuta zincirinin en zayıf halkasıymışım.
Et de toute la chaîne familiale, je suis le maillon le plus faible.
Onun yerinde olsaydım bayağı zayıf olurdum.
Si j'étais à sa place, je serais un peu perturbé.
Her neyse uzaylı sinyalinin daha zayıf yayınım yapanı.
Quoique ce soit, il diffuse une version amoindrie du signal extraterrestre.
Umarım saçınızı boyatmayı düşünmüyorsunuzdur. Çünkü çalışmak için yanıma geldiğinizde, çapkın kocaların daha çok sizin gibi zayıf sarışınlardan hoşlandıklarını göreceksiniz.
J'espère que tu n'envisages pas de teindre ces cheveux car quand tu viendras travailler pour moi, tu apprendras que les maris volages courent souvent après les jolies blondes.
En zayıf halka kim olacak bakalım?
Qui sera le maillon faible?