Dasın tradutor Português
54,676 parallel translation
O zaman neden Avustralya'dasın?
Então porque estás na Austrália?
İnsanlar tarafından, insanlar için kurulan halkın hükûmetine ne oldu?
O que aconteceu ao governo das pessoas, pelo povo, para o povo?
Ancak sancak beylerim, Wessex'i emniyetli tutmak için hudutlarının ötesine Mercia'ya, Doğu Anglia'ya Cornwalum'a, Galler'e Kuzey'e, Northumbria'ya ve vaktizamanında büyük, kutsal bir şehir olan Eoferwic'e şu anda Danların korkunç idaresi altında Hristiyan erkek ve kadınların ızdırap çektiği yerlere bakmak zorundayız.
Mas, senhores, para mantermos Wessex a salvo, temos agora de olhar para lá das suas fronteiras para a Mércia, Ânglia Oriental, Cornualha, Gales e mais a norte para Nortúmbria e para a cidade outrora grande e santa de Eoferwic, onde, agora, mulheres e homens cristãos sofrem sob o domínio sombrio dos Dinamarqueses.
Başrahip mektupta Cuthbert'ın talimatından bahsediyor.
O abade fala das instruções de Cuteberto na carta.
Eoferwic duvarlarının gerisinde kalmalarını tercih ederim.
Preferia que ficassem fora das muralhas de Eoferwic.
Bunlar canlıların doğasıdır, oğlum.
É a ordem natural das coisas, filho.
Hiçbir koşulda bu adamın "kavimlere girmesine izin verilmeyecektir."
Em nenhumas circunstâncias se deve dar a este homem acesso aos anciões das tribos. "
Çalmış mıyım? Tıpkı senin devletinin çocuklarının bir kuşağını çalması gibi mi?
Da mesma forma que o vosso governo roubou toda uma geração das suas crianças?
Her şey olduktan beş dakika sonra duymaya başladım, insanların kaybolmasından sonra.
Começou cinco minutos depois daquilo acontecer, depois das pessoas desaparecerem.
Binaların arasında...
Ao longo das planícies...
Gittiğinde, ölü birinden bir şarkı öğrenecek sonra o şarkıyı sana geri getirecek böylece yarın olacak incilvari tufanı şarkı söyleyerek önleyebileceksin.
E enquanto lá estiver, uma das pessoas mortas vai ensinar-lhe uma canção e ele vai trazê-la de volta para ti para que a possas cantar e impedir a inundação bíblica que vai acontecer amanhã.
Rıhtımdan millerce uzaklaştığında daha bir saat olmamıştı aklına kadını düşüverdi.
Só uma hora depois, quando estava a quilómetro e meio das docas, os pensamentos se viraram para ela.
Çoğu ev otlarla kaplanmıştı ama geceleri hala ışıklar yanıyordu. ve bu beni daha az aptal etti onların hala orada olabileceğine dair.
A maioria das casas tinha sido invadida pelas ervas, mas os candeeiros ainda se acendiam à noite e isso fez-me sentir menos estúpida por esperar que eles ainda estivessem lá.
Bahsettiğimiz bu adam, bunda bir çıkar gördü.. .. zengin ailelere, hızmetlerini sunmayı..... Londra'daki bazı ünlü ailelerinin..... sıkıntılı üyelerini ortadan kaldırmanın.
Disseram-nos que este homem considerava rentável oferecer os seus serviços a famílias ricas, por vezes, algumas das mais proeminentes em Londres com a necessidade de fazer desaparecer membros problemáticos da família.
İnişimizi kale toplarının koruması altında yapacağız.. .. güçlendirecek ve Nassau'yu geri alacağız.
Fazemo-nos a terra a coberto das armas do forte, reforçamo-las e movimentamo-nos para recapturar Nassau.
Valinin geriye kalan güçlerini size vermeye hazırım..... kalenin kontrolü..... silahları, cephanelikleri..... mahkumlarınızın salıverilmesi..
Estou preparada para entregar-vos o que resta das forças do Governador, o controle do forte, das armas, dos carregadores, a libertação sem condições dos restantes prisioneiros...
Anlaşmaya göre adadan kan dökülmeden ayrılmalarının yanı sıra Urca zulasındaki taşları istiyor.
Ficou acordado... Além de garantir a partida em segurança da ilha, dela e de todos os que estão com ela, iríamos buscar e entregar-lhe o estoque das joias que sobraram do ouro do Urca.
Radikal kararlar alınmak zorunda. Üstelik bununla da sınırlı kalmayacak.
Medidas drásticas terão de ser tomadas, das quais esta, receio eu, será apenas a primeira.
Bay Frumpus'a istediği şeyi verirsen, sen de istediğini alırsın.
Então, dás ao Sr. Frumpus o que ele quer e tens o que tu queres.
Yani cinayetleri, savaşları falan. Buna ihtiyacın varmış.
do combate, das mortes e assim e que precisas disso.
Güvenlik kamaralarını halletmek için hazır ol tamam mı?
Esteja pronta para tratar das câmaras de segurança.
Mobeselere ve dükkânların güvenlik kameralarına bakıp Nilaa'nın dediği gibi koşu yaptığını kanıtlayacak bir şey var mı kontrol edin.
Continuem a ver as câmaras de trânsito e das lojas locais. Quero tudo o que prove que a Nilaa esteve a correr, tal como ela disse.
Her ne kadar herhangi bir ajans olayla ilgili bağlantısını doğrulamasa da, kurbanlardan birinin askeri perseonel olduğu doğrulanmış durumda.
Embora as autoridades não tenham confirmado o envolvimento, pelo menos uma das vítimas foi identificada como sendo...
