English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ Z ] / Zorluklar

Zorluklar tradutor Francês

1,005 parallel translation
Hükümetimiz bunun zorluklarının farkında.
Notre gouvernement est pleinement conscient de ses difficultés.
Aptal gibi görünmek istemem... ama bazen sizi anlamakta zorluklar yaşıyorum.
Je vais peut-être paraître idiot, mais j'ai du mal à vous suivre.
- Fransa'nın bazı zorluklar çıkarttığını duydum.
Et la France?
Kayda değer zorluklar var.
C'est difficile.
Oturup yemeğimi yerken... fırtınalı havada çektiğiniz zorlukları düşüneceğim!
Je penserai à la cruauté de la mer en dégustant mon dîner de ce soir.
Hindley'in finansal zorlukları olduğunu biliyordum... fakat mülkünün bir yabancı tarafından çalındığını değil.
Je savais qu'il avait des difficultés, mais pas que son domaine lui était volé par un étranger.
Hiçbir tecrübesi yoktu ama böyle zorlukları atlatmış olduktan sonra tekrar beraberiz.
encore novíce commeje le suís : , Nous faísons des efforts jour et nuít, pour être de meílleurs servíteurs de l'art :
Maalesef bazı zorlukları da yok değil Bay Rough. Nedir onlar?
Mais il y a une difficulté, M. Rough...
Zorluklar var, Majesteleri.
Il y a des difficultés, Votre Majesté.
Bu, binde bir görülecek bir şans. Mali zorluklar içindeki bir ekiciye ait.
Il s'agit d'un planteur chinois qui est en difficulté.
Planlarına soğuk su katmak istemem ancak bazı mali zorlukları unutmuyor musun?
Bob, vous vous êtes engagé à certaines dépenses.
Aylaklık günleri, zorlukların anısını silmek için çalışıldı.
Le travail pour effacer le souvenir de l'oisiveté et de la privation.
Böylece, zorlukların gölgesi altındaki vadiye olan... - bu olağanüstü yolculuk başladı.
"Ainsi commence cette noble expédition vers la Vallée des Larmes."
Zorlukların gölgesi altındaki vadi.
La Vallée des Larmes.
Cesaretin, fedakarlığın... hayatın zorluklarını görmek için yaptıkların... 'Nerdesin Be Birader? 'i zirveye...
Ta vaillance, ton expérience chèrement acquises, feront de ce film...
Pikniğe gitmiyoruz. Tüm o zorluklar, zihinsel gerginlikler siperler, dövüşler, taarruzlar falan.
C'est dur au physique et au moral.
Zorluklar ve fiziksel sıkıntılar mı?
C'est dur? .
Bizim yaşadığımız zorlukların hiç birini yaşamayacak, değil mi?
Elle ne connaîtra pas les mêmes difficultés que nous.
İnsan yüreği zorlukları gençlerin yüzünde görünce acır.
Un homme souffre de voir ses petits affronter le monde.
Zorluklar olacak ama umurumda değil.
- Tant pis pour les écueils.
Zor zamanlarda birlikte olacağı bir dost, bir arkadaş ister ama aynı zorlukları o da hissetmelidir.
Il veut une complice, une amie pour traverser les crises. Il faut qu'ils se trouvent d'accord sur les crises, ou ils ne sont jamais à l'unisson.
Bir babanın nasıl zorluklar geçirdiğini görüyor musun?
Hein Kayan, voyez ce qu'endurent les parents! Pas étonnant qu'elle grossisse!
Sizi çok şaşırtmayacak biliyorum. Ben sadece, nasıl söylenir,.. Yani, hayatın zorluklarını görmüş bir kadınım.
Cela ne vous choquera sans doute pas d'apprendre que je suis une femme qui a beaucoup vécu.
Hayatta zorluklar çeken yalnızca o muydu?
Elle n'était pas la seule.
Çektiğim zorlukları bir bilsen.
Ouais, pas facile.
Zorluklar yaşadım.
Pas facile.
Makam, para ya da arazi uğruna değil de aşk için evlendi diye onu, zorluklarıyla baş edemeyeceği bir dünyada yoksulluk ve esaret içinde yaşamaya mahkum ettiler.
Parce qu'elle avait choisi l'amour, plutôt que le rang ou l'argent ils l'ont condamnée à vivre une vie de pauvreté et d'esclavage.
- Bazı zorluklar var tabii.
Il est très difficile...
Rol için uygun olacağını.. .. ama pratik zorluklar olduğunu söyledim.
