Aşığım tradutor Português
17,503 parallel translation
Heyecanlanmıyorum Sana aşığım.
Não estou agitada, estou apaixonada por ti.
Çünkü ona aşığım.
Estou apaixonada por ele.
Sana aşığım.
Estou a apaixonar-me por ti.
- SİNYAL ARANIYOR... - - Baz istasyonu bulduğumuz zaman, yaptığımız konuşmaları kısa tutmamız lazım.
Quando encontrarmos uma torre, temos que manter as chamadas curtas.
Bugüne kadar aldığı her karar tanıştığımızdan beri yaptığı her hareket seni kurtarmak için oldu.
Todas as decisões que tomou, tudo o que fez desde que o conheci, foi para salvar-te.
Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver ve bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi sen de bizim suçlarımızı bağışla.
O pão nosso de cada dia nos dai hoje. Perdoai as nossas ofensas assim como nós perdoamos a quem nos tem ofendido.
Bütün o saçmalıklarına katlandığım için asıl aptal benim biliyorum.
Sei que fui um idiota em aturar todos esses teus disparates.
Orada başımıza gelenler üçümüzün arasında kaldı ve hayatlarımıza devam ettik. Artık Zoom'u durdurmanın bir yolu olmadığını da biliyoruz.
Deixamos o que aconteceu lá entre nós e continuamos as nossas vidas sabendo que não havia nada a fazer para parar o Zoom.
48 saat içinde hastalığı bitirdikten sonra, hayatlarımız normale dönecek ve bu şey başlamadan bitecek.
Assim que tivermos passado as 48 horas sem doenças, as nossas vidas podem voltar ao normal. Isto vai acabar antes de ter começado.
İnsanların benden hoşlandığı günlerden kalma bağlantılarım var.
- Ainda tenho contactos em muitos sítios devido aos tempos em que as pessoas ainda gostavam de mim.
Eğer virüse dirençliyse, bu aşıyı yapmak için aradığımız şey olabilir.
- Se o Thomas for resistente... isso poderá ser a chave para uma vacina.
Her ne kadar yaşadığımız yüzyıIda terörizm tehdidine karşı böyle testlerin bazı faydaları olsa da, bu tür olası salgın kazalarına karşı, Amerika Birleşik Devletleri'nde izin verilen çalışmalar değildir.
Embora, às vezes, sejam úteis nos tempos que correm, onde as ameaças de bioterrorismo são mais do que evidentes, estes estudos, actualmente, não são permitidos nos Estados Unidos, devido ao risco de potenciais surtos epidémicos acidentais como este.
Eğer bizim hayatta kalma olasılığımızı arttırmak için, kordonun içindeki en son kişinin bile ölmesi gerekse, öyle olsun.
E se for necessário que cada pessoa no interior do cordão morra para aumentar as nossas hipóteses de sobrevivência, então... que assim seja.
Yardım etmeye ve tedavisini bulmaya çalıştım. Ama yaptığım bütün deneylerde etkiler geçiciydi.
Tentei ajudar, encontrar uma cura, mas em todas as minhas experiências, os efeitos foram temporários.
Bir nükleer savaş başlığı satarak kazandığım parayla size ödeme yapacaktım.
Eu ia vender uma ogiva nuclear e pagar-te com o lucro. - As coisas mudaram.
Alman defansları adamlarımız karaya çıktığında bir darbe bile almamıştı.
As defesas alemãs nem sequer tinham sido atacadas, quando os nossos homens surgiram.
Dün beni trende vurma şansın vardı ama yapmadın çünkü akıllıca olmadığını biliyordun. O yüzden neden silahlarımızı indirmiyoruz?
Porque é que não baixamos as nossas armas?
Asıldığınızdan emin olacağım.
Certificar-nos-emos que você o seja.
Akşam karanlığında, ilk mumlar yakıldığında size yaptığımız teklif geçerliliğini yitirecek.
Ao anoitecer, quando as primeiras velas forem acesas, a oferta que lhe fizemos terminará.
Son zamanlarda aldığım her karar geri tepti.
Parece que todas as decisões que tomei ultimamente, saíram pela culatra.
25 yılın ardından kaldığımız yerden devam edebileceğimizi düşünmek saçmaydı.
Foi uma loucura pensar que poderíamos... retomar ao fim de 25 anos, mesmo onde deixamos as coisas.
Peder arkadaşımız yaptığı şey konusunda özel bir hünerin olduğunu söyledi.
O nosso amigo padre diz que o Kyle tem jeito para as tarefas dele.
Banka hesaplarımı boşalttım, alyansımı rehin verdim. Kenarda sakladığım her kuruşu koydum.
Esvaziei as contas bancárias, empenhei a minha aliança, abri as almofadas do sofá.
Sen, gedikleri birlikte gedikleri kapattığımzda yaptığım her şeyi unutabilirim demiştim.
Pensei que quando tu... Quando fechámos as brechas, que eu podia esquecer tudo o que tinha feito, mas não posso.
Siz Amerikalılarda gerçekten tarih bilinci olsa ülkenizin doğumunun şu an ısrarla lanetlediğiniz eylem ve zulümlere dayandığını bilirdiniz. Bir şeyi açıklığa kavuşturayım. Bir şeyi açıklığa kavuşturayım.
