Başbakan tradutor Português
2,390 parallel translation
Hiç. Sayın Başbakan.
Nada, Primeira-Ministra.
Sayın Başbakanım, demek istediğimiz bazı konularda daha mutedil adımlar...
A questão, Primeira-Ministra, é que temos de moderar o ritmo...
Mümkündür, Sayın Başbakan.
Possível... à justa, Primeira-Ministra.
Sayın Başbakan, hatırlarsanız siz de o bölgedeki donanma güçlerimizi en aza indirme fikrindeydiniz.
E se se recorda, Primeira-Ministra, concordou em reduzir a presença naval naquela área ao mínimo absoluto.
Sayın Başbakan, gemilerimizin adaya varmalarına daha üç hafta var.
Primeira-Ministra, o que é facto é que ainda temos 3 semanas até os nossos navios alcançarem as ilhas.
Amerika Dışişleri Bakanı geldi, Sayın Başbakan.
Chegou o Secretário de Estado dos EUA, Primeira-Ministra.
Bu gemilerin ikisi de Exocet füzeleri taşıyorlar, Sayın Başbakan.
Estes dois navios estão armados com mísseis Exocet, Primeira-Ministra.
Bir gerginlik ortamı oluşacaktır, Sayın Başbakan.
Isto vai ser uma escalada, Primeira-Ministra.
Kaçıp gidiyor, Sayın Başbakan.
O navio está em retirada, Primeira-Ministra.
Başbakanım?
Primeira-Ministra?
Bu ülke tarihinde hem Başbakan olup hem de bir erkek evlat sahibi anne olan tek kişiyim. Sizin yüreğinizdeki acıyı anlayabiliyorum.
Sendo a única Primeira-Ministra na história do nosso país, que é também mãe e tem um filho seu, posso imaginar a vossa agonia e o vosso pesar.
Sayın Başbakan, sahili ele geçirdik.
Primeira-Ministra, conseguimos assegurar um ponto de desembarque.
Tüm zamanların en nefret edilen başbakanı iken ulusun sevgilisi haline geldin.
Da Primeira-Ministra mais odiada de sempre, à "querida" da nação.
Fakat Başbakanım, Avrupa ortak para birimi konusu açılacaktır.
Mas Primeira-Ministra, a questão da moeda única europeia vai surgir.
Sorun şu ki, Sayın Başbakan herkesin eşit miktarda ödediği vergi anlayışını kabul ettiremeyiz.
A questão é, Primeira-Ministra, que acho que não conseguimos vender a ideia de um imposto que pede a todos para pagarem o mesmo.
Sayın Başbakan, fakir birinden multi milyoner biriyle aynı vergi meblağını ödemesini bekleyemeyiz.
Primeira-Ministra, penso que não podemos pedir ao mais pobre dos pobres, que pague o mesmo montante de imposto que um multimilionário.
Buyurun, Sayın Başbakan.
- Sim, Primeira-Ministra.
Sayın Başbakanımız Margaret Thatcher'a hayranlık duyuyorum fakat şahsi düşüncem partimizin ve ülkemizin yeni bir lidere ihtiyacı olduğu yönündedir.
Tenho grande admiração pela nossa Primeira-Ministra, Margaret Thatcher, mas acredito que o nosso partido e o nosso país precisam de um novo líder.
- Başbakan benim.
Sou a Primeira-Ministra.
- Muhafazakar Parti iç tüzüğü iktidarda olan bir başbakanı azletme yetkisini parlamento üyelerine vermektedir.
As regras do Partido Conservador permitem aos deputados conservadores depor um Primeiro-Ministro no cargo.
Muhafazakar Parti Meclisi Westminster'da liderlik yarışında kim destekleyeceklerini tartışmak için toplanırken Başbakan uluslararası kritik bir mesele varken dönemeyeceğini söyledi.
Enquanto os deputados conservadores se reúnem em Westminster para discutir quem vão apoiar na disputa pela liderança, a Primeira-Ministra disse que não seria desviada de importantes assuntos internacionais.
Eğer geri çekilmezseniz elbette size oy veririm, Başbakanım.
Se a senhora fosse a votos, é claro que votaria em si, Primeira-Ministra.
Elbette size oy veririm, Başbakanım.
É claro que votaria em si, Primeira-Ministra.
Ben Başbakanım.
Sou a Primeira-Ministra.
Churchill'den sonraki en büyük başbakan bir avuç omurgasız cüce tarafından koltuğundan edildi!
