Delikanlı tradutor Português
3,753 parallel translation
Bir bakacaksın delikanlı olmuş.
E antes que percebas, ele torna-se adolescente, e tu vais ensiná-lo sobre...
Umarım delikanlılığında daha iri bir sosisi olur.
Espero que não tenhas problemas quando ele for adolescente.
Bir delikanlı ya bir kızı öpmek istediğinde bu kadar sarhoş olur ya da birini öldürmek istediğinde.
Um rapaz só fica assim bêbedo quando quer beijar uma rapariga... ou matar um homem.
Bu delikanlının uzun zamandan beri beklediği görevini yerine getirmesini izledim.
Vi aquele rapaz executar a sua primeira missão, há muito esperada.
Ne var delikanlı?
O que é isso, agora?
- Merhaba delikanlı.
Olá, rapaz. Bom dia.
Burada sana verebileceğim bir iş yok delikanlı.
Não, eu não tenho nenhum trabalho para você aqui, rapaz.
Üzgünüm delikanlı.
Desculpa, rapaz.
Delikanlılarla oynamak için yeterince yaşlandın değil mi genç Peaceful?
Idade suficiente para jogar com os rapazes, não é? Jovem Peaceful.
Fransa'daki bütün cesur delikanlıların da size ihtiyaçları var.
E todos os rapazes corajosos na França precisam de vocês, também.
Ve bir şeyi unutmayın delikanlılar, buna ben de kefil oluyorum ki bütün genç hanımlar askerlere bayılır.
E lembre-se uma coisa, rapazes, e eu posso garantir isso, todas as senhoras amam um soldado.
Şimdi buraya gelip Kral'ın şilinini alacak olan ilk cesur delikanlı kim olacak?
Agora, quem vai ser o primeiro rapaz corajoso para vir e tomar shilling do rei?
Yılı delikanlı?
Rapaz, ano?
Düz dur delikanlı.
Fique em pé, rapaz.
Bütün delikanlılar savaşa gidiyor ve ben burada kalıyorum.
Todos os rapazes vão para a guerra, e eu vou ficar aqui.
Bu üç şeridin ne anlama geldiğini biliyor musun delikanlı?
Você sabe o que estas três listas são, rapaz?
Bu da sizi delikanlılardan biri yapıyor.
O que faz de você um dos rapazes.
Siz delikanlıların görüp görebileceği lanet olası en iyi eğitmen benim.
Eu sou o melhor sacana de professor que vocês rapazes nunca irãoi ter.
Bu yaşlı delikanlılar şimdi size halatları gösterecekler.
Estes velhos rapazes vão agora mostrar-lhe as cordas.
Yeni bir delikanlı mı yoksa eski bir palyaço mu?
Um rapaz novo ou um velho palhaço?
Hiçbir delikanlı yok.
Não há rapazes.
Hannah. Hayaller kuran ve ne yaptığını bilmeyen bir delikanlı gibiyim.
Hannah... eu sou como o rapaz que sonha e não sabe o que faz.
İyi bir delikanlıya benziyor.
Parece um bom rapaz.
Çok güzel minik bir delikanlı.
Tens um belo rapazito.
Delikanlı, delikanlı rica ediyorum.
- Rapazes, rapazes, rapazes! Por favor, por favor...
Delikanlı, tüm çalışanların 20 dakika önce burada toplanması gerekiyordu.
Jovem, já tinhas de estar aqui á vinte minutos.
Affedersin delikanlı, burada tuvalet var mı?
Desculpa, rapazinho, há algum wc neste lugar?
Genç bir delikanlının hayatı söz konusu!
Trata-se da vida de um jovem!
Yardımcı olabilir miyim, delikanlı?
Posso ajudar-te, jovem?
- Delikanlılara.
- Aos meus amigos.
- Düşündüğünü aktarmayı öğren, delikanlı.
- Aprende a dizer o que pensas, jovem.
Grubun öncüleri, 12 yaşındayken tanışmış iki ihtiyar delikanlı.
A tribo é liderada por 2 bons velhos bacanos... Que se conheceram quando tinham 12 anos...
Yitik bir delikanlı.
Um jovem problemático.
Hadi delikanlı acele et.
Vamos, rapazes, apressem-se.
Hunter Ve Joyce Bristol'e geliyor sen gelmiyor musun delikanlı?
Hunter e Joyce estão a chegar a Bristol, não é rapazes? Sim, senhor.
Ve gemide bir delikanlıya ihtiyacımız var.
E vamos precisar de um jovem no navio.
Delikanlı olduğumdan beri.
- Desde que era rapaz.
Delikanlı iyi çalışıyor, tatlım.
- É trabalhador, querida.
Belki bir gün senin gibi, delikanlı.
Talvez como você, um dia.
Şimdi boğazını keseceğim delikanlı!
Vou cortar-lhe a garganta rapaz!
Sana iyi bir delikanlı olduğunu söyleyebilirim.
Digo que é um bom rapaz.
Bu bizim kadar iyi korsan olabilecek bir delikanlı.
Ele será tão bom pirata como o melhor de nós.
Kılıçlarınızı keskinleştirin, delikanlılar.
Afiem as suas lâminas, rapazes.
Oraya güzelce bak, delikanlı.
Olhe lá, rapaz.
Bunu kontrol edemiyorum delikanlı.
Não tenho nenhum controlo sobre isso, rapaz.
Kalk, delikanlı.
Levante-se, rapaz.
Bence delikanlı farklı bir John Silver'da bahsedecektir.
Acho que o rapaz falará de um John Silver diferente.
Ben ve papağan düşünüyorduk. Flint'in ekibinden birine konuşan, lekelenmiş, umutlu bir delikanlı istemiyoruz.
Eu e o papagaio estávamos a pensar, que não queremos um rapaz com a imagem comprometida por defender alguém da tripulação do Flint.
Delikanlıyı rahat bırak James.
Deixe o rapaz em paz, James.
Sen, delikanlı, büyük bir yeteneğin var.
Tu és jovem, tens um dom.
Sakin ol delikanlı.
- Não!