Tüm birimler, oda oda arama prosedürünü başlatın.
Todas as unidades, revistem cada uma das salas.
Jadalla'nın hücrelerinden biridir.
- É uma das células do Jadalla.
Daha fazla saldırı olursa, dürüst bir şekilde karşılarına geçip kurbanların ailelerine yapmam gerekeni yapamadım diyebilecek misin?
Se houver mais ataques, consegues dizer às famílias das vítimas que isto era algo que não podias fazer?
Tüm bunlar sona erdiğinde buradan sağlıklı bir şekilde yürüyerek çıkacak. New York'taki o insanların aksine.
Quando isto terminar, ele sairá daqui de perfeita saúde, ao contrário das pessoas em Nova Iorque.
Bunu da sevdiğin insanlardan uzak tutman gerekir çünkü çünkü insanların o parçanı görmelerini istemezsin.
e a ocultá-las das pessoas que amamos porque porque não queremos que elas vejam essa nossa faceta.
Ancak Rebecca Ingram'ın yakalanması şifrelerinizin ve güvenlik kodlarınızın çok ötesinde bir durum.
Mas a captura da Rebecca Ingram tem ramificações além das suas palavras-passe e códigos.
Simms'in telefonuna ulaştım. Son aramaların listesini çıkardım.
Tenho o telemóvel do Simms e a lista das últimas chamadas que recebeu.
Takas şartları gereğince, uydularımızdan birine yetkili giriş izni verilecek. Takas noktasının yakınında bulunan tek adamın Carter'dan başkası olmadığına emin olmak adına.
Uma das condições da troca foi ele ter exigido acesso a um dos nossos satélites para garantir que só o Carter estará no local da troca.
Baudelaire çocuklarının, çok uzun yıllar öncesine dayanan acı geçmişlerine ışık tutmak, benim kutsal vazifemdir.
É meu dever trazer à luz a triste história das crianças Baudelaire, tal como aconteceu há muitos anos.
Klaus, mevcut akıntıların açısı kaç derece?
Klaus, qual é o ângulo das correntes dominantes?
Çocukların önünde göstermesen?
Talvez não diante das crianças.
Vasiyet, talihsiz bir olay durumunda çocukların nasıl büyütüleceği hususunda çok net.
O testamento é muito específico sobre a criação das crianças no caso de uma desgraça.
Başkalarının çocuklarının hayatıyla fazla ilgilenen, yalnızlık çeken bir kadın gibi görünmek istemem.
Não quero parecer uma mulher solitária demasiado interessada na vida das crianças alheias...
Ağaçların ötesinde.
Atrás das árvores.
Onunla aranızda görevine son vereceğine ve ailenin yanına dönebileceğine dair bir anlaşma yapmamış mıydınız?
Não havia um acordo entre vós segundo o qual ficaríeis liberta das vossas obrigações e regressaríeis para a vossa família...
Sonuç şu ; ya Joseph Guthrie Amerikalardaki en şanslı 10 adamdan biri. Ya da kocanızın işlerini yürüten tek kişi kocanız değil.
Diz-me que Joseph Guthrie está entre os dez homens mais sortudos das Américas ou que o negócio do vosso marido não é totalmente gerido pelo vosso marido.
Bütün çabalarına karşın neticede o bile bir gerçeği görememişti.
Mas, no final, e apesar das suas melhores intenções, havia uma verdade que nem ela foi capaz de ver.
İki tarafın da yalanlayacağı değiş tokuşlar için ara sıra kullanılır.
Tem sido usada de tempos em tempos para transações que nenhuma das partes deseja ver reconhecida.
Ailesinin bankasının yegane erkek varisi.
O único herdeiro masculino das operações bancárias da família.
Karılık vazifene gelince de böyle bir adamın tatmin olması için Nassau gibi bir yerde sen yatağa girmesen de girecek birileri bulunabilir.
Em termos das vossas obrigações para com ele, há muitas formas para um homem assim se manter satisfeito num lugar como Nassau, com pouca ou nenhuma participação vossa.
İnsan avının maliyetini biliyorum.
Sei o custo das perseguições.
Rembrandt'ı onları çizmesi için tutanların, resimlerini beğenmedikleri için para vermeyi reddettiklerine dair hikayeler vardır.
Dizia-se que os cavalheiros que contrataram Rembrandt se recusaram a pagar porque não gostaram das semelhanças.
Zengin hayatın sırrı, Raj, işle eğlence arasındaki sınırı kaldırmaktır.
O segredo de uma vida preenchida, Raj, é a dissolução das fronteiras entre negócios e prazer.
Çalışmamızın her iki türün geleceği için kilit rol üstlendiğini anladı.
Ela viu o nosso trabalho como a chave para o futuro das nossas espécies.
Hayatımızın en güzel yılını yaşadık.
Tivemos o melhor ano das nossas vidas.
Kenya'nın iyi yaptığı birkaç şeyden biri.
É uma das poucas coisas que o Quénia faz mesmo bem.
Patriarkinin kadın bedeni üzerindeki kontrolünü sonlandırmak istiyordum.
Eu queria pôr fim ao controlo patriarcal dos corpos das mulheres.
Şehirlerin yaratımından beri, açık ve çok kültürlü toplumlar dünyanın en iyi ve zekilerinin yaşamak istedikleri yerler olmuştur, aynı şekilde tek kültürlü, baskıcı toplumlar da kaçmak istedikleri yerlere dönüşmüştür.
Desde a invenção das cidades, as sociedades abertas, multiculturais são sítios para onde os melhores e mais inteligentes do mundo querem ir e as sociedades monoculturais e repressivas são sítios de onde querem escapar.