Dayanın tradutor Português
1,987 parallel translation
- Oscar! Dayanın! Yardım çağıracağım!
Aguenta, vou buscar ajuda!
Sınıra dayanınca kaçınılmaz oluyor herhalde. Merakın, nezaketinden baskın çıkıyor.
É inevitável chegarmos ao ponto crucial quando a tua curiosidade supera a cortesia.
Duvara dayanın.
Encostem-se à parede.
Duvara dayanın dedim!
Mandei encostar na merda da parede!
Dayanın!
Aguentem!
- Dayanın Amiral.
- Aguente, Almirante.
Dayanın, Chris.
Aguenta, Chris.
Dayanın, efendim.
Aguente-se, senhor.
Sadece dayanın ve ben söyleyene kadar bekleyin.
Aguarda e espera que te contacte.
- Dayanın, dayanın.
Espera.
Tamam, çocuklar. Dayanın.
Pessoal, aguentem.
Üç kere daha dayanın.
Mais três downs.
Dayan, Teddy, başaracaksın.
Aguenta-te, Teddy. Vais conseguir.
Çektiğin acının nasıl bir şey olduğunu anlayabiliyorum ne kadar dayanılmaz ve sonsuz görünebileceğini.
Consigo realmente compreender... a dor que sentiu. Como deve ter parecido insuportável.
Evet, tedavinin başarılı olduğunu öğrenmekten memnun olacaksın, ancak dayanılmaz derecede acı vericiydi.
Ficarás satisfeito por saber que o tratamento funcionou embora extremamente doloroso.
Bence sırt kaşıma metaforu bir tarafın karşı tarafa iyi bir hizmet sunup karşı tarafın da aynı şekilde karşılık vermesine dayanıyor.
Creio que a metáfora de coçar as costas costuma descrever uma situação de troca em que uma parte presta serviços à outra parte em compensação por uma ação semelhante.
Erkeğe tecavüz olaylarında konu cinsel tercihten çok saldırganın kontrol ve hükmetme arzusuna dayanır.
Na violação masculina, a preferência tem menos a ver com o crime do que com o poder e o domínio que o atacante sente devido ao acto.
Çiftler çocuklarını kaybedince acı dayanılmaz olur.
Quando um casal perde um filho, a dor é devastadora.
Kadın sokakta yürüyor, kendi işine bakıyor küçüklüğünden beri görmediği Ducky'yi görüyor birden onu bıçaklamak için dayanılmaz bir öfke mi duyuyor?
Ela estava a andar na rua, a tratar da vida dela. Vê o Ducky, que ela não vê desde criança E subitamente tem a vontade de enfiar-lhe com uma faca?
Çok dayanıksızsınız!
Vocês são fracas!
Olmadığın bir kişi gibi olmaya çalıştığın sürece dayanıksız biri olacaksın.
Enquanto tentares ser alguém que não és, vais estar vulnerável.
Bundan kurtulmamızın tek yolu dayanışma.
A única forma de sobrevivermos é união.
Vakaların çoğu av sırasında tilkilerce ısırılmaya dayanıyor.
A maior parte deles são directos, caçadores mordidos por raposas e tal.
Yakında bu dağların yamacına da dayanırlar.
em breve estarão deste lado das montanhas.
Çok sevdiğim bir arkadaşımsın. Bu saçmalıklar olmadan çok önceye dayanıyor arkadaşlığımız.
És a minha querida amiga adorada e eu lamento e já éramos amigas muito antes destas merdas acontecerem, está bem?
Sizin bu küçük düşünce kulübü toplantınızı böldüğüm için üzgünüm fakat yeni rejimi dayanılmaz bulan bir tek siz değilsiniz.
Lamento interromper este pequeno encontro das mentes, mas não são os únicos que acham este insuportável novo regime.
Canın yansa bile acıya dayanıyorsun çünkü eğer vazgeçersen...
Quero dizer, você fica junto até à dor... porque tem medo que, se você a esquecer...
Bildiğim kadarıyla baskıya karşı dayanıklıymışsın.
Pelo que sei, não é alheia à pressão.
Yani Terri ona kızdığını hissetti. Aslında bu bazı temellere dayanıyor.
