Ayaklarım tradutor Português
2,932 parallel translation
Birlikte ayaklarımızın üstünde güçlü ve önemli bir şeyi yendik.
Juntos, por conta própria, forjamos alguma coisa poderosa.
Ayaklarım şişti günde iki bin kere işiyorum. Salı gününden beri sıçmadım ve memelerim kapkara oldu.
Para além de ter os pés inchados, urinar 2.000 vezes por dia, não cagar desde Quarta-feira e ter os mamilos todos doridos...
Ayaklarımızın üstünde durana kadar bekleyelim.
Vamos esperar até andarmos com nossos próprios pés.
Ayaklarım mürekkep hokkasından sallanır.
Molho os pés no frasco da tinta.
- Ben de ama ayaklarımı oynatabiliyorum.
- Também eu, mas mexo-me!
Tam olarak ayaklarımı yerden kesmiş sayılmazsın.
Não deste propriamente o teu melhor.
Ayaklarım düzelince kendim gideceğim.
Quando os meus pés melhorarem, farei isso eu mesma.
Ayaklarımı ovar mısın lütfen?
Podes esfregar os meus pés, por favor?
Ayaklarımı uzatmak istiyorum da biraz.
Adorava esticar um bocado as pernas.
- Kahrolası ayaklarım.
Estes pés parvos.
Çitin her iki tarafında da ayaklarım var.
Tenho um pé de cada lado.
Erkekli, kadınlı, çocuklu 2500 kadar Müslümanı bir araya toplattığınızda ayaklarımın dibindeki eli bağlı genç kadın bana baktı.
Quando nos ordenastes que juntássemos 2.500 homens, mulheres e crianças muçulmanos, a jovem aos meus pés, de mãos atadas, olhou para mim.
Ayaklarım aynı fikirde değiller ama sağ ol.
Vou ter de discordar de ti, mas agradeço.
Bu sabah uyandım ve ayaklarım böyleydi.
Acordei esta manhã e os meus pés estavam todos moles.
Ayaklarımı hissedemiyorum.
Não consigo senti-los.
Ne çok yürüdük, ayaklarım koptu.
Nem acredito no quanto tivemos que andar.
Çocuklar, oturunca ayaklarım uyuşmuş.
Tenho de ser honesto, pessoal. As minhas pernas adormeceram quando me sentei.
Ama aslında, gökevi ayaklarımın yere basmasını sağlıyor, dünyanın benim etrafımda dönmediğini hatırlatıyor.
Se bem que o planetário me põe mais no meu lugar.
Bunu sana söylemek zorundayım. Yarın dünyayı kurtarsak, toplum mutantları kabullense bile,... benim bu ayaklarım ve senin bu mavi rengin,... asla güzel olarak kabul görmeyecek.
Devo dizer-te que, ainda que salvemos o mundo amanhã e a sociedade aceite os mutantes, os meus pés e a tua forma azul natural nunca serão considerados bonitos.
Haydi. Ayaklarımın üstüne çık.
Segue as minhas patas.
- Ayaklarım ağrıyor.
- Doem-me as patas.
- Bunlar ayaklarım, Adam.
- São os meus pés, Adam.
Ayaklarım iki kat büyümüş gibi.
Meus pés parecem duas vezes maiores.
Bilirsiniz, dünyadaki her şey ayaklarımızın altındaydı ve birbirimize desteğimiz vardı, birbirimizi destekliyorduk.
Apenas... O mundo era a nossa espécie de ostra e tínhamos apoio, apoiávamo-nos mutuamente.
Bir sabah iş çıkışı Pasifik'te sörf yaptım ayaklarımda hala kum varken gidip bunu kaydettim. Aynı gün kaydımı yolladım.
Surfei em P.B. uma manhã depois do trabalho, fui e gravei-a, literalmente ainda com areia nos pés, e enviei-a nesse dia.
Ondan ayrıldığımda benim için hep göz yaşı dökerdi bense evime gelip ayaklarımı uzatırdım, ama...
Ele chorava quando eu saía e subia nas minhas pernas quando eu voltava.
