Üçkağıtçı tradutor Francês
492 parallel translation
Bir iki tane üçkağıtçı müfettişimiz vardı. Artık onlar yok.
Nos inspecteurs corrompus ont été remerciés.
Seni üçkağıtçı. Burada ne işin var?
Oui, j'ambitionnais de te ressembler.
Şu kaptan öyle üçkağıtçı ki, asıl onun hapiste olması lazım.
Le capitaine est véreux, il devrait porter un matricule.
- Nehir hala orada. Zannederim ki şu Yanki üçkağıtçıları bile Missisipi etrafında dönecek kadar akıllı değiller.
Le Mississippi est là pour transporter les marchandises.
O üçkağıtçının iki kira borcu var.
Il me devait du fric, cet arnaqueur.
- Buna üçkağıtçılık denir, patron.
- C'était vache, patron.
- Evlendiği şu üçkağıtçının.
- Cette canaille de mari.
Sen ve üçkağıtçı atın.
Vous et votre cheval!
Sen çok üçkağıtçısın.
Tu es plutôt louche.
Şu ana kadar ufak çaplı bir üçkağıtçıydım.
J'étais juste un petit escroc, jusqu'à présent.
Artık büyük çaplı üçkağıtçı oldum.
Maintenant, je suis un caïd.
Patronunun karısını aradan çıkarıp onunla kendisi evlenmek isteyen üçkağıtçı dişilere alerjim vardır.
Je suis allergique aux femmes qui veulent se faire épouser par le patron.
Onlar da tıpkı bizim gibi üçkağıtçı. Paratonerle gezenini de hiç görmedim.
Tous des baratineurs, mais aucun n'a été foudroyé.
Ve üçkağıtçı bir avukat için ilginç oluyor.
Pourtant, tu es un avocat plutôt sournois.
Sen de kendine karşı üçkağıtçısın, değil mi?
Tu es relativement sournoise, toi aussi.
Sahtekâr, üçkağıtçı ve bir çeteci.
Un escroc, un voleur, un gangster.
Bu üçkağıtçılar kolay korkarlar.
Ces baveux s'effraient vite.
Bay Meacham, siz terbiyesiz, yalancı, iki yüzlü ve pis kokular yayan bir üçkağıtçısınız.
Vous êtes un menteur, un hypocrite et une canaille!
Bir üçkağıtçı.
C'est une magouille.
- O üçkağıtçı mı?
- Cet escroc.
- Bana bakın, üçkağıtçılar —
- Petits escrocs...
Bu kanunlara ters ise sanırım o zaman ben bir üçkağıtçıyım.
Si c'est illégal, je suis un escroc.
Fig, koca bir üçkağıtçısın. Ama 10 kasa alıyorum.
Espèce d'escroc, j'en prends 10.
- Bence adam üçkağıtçının biri.
- Je pense que c'est un escroc.
Senin hatırına bir üçkağıtçı oldum. Kendim için olmayacağım.
Mon imposture ne doit pas m'avantager.
üçkağıtçı, aşağılık, engerek yılanı, alçak!
- T'excuser? Espèce de coquin! Scélérat!
Tam bir üçkağıtçıydı, her zaman hile yapar, aşırırdı.
Un type pas ordinaire! II avait de ces inventions!
Benim yüce mutluluğumun ne olduğunu anladığın zaman, senin için de küçük bir üçkağıtçılık payı hep olacaktır.
? Quand tu te preoccupes de mon bonheur, tu as toujours une arriere-pensee! C'est quoi?
Bunu nasıl yapabildiniz? - Minik Judy'de bile üçkağıtçı bir yan var.
Meme cette petite Judy se met a ruser!
Herkeste bir üçkağıtçı yan vardır.
Tout le monde a des arriere-pensees!
Ben ve kız kardeşim üçkağıtçılık yapmayız.
Ce n'est pas dans nos habitudes de ruser.
Demek istediğim, benim kadar gösteri dünyasının içindeyseniz,... üçkağıtçı insanlara alışıyorsunuz.
Quand on a ete dans le metier aussi longtemps que moi, on est habitue a voir les gens ruser.
Bunun bir tür üçkağıtçılık olduğunu düşünecek.
Son idee? Il va croire que c'est une ruse!
Bir üçkağıtçı, diğerine.
Entre arnaqueurs.
Adi, üçkağıtçı, dolandırıcı bir serseri.
Sauf moi. Je suis qu'un petit escroc minable.
Burada üçkağıtçılara yer yok bayım.
Nous n'aimons pas les tricheurs, ici.
O bir üçkağıtçı.
Cet homme est un gredin.
O üçkağıtçıyı kaçırdılar. O konuşabilirdi.
Si le receleur n'avait pas filé, il aurait parlé!
Eh, rahipler her zaman üçkağıtçılıklarıyla tanınmıştır.
Le clergé est bien connu pour savoir ruser.
Öyle üçkağıtçısın ki seni İstihbarat'a vermek zorunda kaldılar.
Alors, ils vous ont collé dans les services secrets.
Büyük umutların suya düşüşü. Bu zavallı üçkağıtçılar Rossellini ve Brecht ile birlikte kıymeti anlaşılamayan ilk insanlar oldular. Halbuki bu günbatışı işçilerin yararındaydı.
Le crépuscule, le crépuscule des grands espoirs... et ces magouilleurs sont laissés dans l'ombre en compagnie de Rossellini et de Brecht, peut-être... tandis que les ouvriers, dans ce crépuscule vont toujours de l'avant.
Higasa Dağı'nda saklanan bir üçkağıtçı.
Un escroc réfugié sur le mont Higasa.
Koca ağızlı üçkağıtçılar...
" Ces comédiens à la gueule de gorille
Bana bak üçkağıtçı, eğer sen de benim kadar hapishane kütüphanesinin hukuk bölümünde çok zaman geçirseydin belki de buraya benim salınmam için yazılmış bir emirle gelmiş olurdun.
Escroc, si vous aviez passé autant de temps que moi à la bibliothèque de la prison vous l'auriez peut-être trouvée à ma place.
Yeni bir duruşma göremeyecek olabilirim fakat yeni bir avukat tutacağım kesin, üçkağıtçı çünkü sen berbatsın.
Peut-être n'aurai-je pas d'autre procès, mais j'aurai un nouvel avocat, escroc, parce que vous êtes nul!
Sizin gibi bir üçkağıtçının, bir lejyonerin sözüne inanmamasına izin veremem!
je ne permets pas à un va-nu-pieds de votre espère de mettre en doute la parole d'un légionnaire.
Sen çok üçkağıtçı birisin.
Tu as de ces idées!
Lanet olası üçkağıtçılar!
Foutus escrocs!
Alayı göbekleri ekmek yemekten davul gibi olmuş üçkağıtçılar.
Tous ces ravageurs de bide sont pareils.
Lanet üçkağıtçı.
Fraude évidente.
Üçkağıtçılık, Komutan, düpedüz üçkağıtçılık.
La ruse, Capitaine, tout simplement.