Aşık tradutor Português
83,201 parallel translation
Zavallı biçare aşık adam, ne sorabilirdi?
Aquele pobre tipo apaixonado o que ele poderia perguntar?
Lakin gördüğün gibi, iki insan aşık olduğunda birlikte yaşarlar birbirlerine alışırlar.
Mas veja quando duas pessoas apaixonadas vivem juntas elas habituam-se um ao outro.
"Yavaş yavaş nefes al." "Artık aşık oldun, kederini de kabul et."
Aceite a dor que existe no amor
Hepsi size aşık oldu.
Todos eles se apaixonaram por ti.
- Jon Snow bana aşık değil.
o Jon Snow não está apaixonado por mim.
En temel tepkime ile başlamalıyız. Ve daha karmaşık duygulara doğru çalışıcaz ve bilişsel düzenlemeler.
Devemos começar com as reacções básicas e ir trabalhando até ás emoções mais complexas e arranjos cognitivos.
Ders dışı etkinliklerinizden ve programlarınızdan fedakarlık etmenizin adil olmadığını biliyorum.
Sei que não é justo terem de sacrificar as atividades e programas extracurriculares.
Anıların bir çıkış yolu bulmak için uğraşıyor.
As tuas memórias estão a esforçar para sair.
Komadan çıktığımdan beri, insanlar beni aptal amaçları için kullanmaya çalışıyorlar, ve bundan gına geldi artık.
Desde que acordei do meu coma, as pessoas tentaram usar-me para os seus próprios objectivos estúpidos, e estou tão cansada disso.
Kızlar senin için ölüp bitiyor olmalı.
Eu acho que as raparigas... se iriam derreter por ti.
İnsanlar artık uyanmaya başlıyor. Tek bir kişinin fark yaratabileceğini bunun herşey demek olduğunu sen, Maya ve Edison'un yaptığı iş sayesinde görüyorlar.
As pessoas estão a começar a acordar, a ver que uma única pessoa pode fazer a diferença, e isso é tudo por causa do trabalho que tu, o Edison e... a Maya fizeram.
Kızım Emily ışıklar açık uyumak zorunda kalıyor.
A minha filha Emily teve de dormir com as luzes acesas.
Ama bütün eşyaları aldık.
Mas levámos todas as tuas coisas.
İnsanlık için asıl soru, "nereden geldik" değil.
A questão para a humanidade não é onde temos estado.
Şimdi modu kırıyorum ve bana borçlanılanı alıyorum.
Agora estou a quebrar as regras e pego o que me pertence
"Artık aşık oldun, kederini de kabul et."
Aceite a dor que existe no amor
'Perdeleri çekmek...''... yağmurları kucaklamak ve gökyüzüne sıkı sıkı tutunmak istiyorum.'
Vou afastar as cortinas conquistar as chuvas e olhar para o céu pertinho
Neden kıyafetlerimizi topluyorsun?
Por que está a arrumar as nossas roupas?
Erkeklerin sahne kıyafetleri ile kızlar terzi gibi ilgilenirler.
As meninas ajudam como costureiras, com a roupa de palco dos rapazes.
İşte onlar, bayanlar ve baylar Kız kardeşlerinize sahip çıkın!
Aqui estão eles, senhoras e senhores. Tranquem as vossas filhas!
"Arka tarafından, kızgınlıklarını"
"Sobre as minhas mãos me exponho a ele,"
Onun, kızının ve peder Golightly'nin dışında parmak izi yokmuş..
Sem impressões a não ser as dela, da filha e do Reverendo Golightly.
Üzerinde sizin, kızınızın ve Golightly'nin parmak izlerini bulduk.
Encontrámos as suas, as da sua filha e as de Golightly.
- Ya gurup içi anlaşmalık? - Birisi ona belli bir doz vermiş mi?
E as lutas, dentro do grupo?
Kızı pazar günü akşam duasından döndüğünde onu korkuluklara asılı bulmuş.
- Suicídio. A filha chegou a casa um dia e encontrou-o pendurado no corrimão.
Anlıyorum, insanlar hırsızlık yaparlar.
As pessoas roubam. Eu entendo isso.
Büyük çaplı havaleler ve talepleriniz arasında bir tutarsızlık var.
Há uma grande discrepância entre grandes transferências e as suas expetativas.
Sanırım hepsini topladık.
Acho que as temos todas.
- Işık işini nasıl hallediyorsun?
Como é que tu fazes com as luzes?
