Durán tradutor Português
3,545 parallel translation
Çocukken bir keresinde Sugar Ray Leonard'ın Roberto Duran'ı aparkat ile yere serişini görmüştüm.
Um vez vi o Sugar Ray Leonard derrubar Roberto Durán com um murro, quando criança.
Dönüp duran bir daire bu, biliyorsun.
É tudo uma bola de neve, estás a ver?
Peki neden 15 dakika sonraki ifadesinde,... çocuğun karşı tarafında duran arabanın detaylarından bahsediyor?
Então, porque é que na sua declaração 15 minutos mais tarde ele detalha ter visto outro carro quando encontrava-se com a criança
Bugün önümde duran, başarısız lise aşkıyla korkunç'çağrı cihazlı garson'arasında gidip gelen zavallı kadınla değil.
Não este disparate de mulher que está hoje à minha frente, dividida entre o teu fracassado ex do secundário, e o aterrorizador "empregado com um pager".
Bana yapabildiğimi göstermiş olmasalardı sizin önünüzde duran, şuan yaptığım şeyi yapan, bugün olduğum kişi olmazdım.
Como não seria a pessoa que sou hoje, aqui à vossa frente, a fazer o que estou a fazer, neste momento, se não me tivessem mostrado que conseguia.
Ve tam burada duran Bayan Adler'di.
E aqui estava a Sra. Adler.
Duran kim şimdi arkanda?
Quem te irá ajudar agora?
Bak, Nagi'nin arkasında duran olmadı.
Olha, a Nagi está sozinha.
Geceleyin leylek ve kurbağa sıvışmış. Duran kim şimdi arkanda?
Quem te irá ajudar agora?
Bu oran Orada Mac-10'u ile duran Adamımı bile kapsamıyor.
E elas nem sequer incluem aqui o Butchy com a Mac-10.
Acı karşısında duran En büyük ıstıraba batmış adamları hayal ediyorum.
Homens que estão mergulhados nas maiores agonias que conseguimos imaginar.
Örneğin, kasap standında duran Dub Larkin'i görüyor musun?
Por exemplo, vê ali o Dub Larkin na banca do talho?
Orada duran barın adı "Garnizon." Şimdi gerçekten de bir garnizon.
Aquele bar além chama-se "As Tropas". E agora realmente é uma.
Ve şurada duran iki adam onun kardeşleri.
E aqueles dois homens ali são irmãos dele.
Bayılıp duran yaşlı bir kadını değil.
Não uma velhota qualquer que tenha desmaios.
Bu tam da tanımadığın türden biri için yapılası duran bir iyilik.
Isto é um grande favor que fez a alguém que não conhecia.
Küçük Fulgencio'm için ailemizde üç nesildir duran bir hediyem var.
Tenho aqui uma prenda para o pequeno Fulgencio... que está na minha família há 3 gerações.
Kırılıp duran şu aptal plastik şeylere mecbur kaldım.
Só me restam estas coisas de plástico, que continuam a partir.
James Cagney insanları öldürüp duran psikopatı oynuyor.
O James Cagney faz de um psicopata que anda a matar as pessoas.
Beş parasızım ve açıkçası önümde duran tüm seçenekleri değerlendirmem gerek.
Não tenho dinheiro, tenho de ver todas as opções.
Ben açık dosyalara göz atarken aynı zamanda güvenlik ihlali gibi duran şeyleri inceleyeceğiz.
Enquanto me familiarizava com os casos, encontrámos o que parece ser uma quebra de segurança.
Travis'le bizim aramızda duran tek şey onlar olabilir.
Eles podem ser a única coisa entre nós e a Travis.
İşin sanatı, sabit biçimde duran bir şeyin içindeki hareketi canlandırmaktır.
A arte está em recriar a beleza do movimento em algo estático.
Çöldeki geçen Janet Jackson'ın, siyah beyaz klibindeki şu kocaman yarım daire şeklindeki şeyde dengede duran o adam kimdi?
- Toquem só quando souberem as respostas. - Está bem. Quem era o tipo no vídeo a preto e branco da Janet Jackson no deserto que se equilibrou naquele grande semicírculo?
Bir de, masada duran o eski, tozlu gemiyi kaldırdım.
Aquele navio foi presente de George Bush pai, mas não interessa.