A Terri sentir que lhe guardava rancor, tinha algum fundamento de verdade?
Yalnızca en dayanıklılar yaşamını sürdürebilir. İşte püf noktası buydu.
Somente o mais forte sobrevive, e essa foi a chave de tudo.
Genosha'nın zafer için ihtiyacı olan tek şey, dayanışma!
A única coisa que Genosha precisa para triunfar. União.
Tehlike anındaki korkusuzluğun, acıya karşı olan dayanıklılığın.
A coragem para enfrentar o perigo, a resistência à dor.
Ben aslında insanların düşündüğünden çok daha dayanıklıyımdır.
Na verdade sou mais rijo do que as pessoas pensam que sou.
Yılın bu zamanlarında donmuş Kuzey Kutbu yaşam belirtilerinden yoksundur ; ancak sadece birkaç dayanıklı kutup sakini hayatta kalabilir.
Nesta época do ano, o Árctico congelado é desprovido de vida e só alguns intrépidos residentes conseguem sobreviver.
Kapılarına dayanıp, konuşarak onları tekrardan zıvanadan çıkartırsın.
e voltas a pô-las malucas por falares com elas.
Biraz dayan. Acıkmadın mı?
Ainda assim não estás com fome?
- Bütün kızılötesi sistemlerin karıştırmalara dayanıklılığını ve tüm havalandırma boşluklarının güvenliğini kontrol ederiz.
- Verifiquem se todos os sistemas de infravermelhos estão bem isolados e vigiem todas as entradas do sistema de ventilação.
- Sadece dayanırsın.
Apenas se sobrevive.
Dünyanın kabul edilen ilk mekanik bilgisayarı 2000 yıl kadar önceye dayanır.
Descobrir porque foram construídas e como foram utilizadas, leva-nos a outras questões, igualmente urgentes.
Neredeyse oldu, dayanın millet.
Está quase.
Daha iyi bir fikrim var, dayanın.
Espera!
Aralarındaki ihtilafın kaynağı çok eskilere dayanıyordu.
É uma rivalidade muito antiga, porém ainda continua acesa.
Görüşürüz, dayanıklı kadın.
Vemo-nos mais logo, durona.
Vakaların geçmişi 30 sene öncesine dayanıyor. Ki bu da katilimizin 50'li ya da 60'lı yaşlarda olduğunu gösteriyor.
Tenho casos que remontam há 30 anos, o que coloca o espancador provavelmente na casa dos 50 ou 60 anos.
Bu sayede uzayda yalnız olmaya hanginizin dayanıp dayanamayacağını anlıyoruz.
Assim descobrimos quem aguenta ficar sozinho no espaço.
Bir kadının dayanıklılığını çok az kişi hayal edebilir.
Poucos podem imaginar a força de uma mulher.
Dayan hayatım. Sakın pes etme!
Aguenta querida, não me deixes.
Bu dayanılmaz kâbusun her ayrıntısını sürekli tekrar tekrar önüme sunuyorsun.
Esmiuçaste e voltaste a esmiuçar cada pormenor excruciante deste pesadelo, vezes sem conta.
Biraz dayan, söz veriyorum senin anın da gelecek.
Mas aguenta-te aí. O teu momento há-de chegar. Prometo.
İşte o dayanılmaz ağrının sebebi bu.
Por isso a dor excruciante.
Bu olağanüstü yeteneği ile birlikte Bu kalın derili ve tuza dayanıklı Geckolar Sallarla yapılacak uzun deniz yolculuklarında, hayatta kalabilirler.
Junto com esta extraordinária habilidade, estas salamancas de pele grossa e resistentes ao sal também puderam sobreviver a longas viagens marinhas em barcos e pela força dos furacões.
dayan 712
dayanamıyorum 241
dayanamadım 49
dayanamıyorum artık 51
dayanılmaz 25
dayan dostum 17
dayanamayacağım 24
dayan biraz 56
dayanmalısın 17
dayanamıyorum 241
dayanamadım 49
dayanamıyorum artık 51
dayanılmaz 25
dayan dostum 17
dayanamayacağım 24
dayan biraz 56
dayanmalısın 17