Hanelerimiz yüzyıllar boyunca müttefik kaldı. Yedi Krallık ise o yüzyıllardan daha iyi bir dönem geçirmedi.
As nossas duas Casas foram aliadas durante séculos e esses foram os melhores séculos que os Sete Reinos jamais conheceram.
Kış bitene kadar kullanmamış olursak geri veririz.
Se não as usarmos até ao fim do Inverno, devolvemo-las.
Euron Greyjoy'un donanması gemilerini yaktı ve kilerleri de gitmeden boşalttık.
A frota de Euron Greyjoy queimou-lhes os navios, esvaziámos as dispensas antes de sairmos.
Sizi izleyen insanlar, imkânsız bir şeyi mümkün kıldığınızı biliyor.
As pessoas que vos seguem sabem que fizestes acontecer algo impossível.
Annemin iki kızına da hizmet yemini ettin, değil mi?
Juraste servir as duas filhas da minha mãe. Não juraste?
Kıştepesi Leydisi olarak sorumluluğum gereği şikayetlerini dinliyorum.
Ouvi as queixas deles, o que é uma responsabilidade minha como Senhora de Winterfell.
Benden iyi adamların başarılarını okumaktan sıkıldım.
Estou cansado de ler sobre as realizações de melhores homens.
Sana yalvarıyorum, Kralın Şehri'ne gel, Kral Joffrey'e bağlılık yemini et ve büyük Lannister ile Stark haneleri arasında çıkabilecek bir ihtilafı önle.
Suplico-te, vem a King's Landing, jura lealdade ao Rei Joffrey e previne uma luta entre as grandes casas de Lannister e Stark
Abim Lannister kuvvetlerini sıkı tutacağının sözünü verdi.
O meu irmão prometeu-me que ia controlar as forças dos Lannisters.
Hamlelerini tahmin etmek, etkin bir şekilde karşılık verip yenmek istiyorsanız da düşmanın gözünden görmeniz gerekir.
Tens que ver as coisas da maneira que eles vêm se queres antecipar as suas ações, responder efetivamente e derrotá-los.
Evet, Kıştepesi'ni geri alacağımız zaman Jon'a sırtlarını döndüler sonra onu kralları yaptılar, şimdi bir daha dönmeye hazırlar.
Sim, eles viraram as costas ao Jon quando chegou a hora de retomar Winterfell e depois nomearam-no rei e agora estão prontos para lhe virar as costas novamente.
Catelyn Stark'ın iki kızını da korumaya yemin etti.
Ela jurou proteger ambas as filhas de Catelyn Stark.
İstihbarata göre Arias'ın elinde artık B.O.S. da var.
As informações dizem que o Arias está na posse de uma ABO.
Karşılık olarak müttefik güçler, hazır olma durumlarını arttırdı.
As forças aliadas por sua vez, elevaram os seus estados de prontidão.
Artık arkamda "Canıma Okuyun" tabelası asılıymış gibi bir küçümseme algılıyorum.
Agora sinto uma certa condescendência, como se fosse um cartaz a dizer "dá-me um pontapé".
O basınç, o karanlık, o soğuk beni mahvediyor.
A pressão esmagava-me, as trevas, o frio...
Kızlar iyi mi?
As miúdas estão bem?
Ayaklarım sıkıştı, çıkamıyorum, hareket edemiyorum.
Tenho as pernas presas. Não consigo sair, não me consigo mexer.
O yaşadığım sıkıntıların sadece acılarımın bir ürünü olmadığı, ruhumun gizli yanının tezahürleri olduğunu düşünürdü.
Ele acha que as minhas aflições não eram meros produtos do meu luto, mas de manifestações de doenças mais latentes.
Sık sık inatçı ve aşırı derecede garip olarak bilindim.
Tenho sido muitas vezes chamada de teimosa, muito curiosa.
Ne demek istediğini anlıyorum, masallar karanlık olabilir, ama onlar aracılığıyla insanlık soruları sorar en aşırı durumlarda dahi.
Os contos podem ser sombrios, entendo o que diz, mas, através deles, ele faz perguntas sobre a humanidade nas situações mais extremas.
Hayatlarını dünyanın geri kalanıyla ortaklaşa yaşayacakları saçmalık kıyafetleriyle dolaşmalarına izin veriyoruz.
Nós deixamos-as desfilar com os seus ridículos trajes, como se vivessem fora de si fora do grupo com o resto do mundo.