Zulüm tradutor Francês
307 parallel translation
Adaletsiz ve merhametsiz bu dünya yalnızca bencillik, zulüm ve nefrette dayanıyor.
Ce monde sans justice, sans bonté, fondé sur l'égoïsme, la vulgarité et la haine.
Düşmanlarımız bizi üzdüler, zaman zaman bize zulüm ettiler... bizi Hareket'ten kopardılar.
Une fois que, nos ennemis qui nous inquiétaient et nous persécutaient, de temps en temps... auront enlevé les éléments les plus faibles du mouvement pour nous.
Geldiğimizden beri onu bağırıp zulüm ediyorsunuz!
Vous le terrorisez depuis que nous sommes ici!
Oh, bu zulüm.
Oh, c'est terrible.
Zulüm bunu bir gerçek olarak kabul eder!
Pour le ministère public, c'est un fait.
O, ezilen ve zulüm görenlere güven aşılayacak... onları peşinden sürükleyecek bir insan.
Les gens persécutés ont foi en lui et le suivront.
Milattan önce 5. yüzyılda bir zorbanın yönetiminde zulüm çeken Atina yurttaşları onu sürgüne gönderdiler.
5 siècles avant J.C. les citoyens d'Athènes ayant souffert d'un tyran... le bannirent.
"Yüzbaşı Holmes" Er Prewitt'e karşı mazeretsiz zulüm uygulamaktan suçlu bulunmuştur.
Le capitaine Holmes a été reconnu coupable d'actes de cruauté... à l'encontre du soldat Prewitt.
Ondan sadece zulüm gördük. Zengin ve özgür olmalıyız!
Renversez ce tyran, cet imposteur... et vous serez riches et libres.
Bu yüzden öfkeye, açlığa, fakirliğe, zulüm ve iftiraya meydan okuyorsunuz.
Alors Vous défiez la violence la faim, la pauvreté la persécution et la calomnie.
Onlar kendilerini hor görenlere, zulüm ve baskıya karşı savaştılar ve kutsal ibadethanemizi geri kazandılar.
Ils luttèrent contre Ia tyrannie et l'oppression... et nous rendirent notre Temple.
onun olduğu her yerde çekişme vardır... yolsuzluk vardır, zulüm vardır.
Partout où il y avait le péché, partout où il y avait des conflits, partout où il y avait de la corruption, de la persécution,
Herkes soğuk savaştan bahsederken, gerçek savaşlarda insanlar ölüyor. Bu zulüm ve acımasızlığın yankıları hiç dinmeyecek.
Nous brandissons la menace d'une guerre froide, alors que de vraies guerres tuent, et que les persécutions et les atrocités ont encore de beaux jours devant elles.
Bazen belki de ağır zulüm.
Peut-être trop, parfois.
Amaçsız zulüm ya da vahşet öğütlemiyorum.
Je ne conseille pas la cruauté ou la violence sans objectif.
Benim vurgum, amaçlı zulmün zulüm olmadığıdır.
La cruauté avec un objectif n'est pas de la cruauté. C'est de l'efficacité.
Atalarımıza yapılmış bir zulüm.
D'une cruauté atavique.
"Fransa ordusu küçümseniyor! " Katolik kilisesine zulüm ediliyor!
L'armée française est bafouée, l'Eglise catholique persécutée.
Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Göklerin hükümranlığı onlarındır.
Heureux les persécutés pour la justice...
İçteki kısım, zulüm döneminde, Roman Katolik İbadethanesi olarak kullanılmıştır.
Durant la Persécution, elles servaient de chapelles.
Hitler Çekoslavakya'yı işgal edip, bölgeyi Slovak bölgesi ilan ettikten sonra, zulüm politikası Tis Rejimi tarafından üstlenilmiştir.
Après qu'Hitler a occupé la Tchécoslovaquie, et l'a rebaptisée ÉTAT SLOVAQUE, une politique de persécution fut adoptée par le régime de Tiso.
Bu saf zulüm, Montag. Sen zalim bir adamsın.
Vous êtes un homme cruel!
"... açıklanamaz zulüm, yok olma korkumuz,... "
" la cruauté incompréhensible, notre peur de disparaître,
Zulüm mü, efendim, yoksa insanlığı birleştirme çabası mı?
La tyrannie ou une tentative d'unification de l'humanité?
Bir tarla arsası için. Bu zulüm çok fazla!
Ils sont allés trop loin.
Acısız bir ölüm. Ne karmaşa, ne zulüm ne de günahsızları yok etmek yok.
Une mort sans douleur... sans blessures, ni cruauté... et qui n'entraînerait pas d'innocents.
O zulüm görmüş tatlı adam şu anda evimde, kızkardeşime içini döküyor.
Cet homme adorable qui est chez moi en train de tout raconter á ma sœur.
Revirde adamlar var, bazıları ölüyor, onlara zulüm yapıldı.
