Cıkıs tradutor Português
35,054 parallel translation
Morluklardan, yaralardan ve sıyırlıklardan yola çıkıyorum birbirlerini parçalara ayırmışlar.
Pelos ferimentos, arranhões e hematomas, eles desfizeram-se um ao outro.
Apep, çarpıştırıcıyı uzay-zamanda bir açıklık yaratıp Anubis'i hayata döndürmek için kullanmış olmalı.
O Apep deve usado o acelerador para criar uma brecha no tempo - e ressuscitar o Anúbis.
Beğendiğim ne varsa kıçıma tıkıyorum ben. Komik kızmış.
Vamos desfazer as malas, organizar as coisas do banho.
Oha ya. Adamın notları, senin "param olduğu zamanlar" hikâyelerinden bile sıkıcıymış.
Uau, os bilhetes dele são mais chatos do que as tuas histórias de quando tinhas dinheiro.
Moskova Patriki televizyonda golf izlemekten daha sıkıcı.
O Patriarca de Moscovo é mais aborrecido do que ver golfe na TV.
Tek çıkış yolu o.
É a única saída.
Sıkıcı insanlar.
Cambada de insípidos.
Şuraya bir cigara tüttürmeye çıkıyorum ve bir uyuşturucu satışının ortasında sizi buluyorum.
Saio para fumar uma ganza, e interrompo a tua venda?
Biri 30 diğeri de 60 dk'lık tura çıkmış vaziyette.
Um tem um tour de 30 minutos. O outro tem um de uma hora.
Buranın bir çıkışı olmalı, tamam mı?
Tem que haver uma forma de sairmos daqui, está bem?
Bir çıkış yolu bulmaya gitmem lazım tamam mı?
Tenho que ir encontrar uma forma de nos tirar daqui.
Muhtemelen dünyadaki herkesten daha iyi anlarım. Bu yüzden sana bir çıkış yolu önereceğim.
Sei melhor do que qualquer pessoa do mundo, é por isso que quero oferecer uma saída.
Olmayacak, ama bir sıçan kıçı vermeyeceğim.
Não vai, mas eu não iria querer saber.
- Ama? - Ama Walt'ın çok gizli uluslararası vakalarda çalışan bir devlet çalışanı olduğunu açıklarsam, Amerikan pasaportu taşıyan bir vatandaş olsaydı ülkeye daha hızlı giriş çıkış yapabileceği meselesini tartışabilirdim.
- Se lhes explicar que o Walt é um agente do governo com casos internacionais, posso argumentar que ele pode entrar e sair do país mais depressa se tivesse a cidadania.
Bu sıkıntı çığlığıydı.
Isso foi um grito de socorro.
Benim hamileliğin konusunda can sıkıcı davranmayı bırakmam.
Eu parar de ser um chato sobre a tua gravidez.
Bir çıkış stratejim vardı.
Tinha uma estratégia de saída.
Rufus, bir çıkış yolu bulman lazım.
Rufus, tens de encontrar uma saída.
Bir çıkış yolu mu?
Uma saída?
Bir çıkış yolu bulmayacak mıydın?
- Sabe como sair daqui?
Bir çıkış yolu var.
Temos uma saída.
Teoride, bombanın elektronik kısımlarını, patlayıcıyı tetiklemeden tahrip edebilriiz.
Teoricamente, podemos destruir os componentes eletrônicos sem ativar os explosivos.
Başka çıkış yok.
Não há outra saída.
Oyun modu, doğu duvarındaki levhanın ordan çıkış olduğunu gösteriyor.
O jogo mostra uma saída atrás de uma placa a leste.
Belirsiz, sıkıcı iş ünvanı, belirsiz, sıkıcı iş tanımı.
Vago, título do trabalho chato, Vago, descrição do trabalho chato,
Olumsuz, parkın güney çıkışındayım.
Negativo. Estou ao sul do parque.
Bir çıkış bulun!
Procurem uma saída!
Sıkıcı!
Aborrecido!
- Ray çağırmış seni. - Ben bu adamla çıkıyorum.
Diga a Sandro para tomar um comprimido.
Randall, babanın sırtına çık.
Randall, sobe para as costas do teu pai.
Ve ondan beri, ben kendi küçük, cılız rüyalarıma kısıldım.
E, desde essa altura, que estou preso nos meus sonhos insignificantes.
Sattığı maden. Oyunu dışına çıkıyorlar.