Kocaman ayaklarım var. 42 numara giyiyorum. Her bebekte ayağım bir numara büyüdü.
É por isso que teve quatro empregos ao mesmo tempo, para que pudesse pagar a própria escola.
Evlatlarım buralara kadar geldik burası dünyanın öldüğü yozlaşmış ruhunun kanayarak ayaklarımızın altına serildiği yer.
Meus filhos, viemos de tão longe até aqui. Onde a Terra moribunda sangra as suas almas corruptas aos nossos pés.
O her zaman ayaklarımızın...
Ele manteve-nos sempre...
"Ayaklarımızın altında kanatlar var."
Com asas debaixo dos nossos pés.
Bu hiçbirimizin istediği bir şey değil elbette. Ama ayaklarımızın altındaki zemin kayıyor ve görünüşe göre de başka çaremiz yok.
A situação não é aquela que todos desejaríamos, mas o terreno movimenta-se debaixo dos nossos pés.
Ayaklarım 10 senedir canıma okuyor.
O meu pé mata-me há 10 anos.
Çünkü ben kadını Z-I-Z-E-S diye tarif ederim ve ayaklarımın yerden kesilmesi gerekiyor, anladın mı?
Porque mulher soletra-se Z-I-Z-E-S, e eu preciso de ser enfeitiçada, estás a perceber?
* Hızlanıyor ayaklarım *
All my dogs talkin'fast
Senin sayende hayattayım ve tekrar hayatımı ayaklarına seriyorum
- Quem é aquele homem? - Deixa-me em paz! Por que é que ele está aqui?
Ayaklarını ısıracağım.
Eu vou morder os teus pezinhos!
- Ayakların dışında mı?
Lá em baixo?
Dizlerimin üzerinde olacağıma ayaklarımın üzerinde dururum.
Quero viver de pés no chão, não de joelhos.
Hayatlarımızı ve umutlarımızı ayaklar altında çiğneyerek bize hayvan muamelesi yapanlardan? Evet!
O ódio daqueles que nos tratam como animais, privando-nos da esperança e abafando as nossas vidas?
Her şeyi yakıp yıksalar da, bana işkence çarkında ya da atların ayakları altında ölümü sunsalar da tavrım değişmeyecek! Martius.
Deixá-los atirar tudo aos meus ouvidos, apresentarem-me morto na roda ou nos cascos de cavalos selvagens, ainda assim serei o mesmo para eles!
Ayaklarımızın altındaki patikayı hayal ediyoruz.
Imaginamos o caminho sob os nossos pés.
Gözaltı torbalarınız mı var? Kocanızın nasırlı ayaklarını mı yumuşatmak istiyorsunuz?
Tem papos nos olhos, quer amaciar os pés ásperos do seu marido.
Ve o kirli ayaklarını bir daha asla ovmayacağım. - İyi.
E nunca mais irei esfregar-te esse pé imundo.
Corinne tekrar kendi ayakların üzerinde durmana yardımcı olur. Değil mi tatlım?
A Corinne vai ajudar-te a endireitar a tua vida.
Ayaklarını çıkar da ben çırpayım.
Tira essas barbatanas para ser eu a dar aos pés.
Bunlar benim ayaklarım değil!
Esses não são os meus pés!
Ayaklar, bizim daha az gelişmiş insanımsılardan farkımızdır.
Os pés separam-nos dos hominídeos.
Elbette. Demek yedi sel kurbanımızın ayaklarını buldunuz.
Entendi que recuperou os pés de 7 de nossas vítimas.
Sakın Glee kulübüne yardım etme ayaklarına yatma.
Nem sequer finjas que estás a tentar ajudar o Clube Glee.
Kendi ayaklarımın üstünde durmalıyım.
Tenho de me erguer sozinho, sabes?
Smithers, sen benim en gey asistanımsım ama ben sadece kendi ayakları üstünde duran insanlara saygı gösteririm.
Smithers, você é o melhor dos meus funcionários, mas temo que minha verdadeira admiração é reservada para homens bem sucedidos.