Certains de nos hommes sont mourants suite aux atrocités qu'ils ont subies.
Bu zulüm bir kaç yıl önce Nazi hareketiyle başladı.
Mais ça a empiré quand le mouvement nazi est né, il y a quelques années.
Köylerimiz ve insanlarımız bu çete tarafından zulüm ediliyordu bu zalimlerin elinden çok çektik ta'ki Fang Usta ve evlatlarımız, buna son verene kadar onlar sayesinde bu kabus sona erdi..
Nous, les habitants de la contrée, nous vivions en permanence sous le joug de ces huit bandits. Grâce à vous, chevalier, et à tous ces héros, leur redoutable forteresse a cessé de nuire.
Yanlış düşündü. Sabai Klanın varlığı zulüm üzerine kurulu.
Il a tort de penser que la pérennité des Sabai justifie pareille cruauté.
Siz Yeryüzü gezegenindensiniz. Sizde zulüm yok.
Vous venez de la planète Terre où la persécution n'existe pas.
Bir zamanlar Yeryüzünde de zulüm vardı.
La Terre a connu la persécution.
"'Doğruluk uğruna zulüm görenler kutsanmιştιr... "'çünkü cennet onlara miras kalacaktιr.
Heureux les persécutés car le Royaume des cieux leur appartient.
İnsan eti yerler, zina yaparlar, kadınlara zulüm ederler, ve şeytanla devamlı işbirliği içindedirler.
ils mangent Ia chair humaine, forniquent, sont adultères et misogynes, et communient avec Ies mignons du diable.
Ağızları bozuk, gizli saklı işler çeviriyorlar. Eğlenceden anladıkları da zulüm!
Ils parlent mal, ils font des choses en cachette, sont cruels par plaisir.
İnsanlara karşı, bugün yapılsa... zulüm sayılacak şeyler yapmıştır.
Le cas de la femelle est différent : elle a commis des actes contre des hommes qui, perpétrés aujourd'hui, seraient qualifiés d'atrocités.
Ama bunlar, bahsedilen 2,000 yıl sonunda, yani iddia edildiği üzere..... insanlar, hayvanların kısıtlı zekasına sahip dilsiz yabaniler olduğunda, .. hala zulüm olarak kabul edilebilir mi?
Mais les jugerait-on ainsi dans 2000 ans, quand l'homme sera probablement devenu une brute muette dotée de l'intelligence limitée d'un animal?
Ülkeniz için yapmanız gereken belli başlı şeyler vardır ama tüm bu zulüm ve şu kişilerden sonra bilemiyorum. Bu ülkeye hiç saygı duymuyorlar
Il faut faire son devoir pour son pays, mais ce qu'il faut supporter de ces types... aucun respect pour leur pays.
Artık Palmer'ın yaratığı terör ve zulüm ortamından çok uzağız...
Le climat de peur et de persécutions instauré par Palmer est loin.
Bu mutluluğu herkesle paylaş... Komşunla, ağlayanlarla zulüm gören ezilmişlerle paylaş...
Essaie de comprendre ton prochain avec humilité, aide les faibles, ceux qui souffrent, les persécutés, les opprimés.
Halk kitlesi, sefalet ve zulüm altında doğar ve aynı yoksunlukta ölür.
Ils naissent et meurent dans la misère et l'oppression.
Japonlar Çin kıyılarına çıkarma yapıp... tüm köy ve kasabalara zulüm ettiler saldırdıkları yerlerden yüksek haraçlar toplamaya çalıştılar
Les bandits troublaient l'ordre du pays. Les frontières étaient fragilisées.
Japonlar topraklarımıza saldırıp halkımıza zulüm ediyor
Je vous écoute. Les Japonais ont déjà tué beaucoup d'innocents.
Lütfen bize daha fazla zulüm etmeyin, lütfen
Laissez-nous tranquilles. Je vous en supplie.
Fahiş haraçlarla bize zulüm ediyorlar
On peut pas le raisonner. Ses prix sont aberrants.
Açlık, soğuk, sürekli maruz bırakıldığımız zulüm... cesaretini ve yaşama arzusunu yok etmiş gibiydi.
La faim, le froid, les sévices répétés, avaient comme brisé en elle toute volonté de vivre.
İnsanoğlunun bilgi kaynağı olan kutsal kitabımızın dediği gibi, Şeytan ve diğer lanetli iblisler hristiyanların ruhlarına zulüm edeceklerdir.
Dans les Saintes Écritures, il est écrit, pour la connaissance du genre humain, qu'au temps du Seigneur, et même avant, Satan et les autres démons ont poursuivi les âmes chrétiennes.
Bu bir zulüm...
Une telle cruauté...
Savunma avukatı ifadesini almaktan ziyade tanığa zulüm ediyor. İtiraz ediyorum!
Objection!
Ama sen korsanları bahane ederek bize zulüm ediyorsun böyle direnerek, sen de bir korsan oluyorsun ne...
Tu es complice des pirates?