- Şebekeye doğrudan girebilirsem öldüğünde en yakınında duran kişiyi belirleyebilirim.
Se conseguir aceder à rede directamente, talvez consiga determinar quem estava mais próximo dele.
- Karşında duran kişi hakkında.
- Ao que se encontra à tua frente.
Bütün şehirde mallarıyla beraber gözlerden ırakta duran çok yer var.
Há muitos esconderijos nas suas propriedades espalhadas pela cidade.
Durmadan atıp duran?
Ele está a bombear sangue?
Ödünç vereceğin Duran Duran kasetin duruyor mu?
Tens as cassetes dos Duran Duran para lhe emprestar?
Çünkü biz tüm ülkede standart hâle gelmiş olan ürünü üretmek için dönüp duran seri üretim hattının dişlileriyiz.
Porque somos engrenagens de uma linha de montagem, que produzem mercadorias em série padronizadas pelo País.
Dışarıda duran ve Müdürün üzerine giydirdiğin patlayıcı yelekte de senin parmak izlerin mevcut.
As tuas impressões digitais estão no colete de explosivos que estava no gerente do banco, nas peças que estão espalhadas por aí.
Ama şimdi önümde duran kadın...
Mas, a que está diante de mim agora...
Bütün gün tezgâhta duranından değil.
Não um que já tenha muito tempo.
Michael'ın elini düzeltmem ile aramda duran tek şey onlarsa, korkması gereken de onlar.
Se eles são a única coisa no caminho entre mim e reparar a mão do Michael, são eles quem devem ter medo.
Bodrumda duran, polonyum zehirlenmesinden ölmuş bir Rus muhbir var.
Há um informador russo que morreu envenenado por polónio, actualmente no gelo, na cave.
Siteye kullanması için boşta duran bir hattım vardı.
Tinha uma segunda linha que o deixava utilizar para o site.
Tombul küçük dostu, kurbagasi ve arkadasi yumurta kafa için ayakta duran adamin hikâyesini.
Que defendeu o seu pequeno e gordo amigo, o sapo. E o amigo, cabeça de ovo.
Geri bas, seni Porsche süren Coldwater Kanyon'da malikânede yaşayan Harvard'tan bahsedip duran yavşak seni!
Afaste-se, seu condutor de um Porsche que vive numa mansão no Coldwater Canyon, presunçoso de Harvard e filho da...!
Yanındaki döl lekesi Şey Kang. Dibimizde havlayıp duran herif.
Aquele nódoa ali ao lado dela é o chefe KANG, é ele que nos anda a ladrar ao cu.
Yolumda duran bir şey var.
Há alguma coisa no meu caminho.
Gevşek duran bir döşeme var. Normalde öyle durmaması gerekiyor.
Está um soalho solto que não devia estar.
Protez Bakım Düzenlemesi uyarınca gelir, banka hesabı ve birtakım duran varlıklara sahip olduğunu ispatlamak zorundasın.
A manutenção de próteses e a emissão da identificação, dinheiro em nota, contas bancárias e outros activos do proprietário.
- İşlerin ne kadar tehlikeli olduğunu ve savaşın eşiğinde olduğumuzu söyleyip duran sensin.
Dizes que as coisas estão perigosas e que estamos à beira da guerra.
İçinde hâlâ birkaç tane dönüp duran olmalı.
Talvez ainda tenham ficado alguns a boiar.
Gerçek hayattaki gibi, yolunda duran her şeyi reddettiğini kanıtladı.
O mesmo vale para a vida, desde que não deixes que se metam no teu caminho.
Belki de üzerinde duran dev mikroskop yüzündendir.
Talvez do microscópio gigante a pairar sobre ti.
Ayak yosması, sunucunun ayakları dibinde oturan muhteşem görünen, kameranın sürekli çektiği tavır yapıp duran kız.
A vaca dos pés é a rapariga que se senta aos pés do apresentador. É fabulosa, está sempre na imagem e demonstra imensa atitude.
Sızlanıp duranı bile.
Até o chorão.
Gorongosa bataklığında kısa süre duran yağmur... kumlarla zenginleşti.
A água da chuva, brevemente detida nos pântanos da Gorongosa, foi agora enriquecida com lodo e areia.
Pencerenin önünde asılı duran şeyler ne öyle peki?
O que são aquelas coisas penduradas nas janelas?