Öylesine tradutor Francês
4,340 parallel translation
sırf sen bir kızla öylesine arkadaş olamıyorsun diye bende olamıcam değil.
Tu gâches tout en couchant avec tes amies.
Öylesine güzel ve aptal bir Arjantin kızı değilim.
Je suis pas une bombe latine sans scrupules.
- Öylesine bakıyordum.
- Je regarde.
Öylesine kötü.
Si amère.
Öylesine acı verici.
Si douloureuse.
- Öylesine söyledim.
- Je blaguais.
Öylesine sevdiğin için red mi etti yoksa?
Pourquoi a tu délaissé celle que tu aimais tant?
Ama yaşamlarını düşündüğümde... Amadeu, Estefânia, diğerleri... Yaşamları öylesine hayat ve gerilim dolu ki...
Mais quand je pense à leurs vies Amadeu, Estefania, les autres leurs vies pleines de vitalité et d'intensité.
Öylesine dolu ki, sonunda ayrı düştüler.
- Que ça a fini par les briser.
- Okumanı bölmeyeyim, öylesine öneri.
Sans interrompre votre lecture.
- Öylesine takıldık ve...
- On sort ensemble, mais... Oh!
Ee? - Detroit'ten öylesine mi geçiyordun?
Alors tu es de passage à Detroit?
Öylesine sürmemeyi aklından çıkarma.
Essaie de pas toucher... Ça fait quoi?
Hayır, ama bana öylesine belgeleri mi veriyorsun?
Non, mais... Tu me donnes les documents?
Öylesine bir şey, televizyonda söyledikleri.
Un truc dont on parle à la télé.
Öylesine bir kavga, birkaç çocukla.
Je me suis seulement battu.
Öylesine bir rüya görmüşsün. Rüyaların gerçekliğini kim demiş?
Tu as fait un rêve, mais qui te dit que c'est vrai?
Öylesine soruyorum. Meraktan.
Je demande juste par curiosité, ça m'intéresse.
Viskiye öylesine hayır demedim çünkü içmek istemedim.
Je n'ai pas refusé le scotch parce que je n'en voulais pas.
Öylesine bir şey.
Tu vas voir.
# Hizmetkâr kadınlar Öylesine takatten düştü ki #
Jusqu'à ce que sa suite soit si épuisée
Öylesine vermiyeceklerdi ya.
Tu ne peux pas les sous-estimer.
Kendimi öylesine çok rahatsız hissediyorum ki, bütün bunlara bir son vermenin ne rahatlatıcı bir şey olacağını düşünüyorum.
Je suis parfois si déprimée que ce serait un soulagement.
Hastings, bazan küçük bir çocuk gibi oluyorsun, öylesine masum, öylesine güven dolu...
Hastings, vous êtes parfois comme un enfant, si innocent, si confiant...
Gelen bütün o yeni ipuçlarıyla öylesine kuşatılmıştım ki?
J'ai été pris par ces nouvelles pistes qui arrivaient.
Seni zavallıların Herkül'ü - öylesine kendini beğenmiş, öylesine... tarifi olanaksız gösterişçi biri.
Pauvre petit Hercule, si vain, si suffisant.
Öylesine bulunsun istiyor.
Ils aiment juste l'avoir.
Öylesine korkunç bir şeydi ki... Ona ait olduğunu düşünmeleri gülünçtü.
C'était un machin affreux, mais c'était hilarant qu'ils l'aient cru à elle.
Öylesine bir çocuk da değil.
Mais pas n'importe quel gosse.
- Öylesine bir gitar değil.
- Pas n'importe quelle guitare.
- Öylesine bir kokain de değil.
- Pas n'importe quelle cocaïne...
Sadece öylesine geldim, dostum.
Tu vois, je suis là, je sors.
Senin ettiğin dualar öylesine.
Tes louanges sont fausses
- Öylesine sordum işte.
Simple question.
Öylesine unutsak bunu? Onu bırakın ve unutalım.
Si on disait que... vous la relâchez et c'est terminé.
Öylesine...
Juste comme ça.
Öylesine.
Juste comme ça.
- Evet, evet! Öylesine yaşıyorum.
Je sais, mais je m'améliore.
Öyleyse işe ölçülerini almakla başlayalım. Boyun bir tavus kuşu gibi uzun ve güzel... ve bittiği yerde belin başlıyor, bir geyik gibi öylesine ince ve çekici ki.
Commençons donc par prendre vos mesures... cou... comme un paon longue et belle... et où se termine votre cou votre taille commence... comme un cerf si mince et attrayant.
Öylesine bir sestir.
Mon Dieu!
Ve öylesine travmatize olmuştun ki hemen akabinde...
Et vous étiez tellement traumatisé,
Öylesine söyledim.
C'était... C'était une blague d'amour.
Öylesine de söyleme.
Ne me dis jamais "une blague d'amour".
Bu meseleyi şu an konuşmak zorunda değiliz. Dedim ki öylesine bir söyleyeyim.
Pas besoin d'en discuter en détails maintenant, je voulais juste le mentionner.
Hem kimse derine araştırmıyor da Çünkü Erin'in çevresini saran öylesine bir ihmalkarlık ve öylesine kötü olaylar var ki herkes kaçıp kendi kıçını kurtarmaya çalışıyor.
Et personne ne creuse très profond car il y a une telle confusion et une telle négligence qui entourent Erin que tout le monde veut juste s'enfuir et couvrir leurs fesses.
Öylesine "uzaklaşmayın" demiyorum.
Je n'ai pas juste dit, "Ne vous éloignez pas"
Bu seferlik, öylesine bırak ben seni kurtarayım!
Juste cette fois, juste pour la beauté du geste, Laisse moi te sauver!
Öylesine bir yıkıma sebep olduğum için babam beni utanç içinde Kuzey Su Kabilesi'nden sürgün etti.
Pour avoir provoqué tant de dévastation, mon père me déshonora en me bannissant de la tribu boréale.
Öylesine oluverdi işte.
On a juste...
Buyuk ihtimal biri ava cikmadan once oylesine birkac el atiyordur.
Quelqu'un tire des coups d'essai avant d'aller chasser.
Öylesine bir çocuğu da değil.
Mais pas n'importe lequel.