Os jazigos minerais que ele está a vender estão gastos.
İyi adamlar çok sıkıcıdırlar.
Os bons são tão chatos.
Okul otobüsleri kamerayı kapatıyor dolayısıyla Daniel'in çıkışını göremedik.
Os autocarros estão a bloquear as câmaras, não podemos ver o Daniel a sair.
Çıkışın etrafında dolanıyor.
Estou a circular na saída.
Seni anlıyorum. Nefret ettiğin sıkıcı bir işin var ve oradan bira imalathaneciliğine geçmeye karar vermek çok kolay.
Eu percebo, tens um emprego aborrecido que odeias e passar a gerir uma fábrica de cerveja é fácil de perceber.
Gelin, şok edici keşiflerle dolu bu yolculuğa birlikte çıkalım. Sıkı durun çünkü birazdan öğrenecekleriniz tabağınızdaki yiyeceğe bakışınızı sonsuza kadar değiştirebilir.
Portanto, juntem-se a mim nesta viagem de descobertas chocantes e apertem os cintos, porque o que estão prestes a descobrir pode mudar para sempre a forma como olham para a comida no vosso prato.
Benim konumumdaki birinin sırada üste çıkıp haksızlık yaptığını söyleyebilir.
Disse que é injusto alguém na minha posição saltar a fila.
Orduda Roxy ile çok ciddi şeylere tanık olduğunu düşündüm, belki de pembe kazak ona göre değildir. Pembe havalı görünmediğinden falan değil, ama kazak kısıtlayıcıdır ve bu daha uygun olabilir.
Estive a pensar em como a tua Roxy provavelmente viu muitas coisas intensas enquanto estavam nos Rangers, e talvez uma camisola rosa não seja o estilo dela, não que rosa não seja demais, mas as camisolas são apertadas, e talvez ela goste mais disto.
Bir şişe meşrubat alayım dedim- - 40 derece falan hava- - ve BJ içeride oturma odasında... ayakkabılarını çıkarmış, ayakları koltukta... kızarmış bir bolonya sandviçi yiyip Mike Douglas izliyor.
Fui lá dentro buscar uma garrafa de refrigerante, deviam haver umas 110... e lá estava o BJ na sala de estar, descalço, pés em cima do sofá, a comer uma sandes de mortadela, a ver o Mike Douglas.
Senin ortağın artık benim Johan, ve muhtemel alıcılara A sınıfı silahların... hepsini söz verdim.
Sou eu o teu sócio agora, Johan, e comprometi-me com potenciais compradores do conjunto completo do armamento de Classe A.
Tecrübelerime göre, maktülü tanımadığını söyleyen insanların genellikle cinayete karışmış olduğu ortaya çıkıyor.
Pela minha experiência, quando as pessoas mentem sobre conhecer a víctima, significa que estão envolvidas no assassínio.
Kendini köşeye sıkıştırdın Silas. Şimdi de çıkış arıyorsun.
Encurralaste-te aqui, Silas e estás à procura de uma saída.
Ve Fantom II'yi hurdaya çıkarmamaya çalışın. O şeyi daha yeni aldık.
E tenta não destruir a Phantom II. Acabamos de consegui-la.
Aşağı katlarda gizli bir çıkış var.
Há uma saída secreta no nível inferior.
Uyuşturucu bağımlısıydı ama temize çıkıp parasını biriktirmek istiyordu.
Ela tinha sido viciada em drogas, mas tentou deixar Como para economizar dinheiro.
Dünyanın en sıkıcı rahibiydi ya.
Aquele foi o pastor mais aborrecido de sempre.
O sabah kiliseden dönerken ne kadar sıkıcı olduğundan bahsetmiştin.
Naquela manhã, depois de voltamos da igreja, queixaste sobre como foi aborrecido.
Reid. Mısır'dan Çıkış, bölüm 8, ayet 24 ne diyor?
Reid, o que é o Êxodo, Capítulo 8, Versículo 24?
Hasmımız Çok sıkıcı bir işte çalışan bir bürokrat.
É uma burocrata chata.
Hakiki uçan, böcek yiyen makinelerdir, doğal böcek kıranlardır evrimsel biyolojinin inanılmaz bir başarısıdır ve ikinci en önemli polen taşıyıcısıdırlar.
São verdadeiras máquinas de comer insectos, insecticidas naturais, uma incrível proeza da evolução e o segundo mais importante polinizador.