Cara tradutor Português
44,699 parallel translation
Banyo seramiği satan birinine mi benziyorum?
Tenho cara de quem vende azulejos?
Yere yatın!
Ponham a cara no chão.
Silah kontrolden çıkacaktı ben de kanlar içinde yerde yatıyor olacaktım.
Se calhar foi por me dares um soco na cara e me roubares o carro.
Bu yüzü uzun süre unutmayacağım kesin. İsmi, Philip Pearson.
Não me esqueço desta cara tão cedo, este é o Philip Pearson.
Benim sadece yakışıklı bir yüzden ibaret olduğumu sanıyor olabilirsin ama bu eller de burada para kazanıyor, tamam mı?
Sei que achas que sou, apenas, mais uma cara bonita aqui mas, estas mãos são muito valiosas, está bem?
Hadi. Polisler, MacArthur Yolu'nun batı yönündeki çıkışında durduklarında bir adamın,.. ... başka birinin yüzünü ısırıp çiğnediğini gördüler.
Quando os agentes chegaram ao acesso oeste da pista da MacArthur Causeway, encontraram um homem ferido e a comer a cara de outro.
Söylediklerin makul ama yüzünde kızgın bir ifade var.
As tuas palavras parecem sensatas, mas a tua cara parece com raiva.
Hey götveren!
Cara de cu!
Başkan benimle alay edecek.
O presidente vai rir-se na minha cara.
Gerçek ortaya çıktığında, yüzleşmek zorundasındır.
Quando a verdade mostra a cara, temos de a enfrentar.
Öldüğünden haberimiz olduğu an ana babamın yüzlerinin aldığı hali de keza.
E aquele olhar na cara dos meus pais quando descobrimos que ele estava morto.
Kafatasından ibaret bir yüz mü?
Uma cara em forma de caveira?
Hey dostum.
Ei, cara!
Bir çocuğu teperler, çocuğun suratı dağılır.
Vão dar um coice num miúdo. Fica com a cara toda amassada.
Al sana etikten bir kapak Chidi!
Dei-te com ela na cara, Chidi!
Bıçaklayıp kaçtı. Yüzünü gören yok.
Esfaqueou-a, fugiu e não mostrou a cara.
Tanık sayısı 22 ve yüzünü gören yok mu?
- E ninguém lhe viu a cara?
- Neden kimse yüzünü görmedi?
- Porque é que ninguém lhe viu a cara?
Yüzünü görüp görmediğimi sordu.
Perguntou-me se vi a cara dele.
Yüzü gözüküyor, biraz geri gel.
Vê-se a cara. Volta atrás.
Bağlılığın kime? Bize notlar gönderen adama mı, ailelere hesap vermesi gereken patronumuza mı?
A um tipo que nos manda cartões ou ao chefe que dá a cara às famílias?
Yüzünü görüp duruyorum.
Estou sempre a ver a tua cara.
Çok güzel bir yüz.
É uma cara muito bonita.
Ve ekranda bir yüz gördüm korkutucu biriydi ve o bendim.
Estava numa chamada de Skype, à espera que a ligação fosse feita, e vi uma cara lá, no monitor, a cara de uma pessoa assustadora, e era eu.
- Lütfen, döndüğünde yüz yüze konuşuruz.
- O que foi? - Quando voltares, falamos cara-a-cara.
Seni nasıl kızdırabilirim? Burada oturmuş, peşindeki polisi öfkelendirmenin akıllıca olduğunu düşünüyorsun.
Aí sentado a gozar com a cara de um polícia que o está a seguir.
Artık emzirmeleriyle ilgili bana hava atamayacaklar.
Já não me podem esfregar as mamas cheias de leite na cara.
- Yüzünden belliydi.
- Viu-se na cara dele.
- İzin ver yüzünü temizleyeyim.
- Deixa-me lavar-te a cara. - Não. Eu estou bem.
Millet lütfen oğlumun suratına bir şeyler atmaktan çekinmeyin.
Pessoal, sintam-se à vontade para atirar coisas à cara do meu filho.
Göreceğiniz ilk şey, onun isterik yüzü.
E a primeira coisa que veriam seria a cara hilariante dele.
Çok pahalı, ama havalı bir okul işte.
É muito cara, mas a escola é porreira.
Etrafını pek tanımadığı erkekler çevirmiş olabilir. Hepsi de kızın yüzüne boşalabilirler. Yüzü atmıkla kaplanana kadar.
Pode estar rodeada de dez homens que ela mal conhece e podem todos vir-se na cara dela até estar coberta de esperma.
Bira içmeyi hak eden biri varsa özgür ve cesur insanlar ülkesinde bunu hak eden biri varsa yüzünde 10 kişinin atmığı olan o kızdır.
Se alguém merece uma cerveja na terra dos homens livres, o lar dos corajosos, é a rapariga com dez descargas de esperma na cara.
Hatta yüzünüzde 10 kişinin atmığı varsa gittiğiniz her yerde size bedava içki vermeliler.
Aliás, se tivesse dez descargas de esperma na cara deviam dar-lhe bebidas grátis onde quer que fosse.
Seni bir yerden tanıyor gibiyim.
A sua cara não me é estranha.
O, ona yakın olana kadar asla bilemeyeceğiniz tipte bir adamdır.
Ele é o tipo de cara que você Realmente nunca sei até que você esteja perto dele,
Evet, hayal edebiliyorum.
Sim, eu posso imaginar, cara.
O kin dolu surat ifadeni evet olarak kabul ediyorum. Çünkü seni en son içeri tıktığımda da aynen böyle bakıyordun.
Vou interpretar esse ódio na tua cara como um sim, porque é o mesmo olhar que tinhas quando te prendi da primeira vez.
Yatma vakti geldiğinde "İyi geceler Eleanor" Rüyamda büyükannemi görüyorum.
E depois, "boa noite, Eleanor". Que belo sonho, a minha avó aparece, mas tem a cara da Eleanor!
Yüzünü yumruklamak istiyorum.
Gostava de lhe dar um murro na cara.
Onların o salak suratlarına bir gün bakmaya daha dayanamayacağım.
Estou a dizer-te que já não aguento olhar nem mais um dia para a cara deles.
- Neden buraya gelip yüzüme söylemiyorsun?
Porque não vem até aqui e diz-me isso na cara?
- Dedim ki eğer bir daha ihlal görürse bu mal suratını tokatlayıp duracak sonra götüne sokup seni buradan paketleyip yollayacak.
Disse que este dildo vai estar na tua cara, esbofeteando-a toda. E depois pelo seu cu acima, marchando-o pela porta fora se o apanhar em violação do seu arrendamento de novo.
Testis, koca burun falan?
- Não há "mano"? "Escroto"? "Cara de cu"?
Sınıf arkadaşlarımdan biri, tartışmayı kazanmak uğruna bütün sınıfın önünde bunu yüzüme vurdu.
Uma das minhas colegas atirou-mo à cara em frente de todos para ganhar um debate.
Bu adamı tanıyorum.
- Vamos lá. - Eu conheço aquela cara.
Kafası eğik olduğu için yüz tanıma yapamıyoruz yani yüz hatlarına ait hiçbir görüntü yok.
Não temos os traços da cara.
Yüzünü gören yok.
Ninguém lhe viu a cara.
Bir yüz gördüm.
Uma cara.
Yüzüne ne oldu?
O que aconteceu à tua cara?