J'ai dit qu'elle serait parfaite, mais qu'il y avait des obstacles.
Benim bahsettiğim, en büyük zorlukları ve acıları aşan cinsten büyük ve olağanüstü bir sevinç.
Je veux parler d'une joie immense, débordante, au-delà de la douleur et du chagrin infini.
İnsan bir kere evlendiğinde bazı zorluklar olsa da kabullenilen sorumluluklara saygı göstermelidir.
Une fois que l'on est marié, même s'il existe des insuffisances, on doit respecter l'engagement pris.
Bazı zorluklar çıkabilir.
Il peut y avoir des complications.
- Onüçümdeyken bana ilk içkimi verdi - Ondörtte ilk sigaram Ve onbeşimdeyken hayatın zorluklarını öğretti bana
Il m'a fait boire mon premier verre à 13 ans, fumer mon premier cigare à 14, et à 15 ans, je savais tout des choses de la vie.
Zorluklar olacaktır, ama onları aşacağız.
Il y aura des ratés, mais on les aplanira.
Sonra eski günlerin zorluklarıyla hiç uğraşmayan yeni insanlar geliyor. Beni çiftliğimden ve suyumdan kovuyorlar. Bazıları kuyular kazıp yer altından su çıkarıyor.
Puis les gens vinrent ici comme chez eux, plantèrent des clôtures sur mes champs... creusèrent des fossés, détournèrent l'eau des ruisseaux.
Ne söyleyeceğimi bilemiyorum ama zorlukların sorumlusu sen değilsin.
Je ne sais pas quoi faire. Tu n'es pas responsable de tous ces malheurs.
Biraz dinlen. Rozet takmanın da kendi zorlukları var.
Porter une étoile n'empêche pas les fissures, de toute façon.
Bu akşamki vaazimin konusu zorluklar.
Mon sermon de ce soir portera sur l'adversité.
Bazılarımız durup hayatın zorluklarının daha iyi insanlar olmamız için birer fırsat olduğunu düşünebilir.
Peu d'entre nous se recueillent pour considérer combien l'adversité nous élève.
Ne zorluklar geçirdiğini anladığımı anlatmanın uygun bir yolunu arıyordum.
Je cherchais une façon de vous dire que je comprends ce que vous ressentez.
- Bazen zorlukların önüne geçilemez.
- Ce sera pénible. C'est pénible, mais nécessaire.
Gigi'yle konuşurken, durumun zevklerini değil zorluklarını vurgulamaya dikkat et.
Quand tu lui parleras, fais ressortir... la difficulté de la situation.
Zevkleri değil zorlukları vurgulamış olmalısın.
Tu n'as pas dû faire ressortir les plaisirs.
- Teğmen bazı zorluklar yaşamış...
Elle éprouvait des difficultés...
Güneş banyosu, derelerde yıkanmak ve doğanın meyvelerini yemek, bütün emek ve zorluklar unutulmuş bir halde.
Se reposer au soleil, se baigner dans l'eau claire... savourer les fruits de la terre, ayant tout oublié du travail et du malheur.
Hızla yaşlanan bir hakim ve güzel bir dul bayan mutlaka zorlukları aşar ve tatile giderlerdi.
Le magistrat vieillissant et la séduisante veuve surmonteraient toutes leurs difficultés et parcourraient la terre et les mers.
Şu ana kadar oldukça zorluklar yaşadın.
Tu as une sacrée carrière derrière toi.
- Zorluklar sırasında beceri cesaret, belli bir subaya sadakat nüfuzunu kullanabilecek bir subay.
- Ingéniosité dans les moments durs... courage, loyauté envers un certain officier... qui a de l'influence, et qui pourrait l'utiliser.
Ama tüm bu zorluklar ortasında kızım Miho hızla kadınlığa adım atıyordu ve yakında 18. doğum günü olacaktı.
Malgré mon dénuement total, Miho était devenue une belle fille. Elle eut bientôt 18 ans.
Kendin bu vahşi dünyada zorlukları keşfettin,... alışkanlıklarını ve davranışlarını ayarlamak zorunda kaldın kendi düşüncelerinde bile,... tamamen olumsuzdun.
Confronté aux difficultés, tu commençais à te découvrir. Dans ce monde hostile où il te fallait t'insérer par la force là où tes habitudes, tes manières et même tes pensées étaient inadaptées voir négatives.
Bulmak için ne zorluklar çekmiştim.
Il est introuvable.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]