English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ C ] / Cray

Cray tradutor Português

475 parallel translation
Buyurun Bay Cray.
Prossiga, Sr. Cray.
Cray Callan seni öldürmeye çalışacaktır.
O Cray Callan vai tentar matar-te.
Cray Callan bir şeyler çağrıştırıyor mu?
Cray Callan diz-lhe alguma coisa?
Cray Callan.
Cray Callan.
Bunu buraya gelip de pederi vurman için yapmadım, Cray.
Não o fiz para poderes vir cá e disparar sobre o pastor, Cray.
Biliyorsun, tek sahip olduğum evladım sensin, Cray.
Sabes que és o único filho que tenho, Cray.
Cray de değil.
O Cray também não era.
Cray Callan beni görür ve beni babadan ister.
Cray Callan viu-me e quis comprar-me ao meu pai.
Hayır dediğinde, Cray babayı tehdit eder.
Quando disse que não, o Cray ameaçou o papá.
Cray ile gittiğimde, onlar babayı öldürür.
Quando eu fui com Cray, isso matou o papá.
Cray çıldırdı.
- O Cray ficou louco.
Sonra, Cray'in icabına bakarım.
Depois trato do Cray.
Evet ama Cray Callan seni öldürmeye çalışacaktır.
Sim, mas o Cray Callan vai tentar matar-te.
Cray seni burada bulacaktır.
O Cray vai encontrar-te aqui.
Bırak gideyim, Cray.
Deixa-me ir, Cray.
Lütfen, Cray.
Por favor, Cray...
Cray, hayır!
Cray, Não!
Benim kadar sıçrayıp dans etseydin... ... sen de yorulurdun.
Salta, pula e sapateia tantas milhas como eu hoje e vais ver como te cansas.
Tramplenin üzerinde yaylanacak ve tek sıçrayışta piramidin tepesine inip, bayrağı sallayarak muhteşem bir final yapacak. Bayanlar ve baylar karşınızda Dumbo!
Senhoras e senhores, apresento-vos o Dumbo!
Tavşan önüme sıçrayınca paniğe kapıldım.
A lebre saltou e perdi a cabeça.
Ama hala şurada sıçrayıp duruyor.
Mas ainda anda a saltar por aí.
Tam bir sıçrayıcı.
É um saltador. aquele.
Beyhude dualarım gökteki yıldızdan yıldıza sıçrayıp uzaklardaki buz kesen karanlıkta yittiler. Düştüler denizin derinliğini örten kara suların altındaki dipsiz derinliğe. Beyhude sözlerim aradı Tanrı'nın kulağını.
No alto, de estrela em estrela... as minhas fúteis preces só alcançam... a longínqua e gelada escuridão... em baixo, na infame realidade, onde só as negras águas cobrem o abismo do mar, as minhas palavras vãs, buscam o ouvido de Deus.
Deniz altında sıçrayıp oynamak.
Pular e dançar no fundo do mar, isso é que eu quero, sim
İşte bu şekilde, bayanlar ve baylar, Landsfeld kontesi güç ve şöhreti arkasında bırakmış bir halde teklifimizi hatırladı ve okyanus ötesi inanılmaz bir sıçrayış gerçekleştirdi.
Foi assim, senhoras e senhores... que a Condessa de Landsfeld... abriu mão do seu poder e glória... lembrou-se da nossa generosa oferta... e deu um grande salto através do oceano.
Sudan ok gibi sıçrayıp suda zıplarken oluşturdukları boşluğa düşüyorlardı.
E eles davam grandes saltos no ar... e voltavam para o mesmo buraco | que fizeram na água ao saltarem.
Neden oradan oraya sıçrayıp duruyorsun?
Por que está sempre trocando?
Küçük bir sıçrayış.
É um saltinho.
Sınırın güneyinden küçük bir kız için bu hayli büyük bir sıçrayış.
Bem, é um grande salto para uma pequena rapariga do Sul da fronteira.
O sıçrayınca ben elimi hareket ettirebiliyordum.
Aí eu podia mexer a minha mão.
Bu büyük bir sıçrayış.
Claro, é um salto e tanto, não?
Nimitz'in emrindeki kuvvetler bir adadan ötekine büyük sıçrayışlar yapacaktı.
As forças sob o comando de Nimitz iriam saltar de ilha em ilha.
Bay Hilltop, sıçrayıp, masanın yanında ayakta durur musunuz?
Sr. Hilltop, podia saltitar num só pé e deixar-se estar ao lado da mesa?
- Bu sıçrayışın adı ne?
Como se chama este salto?
Biraz sıçrayıverin.
É assim que fazemos.
Layla Cray kimi öldürdü?
- Quem foi que o Cray matou?
5000 dolarlık falan değildi ama mecbur kalırsam sıçrayıp, bacaklarım ayrık düşebilirim.
Não custou 5.000 dólares... mas, se quisesse, saltava e caía de pernas abertas.
Hemen arkasından ikinci Carstairs. Harika bir sıçrayış gerçekleştirdiler. Sanki kendilerini sapanla fırlattılar.
Em segundo lugar Carstairs, quando se dirigem para o salto gigante, catapultando-se para a estratosfera.
Kaçmaya çalışır gibi sıçrayıp eğiliyor.
Aos saltos e às voltas, como se tentasse fugir.
Ama Doktor Chapman yakında iyileşip genç bir ceylan gibi sıçrayıp oynayacağımı söylüyor.
Mas o Dr. Chapman disse que depressa estarei de pé, brincando como uma gazela.
Mike Scharf zekice sıçrayışıyla yakaladı.
Mike Scharf agarra brilhantemente a bola em voo.
Büyük sıçrayış. Anne ve babası, Velma ve Marvin, düğünde hazır bulunmamışlar.
"Os pais do Sr. Stanwyk, Marvin e Velma, de Provo, não puderam estar presentes."
Ayrıca devasa ejderhalar sudan sıçrayıp, tüm gemiyi bir anda yutuverirler!
E grandes dragões surgem da água e engolem barcos inteiros.
İleriye, parlamentarizme doğru büyük bir sıçrayış.
Rússia não pode ser comparado com a Alemanha.
Evet, bir yaz günü beni sıcak bir ocağın başına koy dört ocaklıyı aç, yağ yüzüme sıçrayıp terime karışsın.
Aqui está o meu dólar. Boa! Meia-noite!
Geçen sene bu zıpzıplardan birisi, akciğer damarı yararken sıçrayıp kaçtı.
O ano passado uma destas rãs saltou... durante a incisão de uma veia pulmonar.
Kanın sıçrayış yönü, o kişinin buradan kaçtığını gösteriyor.
A direcção do sangue mostra que foi por aqui que ele saiu.
Sıçrayışlarla değil, sıçrayışlar arasındaki süreyle ilgili bir şey bu.
Estávamos a pensar nisto mal. Não é sobre o salto, é sobre o momento entre os saltos.
Bu formül, Mackenzie'ye ilk sıçrayıştan sonra kollarını açarak oluşacak eylemsizliği artırmasını öğretmek için yazılmış.
A fórmula contava que a Mackenzie ia aumentar a inércia máxima... estendendo os seus braços depois do primeiro salto.
- Doğru. İkinci sıçrayış için ihtiyaç duyacağı ivmeyi kazansın diye.
Certo, o que lhe daria o impulso para entrar no segundo salto.
Aynı sıçrayışı tekrar tekrar deniyordu.
Diariamente aquela menina estava lá a praticar. Continuava repetidamente a tentar fazer o mesmo salto.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]