Está a comparar as batalhas entre os colonos Britânicos e Americanos a atentados suicidas a igrejas e mesquitas?
- Yapma ama Ramon. Sana yıldırım çarpma olasılığı oldukça düşük.
Ramon, as hipóteses de seres atingido são pequenas.
Başarısız geçmişimizle uzlaşmadığımız müddetçe kendimiz için daha iyi bir gelecek planlayamayız.
Não podemos planear um futuro melhor para nós até que cheguemos a um consenso sobre as falhas do nosso passado.
Uluslararası gözetimde kullandığımız tekniklerin aynısı yani.
São as mesmas técnicas que usamos para a nossa vigilância internacional.
Neden aldığımı bilmiyorum.
Não sei porque as comprei.
Yaptığınız suçlamalar ilk tanıştığımızda oldukları kadar gülünç.
As alegações que está a fazer são tão absurdas como eram da primeira vez.
Gece boyu çalıştığınıza dair mızmızlanmanıza istemeden kulak misafiri oldum.
Não pude deixar de ouvir as vossas queixas sobre a noitada.
Zaten çıktılarını almıştı belki burda bir yerde aradığım cevaplara ulaşabilirim. Ya 1988'e kadar iflas bayrağını çekersek?
Ele já as tinha imprimido e achei que talvez houvesse respostas aqui, mas e se falirmos até 1988?
Erkek olmamın ilk adımı yaptığın hataları kabullenmektir, tamam mı?
Parte de ser homem é aceitar as consequências dos nossos atos.
Sosyalleşmede pek iyi olmadığım için çocukken insanların mimiklerini taklit ederdim.
Quando era criança, costumava imitar as pessoas por não conseguir socializar.
Sattığımız şeyin, kendi ülkemize karşı kullanıldığını, ve Amerikan Hükümetinin bizi bilerek... ya da bilmeyerek düşmanı silahlandırmaktan dolayı suçlu bulacağını bilmek kadar.., berbat birşey olamaz.
Foi horrível saber que o que nós vendíamos seria usado contra as nossas tropas, e que o governo americano nos iria responsabilizar por armar um inimigo, intencionalmente ou não.
Gayrı resmi olduğunu anlarlarsa yaptığımız herşey boşa gider.
Este acordo fica sem efeito se souberem que manipulámos as regras para chegar até aqui.
Bakın, benim söylemeye çalıştığım şey ailelerimizi seçme şansımız yok.
Ouçam... aquilo que estou a tentar dizer é que não escolhemos as nossas famílias.
Yaklaştığım kişiye, sana güvenilebilir olduğunu görmek için dikkatli olmam gerek.
Tenho de ter cuidado com as pessoas próximas de mim, ver se posso confiar nelas.
Federico bu anlaştığımız şartlar değil.
Frederico, não foram estas as condições que acordámos.
Paylaştığımız bütün anılar kayboluyor.
Todas as memórias que partilhávamos... estão a morrer.
Bir adım daha atarsan ses tellerini gırtlağından söker..
Dá outro passo em direção a mim, e eu arranco-te as cordas vocais da garganta e uso-as para jogar
Deneyimlerime dayanarak gazetecilerimizle paylaşımın genelde ağaçları sarstığını söyleyebilirim.
Na minha experiência, partilhar as coisas com os nossos jornalistas muitas vezes tem uma maneira de... Agitar o fruto da árvore.
Senin gibilerden hoşlandığım için beni pis bir ihtiyar olarak mı görüyorlar?
As pessoas acham que sou um velho tarado por gostar de rapazes como tu?
Herkes benim yaptığımı düşünüyor.
As pessoas acham que estou envolvido.
Bunlar krom kaplı Amerikan Hazine Bakanlığı tarafından hazırlanmış yüz dolarlık gerçek para kalıpları. Kalıpların kendi dizayn yazılım güncellemeleri... ve şifreleme teknikleri var.
Estas são as placas-mestre de impressão cromadas para a nota de 100 dólares, criadas com o software do Dept. de Tesouro dos EUA para o design e técnicas de codificação.
Tek bir kelime etmedim. Müsamaha gösterdim. Ama ben de onları almadığını reçetelerin gelmeye devam etmesinden anladım.
Não te disse nada, dei-te o teu espaço, mas as receitas vêm para aqui, portanto sei que não tomas os medicamentos.
Yapılabilecek tüm araştırmaları yaptım ve bir gün, yanlış yere baktığımı farkettim.
Fiz todas as pesquisas possíveis. E um dia, percebi que estava a pensar de maneira errada.
Benim yaşadığım yerde olan şeyler burada ilk seferde bir anlam ifade etmeyebiliyor. Bak.
As coisas que se passam onde vivo nem sempre fazem sentido ao princípio, até hoje.
Bazı yaptıklarımızın hukuka uymadığını tahmin etmek seni pek de şaşırtmasa gerek.
Certamente não te surpreenderás com as actividades que foram parar ao lado errado da lei.
Burada yaptığımız aşırı gizli işlere bağlı olarak böyle bir istekte bulunmak için önce gerekli makamlara başvurmalısınız.
Devido ao extremo trabalho confidencial que fazemos, terá que passar pelos meios adequados - para um pedido desses. - Não preciso de material secreto.
Nasıl yani, beyin dosyalarını çaldığınızı itiraf mı ediyorsun?
Está a admitir que roubou as reflexões?