A maior Primeira-Ministra desde Churchill, deposta por um bando de pigmeus sem carácter!
Dün, Rusya Başbakanı'ndan Dostluk Nişanı almak üzere oraya uçmuştum.
Cheguei ontem, para aceitar a Ordem da Amizade das mãos do primeiro-ministro russo.
Ne yönde kararlar alırsanız alın başbakan, size büyük bir desteği garanti veriyor.
O Primeiro Ministro encarregou-me igualmente, de lhes assegurar o seu apoio indefectível, seja qual for a decisão que venham a tomar.
Başbakanın da katılımıyla. Neden olmasın?
Com o acordo do 1o. ministro.
Başbakan Michel Rocard, FLNKS ve RCPR ile self-determinasyon için Matignon'da görüştü.
O Primeiro Ministro Michel Rocard, com o FLNKS e o RPCR, iniciaram os "Acordos de Matignon"
Sayın Başbakan Yardımcısı...
Camarada Primeiro Secretário...
Buyurun, Başbakan.
Sim, Primeiro Ministro.
Başbakanın basın sözcüsü efendim.
A assessora de imprensa do Primeiro Ministro.
Kendisi başbakanın basın sözcüsü.
Ela é assessora de imprensa do Primeiro Ministro.
Başbakanın gözü de bu proje üzerinde.
O Primeiro Ministro está de olho nisto.
Haftalık Balıkçılık dergisinin kapağında başbakan.
Certo, o Primeiro Ministro na capa da "Pescaria Semanal".
Sayın başbakan, balık tutabiliyor musunuz?
PRIMEIRO MINISTRO, SABE PESCAR?
Evet, sayın başbakan.
Sim, Primeiro-Ministro.
Olmaz, olmaz başbakan.
Não. Não, não, Primeiro Ministro.
Sizin için, insanlarla epey bir zıtlaştık Ekselansları ama başbakan balıkları pek bir seviyor.
Sim. Bem, saímos um pouco da agenda por si, Vossa Excelência, mas o Primeiro Ministro realmente adora pescar.
Sayın başbakan, gerçekten balık tutabiliyor musunuz?
PRIMEIRO MINISTRO, SABE MESMO PESCAR?
Başbakanın şahsi dostu, evet, biliyoruz.
Do primeiro-ministro, já sabemos.
Hepimiz buradayız, hedefleri söyleyebilirim. Alman Şansölyesi ve elçisi Fransa Başbakanı ve adamı.
Agora que estamos aqui, digo-vos que os alvos são o chanceler alemão e o seu embaixador, o primeiro-ministro francês.
Romanya başbakanı ve elçisi.
O primeiro-ministro romeno e o seu embaixador.
Elbette bizim başbakanımız ve İngiliz elçisi.
E, claro, o nosso primeiro-ministro e o embaixador britânico.
Carruthers, Başbakan'ı koru!
Carruthers, protege o primeiro-ministro!
1974'te Çin başbakanı Zhou Enlai mesane kanserine yakalandı.
Em 1974, o primeiro-ministro chinês Enlai foi hospitalizado com cancro da bexiga.
Lee Marvin tarafından başbakanı öldürürken kullanıldı.
Esta foi usada por Lee Marvin em "A Marca da Brutalidade".
İçindeki romantik yazar sayesinde Kraliçe Victoria'yı dostu yapabildiyse bu da Ben Disraeli'nin büyük başarılarından biri demektir Beaconsield kontu eğitmen ve Büyük Britanya'nın başbakanı!
Se foi a sua faceta de romancista que o tornou tão amigo da Rainha Vitória, tratou-se apenas de mais um feito a juntar ao legado de Ben Disraeli, Conde de Beaconsfield, pedagogo, e primeiro-ministro da Grã-Bretanha!
Lanet olsun. Kenner davul çaldığı kadar ders çalışsaydı şimdi başbakan olurdu.
Se o Kenner soubesse ler tão bem como toca bateria, seria presidente.
Eski Hindistan başbakanı astrolojistlere danışır ve şeytandan korunmak için büyülü bir kolye takardı.
- Para tua informação, o antigo primeiro-ministro da Índia consultava astrólogos e gurus, e usava uma corrente mágica no pescoço para afastar o mal.
Gelecek haftaki İngiliz-Çin görüşmelerinde Çin Başbakanı'na düzenlenecek bir suikast planıyla ilgili istihbarat almış.
Ele tem informações sobre uma conspiração para assassinar o PM chinês no conselho anglo-chinês da próxima semana.