Bıktım tradutor Português
5,403 parallel translation
- Bıktım. - Tamam abi, tamam.
Estou farto da sua.
- Bilmiyorum, bilmiyorum ama bıktım.
Eu não sei. Eu não sei, mas desisto.
- Bıktım bundan.
- Isto é perseguição.
Lanet olası saçma sapan yasalarınız yüzünden hapse girmekten bıktım artık.
Eu não quero ser preso. Estou farto de ser preso.
Kavga etmekten bıktım artık.
Estou cansado demais para lutar. Está bem?
Temizlikten bıktım.
Já acabei as limpezas.
Erkeklerin hiç durmadan nasıl twitlerini bloglara, bloglarına kitaplara ve kitaplarını twitlere çevirdiklerini anlattıkları randevulara gitmekten bıktım.
Estou tão cansada de ir a encontros em que tenho de ouvir os tipos a falar sem parar sobre como tornam tweets em blogues, blogues em livros e livros em tweets.
İğrenç tuvaletlerde çömelip sıçmaya çalışmaktan bıktım.
Estou cansada de mijar agachada por cima daquelas retretes nojentas.
Gerçekten senin engelleme çalışmalarından bıktım artık.
Para de roubar os meus clítoris.
Bıktım usandım artık.
Estou tão farta disso.
Gardiyanların hücre cezalarını en ufak şeyde kullanmasından bıktım artık.
Estou enjoada e cansada de os guardas utilizarem a solitária como se fosse uma espécie de intervalo para crianças.
Herkese ne istediklerini, ne yapacaklarını, ne düşüneceklerini söylemenden bıktım!
Estou tão farta de te ouvir dizer às pessoas o que devem fazer, como devem fazer, como devem pensar!
Çünkü bununla yaşamaktan, yalan söylemekten bıktım usandım.
Porque estou cansado de viver com isto. A mentir sobre isso.
- Koşmaktan bıktım zaten.
Estou farto de fugir, de qualquer das formas.
Değer verdiğim insanları tehlikeye atmaktan bıktım artık.
Estou farto de colocar as pessoas de quem gosto em perigo.
Kamu görevlisi olmaktan bıktım ve daha önemlisi her zaman Eric Woodall'un şey olduğunu düşündüm - Neyse, söyleyeceğim işte.
Eu estou mesmo cansado de ser funcionário público, e o mais importante, eu sempre achei o Eric Woodall um... que se lixe, vou mesmo dizê-lo.
Onun çalışmasını izlemekten bıktım.
Estou cansado de vк-la trabalhar.
Size söyledim, kenarlarda oturmaktan bıktım. Peki.
Já vos disse, estou cansada de esperar do lado de fora.
Ve doğrusunu söylemek gerekirse, onu kovalamaktan artık bıktım.
E sinceramente, estou cansado de andar atrás dele.
Başkaları tarafından kaderimin hükmedilmesinden bıktım artık, insanlar bana ne yapıp ne yapmamam gerektiğini söylüyorlar.
Estou farto de ter o meu destino a ser decidido por outros, de me dizerem o que posso ou não fazer.
Ama aynı sayfayı tekrar tekrar okumaktan bıktım.
Cansei-me de ler sempre a mesma página.
Bu markette çalışıyorum ve zaferimi parça parça kazanmaktan bıktım.
Trabalho num supermercado. Estou cansado de ter a minha glória arrancada aos poucos.
Anne, suçlu gibi arka kapıdan çıkmaktan bıktım usandım artık.
Mãe, estou farto de sair pelas traseiras, como um criminoso.
Bıktım artık, bırakmak istiyorum!
- Estou farto! Quero ir embora!
Bana sürekli kızmasından bıktım artık.
Estou cansada que ele esteja zangado comigo o tempo todo.
Bu manyak serüvenlerden bıktım!
Acabaram-se as aventuras.
İnsan kalkan olmaktan bıktım.
Estou farto de ser um escudo humano.
Rick'le gittiğimiz serüvenlerden bıktım artık.
Estou farto das nossas aventuras.
Bundan cidden bıktım.
Estou tão farto disto!
Değer vermekten bıktım.
Cansado de me preocupar.
Ailemi hastanelerde ziyaret etmekten bıktım.
Estou cansada de visitar a minha família no hospital.
Sahada senin sözünün geçmesinden bıktım.
Não te deixo mandar mais.
Ayrıca, etrafta bunalım takılmaktan, Killian'a özlem duymaktan bıktım usandım.
Além disso, estou cansada de me lamentar por aí, ansiando pelo Killian.
- Korkmuyorum, bıktım artık.
Não tenho medo, estou farta disto.
Herkesin beni şey gibi göstermesinden bıktım...
Estou farto de me fazerem sentir como se fosse...
Ben... Çok yoruldum ve her şeyden bıktım.
Estou tão cansada de tudo.
Senden ve bana sorunlarımdan bahseden herkesten bıktım artık.
Estou farto de todos vocês me avisarem sobre as minhas coisas.
Açıkçası yargılanmaktan bıktım artık.
A sério, estou farta de ser julgada.
- Ben de bıktım.
- Também estou farto.
Sen durumu ciddiye almıyorsun çünkü tüm bu hayal kırıklıklarından sonra yine bunları yaşayacak. Ona dersini vermeye çalışmaktan bıktım.
Diverte-te com isso, porque depois de todas as decepções pelas quais ele passou, eu estou farta de ensinar a mesma lição.
Roman Godfrey'in nadir görülen bir böbrek hastalığından dolayı gen terapisi gördüğünü anlatmaktan bıktım artık.
Estou farto de lhe explicar que o Roman está a fazer terapia genética para um problema renal raro.
Ama ben artık kendimi suçlu hissetmekten bıktım.
Estou farta de sentir-me culpada.
Hepiniz benden bıktınız mı?
Vocês todas não querem nada comigo?
- Castor'dan bıktım artık.
- Já chega de Castor!
Sanırım sürekli korkmaktan bıktılar.
Acho que estão... Apenas cansados de ter medo o tempo todo.
Ben beklemekten bıktım.
- Estou farto de esperar.
Neden yazmayı bıraktığını ve bir sene önce çıktığında bizi aramaya bile zahmet etmediğini sorunca yani. Ve sensiz hayatımızın daha iyi olduğunu düşündüğünü falan söyleme çünkü ikimiz de bunun bahane olduğunu biliyoruz.
Quando ele perguntar porquê que parou de escrever, e porquê que quando saiu da prisão há um ano, nem se incomodou em telefonar, e não diga que era melhor ficarmos sem si porque ambos sabemos que é uma desculpa.
Alıştırmalarını duymaktan bile bıktığımda aynı şey defalarca kez çalındığında bile bir daha duyarsam kulak zarımı deldirmek istiyorum. Ama şimdi harika çaldığını itiraf edebilirim.
Mesmo quando estou cansada de ouvi-lo praticar a mesma coisa várias vezes, e penso que poderia arrebentar-me os tímpanos, penso e reconheço que ele é mesmo incrível.
Bıktım artık.
Estou farta disso.
Bıçak çıktığı zaman zor kısım bitmiş demektir.
E quando essa faca sair, a parte difícil terminou.
Bayan Duncan seni liderlik komitesine başkanlık etmesinden konuşurken bıktırdı mı?
A Sra. Duncan não para de lhe falar da sua presidência do comité?