Dilenci tradutor Português
341 parallel translation
300'den fazla dilenci Piccadilly'ye doğru yürüyor. Dağıtın onları!
Há mais de 300 mendigos a marchar rumo a Piccadilly.
- Dilenci beğenmezlik edemez.
- Não se pode ser picuinhas.
Rahip, dilenci, şövalye ya da hacı hangi kılık İngiltere'nin en iyi okçusunu gizleyebilir?
Seja padre, mendigo, cavaleiro ou romeiro que disfarce poderá ocultar o maior arqueiro?
Gidemem. Annem, kalabalıkta hırsız ve dilenci çok olur dedi.
Não posso, a mãe diz que só há ladrões e pedintes na multidão.
Dilenci Kralının huzurunda duruyorsun.
Estás perante o Rei dos mendigos. Quem és tu?
Dilenci ya da hırsız olmayan kim yakalanırsa, idam edilir.
Quem for apanhado aqui que não seja um pedinte ou ladrão, morrerá! Não!
Ben de açlıktan kıvrandım. Binlerce insan kıvrandı, ta ki ben Dilenci Birliğini kurana kadar.
Milhares passaram até eu organizar o grémio dos pedintes.
Seni çingene dilenci! Benimkini alamazsın!
Não vais ficar com o meu!
Çok çabuk ol, çingene dilenci.
E depressa, seu pedinte cigano.
Bir dilenci eşitmiş gibi havalara giriyor, bu nasıl olur?
Um pedinte de rua a dar-se a si próprio um nível semelhante. Como deixa?
Fakat bir hırsız veya uşak olmak için doğmuşsun, ya da bir dilenci.
Mas ladrão ou criado foi tudo o que nasceste para ser, ou pedinte à beira da estrada.
Kızkardeşim olan birinin Heathcliff için ters, dilenci kılıklı, kaba, yontulmamış biri olmasından başka birşey düşünmesi imkansız.
Não é possível que a minha irmã possa pensar no Heathcliff... como algo que não um pedinte grosseiro, e mal vestido, tosco e rústico.
- Zavallı kör dilenci.
- Pobre mendigo cego.
- Yalnızca iki dilenci bulduk.
- Encontrámos dois mendigos.
Doğuştan dilenci.
Um mendigo nato.
Sakat bir dilenci elinden almisti bunlari, ben de geri aldim ondan.
Um ardina aleijado tirou-as a ele. Eu obriguei-o a devolvê-las.
Bir dilenci. Bak, eğer burada yemeğimi paylaşmak istiyorsan çalışmalısın.
Olhe aqui, se quer comida, terá que trabalhar.
Kör dilenci, Şehrazat'ı tacirlere sattığını söyledi!
O cego disse que você vendeu Sherazade como escrava.
Ve ben de onu dilenci sandım. Hokkabazlık yapabilir mi diye sordum.
Perguntei se fazia malabarismo!
Defolun, dilenci dölleri!
Fora daqui, mendigo!
Bir de ateş ettiğini gören bir adam var, Udo ona Sammy diyor dilenci gibi bir şey.
Depois há o tipo que viu o homicídio, um tipo que Udo conhece, chamado Sammy. É uma espécie de pedinte.
Kurtlar yesin diye. Şişko kralla, cılız dilenci aynı sofrada iki çeşni, iki ayrı kap yemektir sadece.
Um rei e um mendigo são comidas variadas, dois pratos e a mesma mesa.
- Hiçbir şey. Sadece size kralların dilenci bağırsağında da nasıl gezintiye çıkabileceğini anlatmak istedim.
- Nada, mostrar como um rei pode acabar nas tripas de um mendigo.
Git başımdan, seni küçük dilenci.
Põe-te a andar, pedinte.
Aynı bir dilenci gibi görünüyorsun! Köyün delisi haline geldin!
Olha bem para ti...
Öyle olsaydın ihtiyaçlarını karşılayamayan, hırpani bir dilenci olamazdın.
Mesmo que precisasse de um, não o poderia pagar, e mesmo que pudesse, não seria um mendigo esfarrapado.
Fakir olabilirim ama dilenci değilim!
Sou pobre, mas não mendigo!
Şam'da her dilenci biliyor.
Todo o mendigo em Damasco o conhece.
Bir prensi, dilenci yapmak için mi kapını kapattın?
Fechaste as portas para fazeres um príncipe implorar?
Dilenci olan benim, yalvarırım bana sarıl.
Quem implora sou eu, Moisés, imploro-te que me abraces.
Sen dilenci değilsin aşkım.
Não és nenhuma pedinte, meu amor.
Serveti olan biri bir dilenci gibi yaşar mı?
Será que um homem com uma fortuna vive como um mendigo?
Haftalık bir işe minnettar olması gereken bir dilenci.
Sou um mendigo que se deve sentir grato por uma semana de trabalho.
Ama sen pezevenk değil, bir dilenci olmalıydın. İşte halin!
Tu não nasceste para mendigar... mas para ser chulo e aí estás tu!
Yaklaşık 200 yıl önce..... bir dilenci, merhamet dilenmek için Santa Vera'nın küçük bir kasabasına geldi.
Há uns 200 anos atrás... um mendigo chegou à cidade de Santa Vera, à procura de caridade.
Buna rağmen kilisenin çanları çalıyordu ve bütün küçük dükkanlar kapalıydı ve meydanda hiç kimse yoktu. Fakat dilenci bu günün Pazar günü olmadığını biliyordu.
E embora os sinos da Igreja tocassem e as lojas estivessem fechadas... e de não haver ninguém na praça, ele sabía que esse dia não era domingo.
Kimsin sen, dilenci mi?
O que és? Um mendigo?
Dilenci adamın sözünü dinledi ve şatoya giden uzun yolu tırmandı... Ona söylendiği gibi orada Markiz, düğününü bir ziyafetle kutluyordu.
O mendigo acreditou no homem e percorreu o longo caminho até ao Castelo... onde, como lhe tinham dito... o marquês estava a celebrar o seu casamento com um banquete.
Sadece bir dilenci.
Só um mendigo.
Ve böylece dilenci şatonun zindanında hapsedildi.
E assim encerraram o mendigo na masmorra do castelo.
Ve dilenci unutuldu.
E esqueceram-se dele.
Ve dilenci mahkum olarak kaldı.
E o mendigo continuou a ser um prisioneiro.
Kardeşin dilenci mi?
Seu irmão é um mendigo?
Ama bazılarına hala dünyadaymış... Dünyanın karanlık ve uğursuz köşelerinde gezerlermiş. Dilenci ve aptal kız kıIığında.
Mas alguns dizem que eles ainda pairam rondando os esconderijos obscuros e lugares malditos da Terra disfarçados de mendigos e de garotas ingênuas.
George dua etmezdi, bir dilenci değildi.
George não estava a rezar, nem implorando.
Yeter! Bu dizeler bana ait, seni dilenci!
Esses versos são meus seu mendigo!
Westminster dilenci kaynıyor!
O cortejo da coroação está a desfazer-se.
- Esmeralda'yı asmalarını mı? Gringoire, dilenci, hırsız, zalim topluluğum yürüyüşe hazır.
Meu amigo, tu és um sonhador um escrevinhador, um poeta...
- Zırh ve bir mızrak! - Defol, dilenci!
Precisarias de uma armadura.
... bu dilenci seçimini başkasına yaptırmıyormuş "seçimini başkasına yaptırmıyor" diyor.
"... exigir, " diz ele.
havayı tatlandır soluğunla. Servetini sayanlar dilenci olabilirler ancak.
Pobres são aqueles que contam a riqueza deles.