Erdoğan tradutor Português
53 parallel translation
- Erol Büyükburç. - Bu şarkıyı mı çalmalarını istemiyorsun? - Özdemir Erdoğan.
O quê, não queres que eles toquem aquela música, ou não queres que a banda toque no casamento?
Nöbetçi doktor Erdoğan'mış.
O médico de serviço é o Erdogan.
Erdoğan iyi biri.
O Erdogan é simpático.
Erdoğan'la konuş, kan testi 11'e kadar hazır olsun.
Fala com o Erdogan, certifica-te de que a análise ao sangue está pronta às 11.
Faruk Erdoğan adlı Türk asıllı bir adamın Borough saldırısını planlayan grubun elebaşı olduğu söyleniyor.
Pensa-se que este homem, Farroukh Erdogan, de origem turca, possa ser o cabecilha do grupo responsável pelo atentado de Borough.
Bay Erdoğan'ın karısı ve çocuğu da gözetim altına alındı.
A esposa e filho do Sr. Erdogan também ficaram sob custódia.
Savunma avukatı Simon Fellowes duruşma salonuna girerken Erdoğan davasıyla ilgili yorum yapmaktan kaçındı.
O advogado de defesa Simon Fellowes, recusou-se a comentar o caso Erdogan, a caminho da audiência preliminar.
Savcılık Erdoğan'ın hücre lideri olduğunu ileri sürecek.
A Procuradoria vai propor que o Erdogan é o líder do grupo.
Faruk Erdoğan'ın özel avukatlığından istifa etmem gerektiğini düşünüyorum.
Acho que eu deveria renunciar como defensora especial do Farroukh Erdogan.
- Erdoğan depoda ne saklandığını hiç bilmiyor.
O Erdogan não fazia ideia do que estava a ser armazenado lá.
Öyleyse neden Erdoğan patlama öncesi oniki gün boyunca Asıf'ı yirmi yedi kez aradı?
Então, porque é que o Erdogan fez 27 telefonemas para o Asif, nos 12 dias anteriores à explosão?
Duruşma öncesi size ulaştırılacak olan Erdoğan davasına ait gizli materyalleri sadece ve sadece burada saklayacaksınız.
É para ser o único local designado em que você tem permissão para guardar os materiais secretos, no caso da Coroa versus Erdogan, que lhe será entregue, antes da audiência.
Bugün sana da söylediğim gibi onunla Erdoğan'ı ziyaret edeceğiz.
Ela e eu vamos visitar o Erdogan, como eu disse mais cedo hoje.
Bay Erdoğan, bombalı bir intihar saldırısı planlamakla suçlanıyorsunuz.
Erdogan, você é acusado de ser o cabecilha de um atentado suicida.
Acaba Bay Erdoğan biraz yorulmuş olabilir mi?
Eu pergunto-me se o Sr. Erdogan está um pouco cansado?
Yani Erdoğan'ın havalimanından Asıf'ı arabayla aldığını ve patlayıcıların arabaya Asıf'tan geldiğini mi söyleyecekti?
O Erdogan deu boleia ao Asif do aeroporto para a estação, e o triperóxido de triacetona nos assentos, veio do Asif?
Erdoğan'ın satıcısı sen olmalısın.
Você deve ser o traficante de heroína do Erdogan.
Bay Erdoğan'ın buraya geldiğini biliyorum, zira arabası dışarıda bulundu.
Sei que o Sr. Erdogan veio aqui, porque o seu carro foi encontrado preso do lado de fora.
Bayan Erdoğan, size bazı sorular sormak istiyorum.
Sra. Erdogan, eu gostaria de lhe fazer algumas perguntas.
Erdoğan'a gösterdiğin notta ne yazıyordu?
Então, o que é que estava naquele bilhete para o Erdogan?
Erdoğan, Almanya'dan Londra'ya geldiğinde sabıka kaydı olduğu halde üç ay içinde göçmen belgelerini aldı.
Quando o Erdogan veio para Londres da Alemanha, ele obteve os documentos de imigração no prazo de três meses, apesar do seu cadastro criminal.
Erdoğan'ın arkasında MI5 var.
O Erdogan estava a ser manipulado pelo MI5.
Erdoğan'ın hücreyi kontrol altına aldığını sanıyorlardı ama ya çift taraflı çalışıyordu ya da hücre ona bilerek yanlış bilgi verdi.
Devem ter pensado que ele tinha o grupo sob controlo, mas ou ele traiu os seus líderes, ou o grupo terrorista usou-o para passar informações erradas.
MI5 bir şey yapmaya fırsat bulamadan Erdoğan tutuklanmış olurdu.
O Erdogan foi preso, antes que o MI5 pudesse fazer alguma coisa sobre isso.
Yani cinayetten yargılanan Faruk Erdoğan yüz yirmi masum insanı öldüren patlayıcıyı satın alırken kesinlikle vergi mükelleflerinin verdiği parayı kullanmış.
Isso significa que o Farroukh Erdogan, que está a ser julgado por homicídio, quase certamente pago pelos explosivos que mataram 120 pessoas inocentes, com o dinheiro dos contribuintes.
Erdoğan içkili araba kullanmaktan tutuklandı.
Erdogan preso por conduzir bêbado.
Claudia Simmons-Howe, Erdoğan davasıyla ilgili gizli materyaller bunlar ve açığa çıkmaları ulusal güvenliğe zarar verebilir.
Claudia Simmons-Howe, este é o material confidencial em relação ao caso da Coroa versus Erdogan, a sua divulgação irá prejudicar a segurança nacional.
- Erdoğan MI5 için çalışıyordu.
O Erdogan estava a trabalhar para o MI5.
- Ama Erdoğan asıl adı değil.
Mas, Erdogan não é o nome verdadeiro dele.
- Erdoğan'ı neden öldürmüyorlar peki?
Porque é que eles, simplemente, não mataram o Erdogan?
- Faruk Erdoğan MI5 için çalışıyordu.
O Farroukh Erdogan estava a trabalhar para o MI5.
Öte yandan, Bay Erdoğan'ın özel avukatı Claudia Simmons-Howe'un MI5'in bazı üst düzey yetkililerine de sorular yönelteceği söyleniyor.
Como tal, há rumores de que, alguns membros superiores do MI5 terão de enfrentar perguntas da defensora especial do Sr. Erdogan, a Claudia Simmons-Howe.
Bay Erdoğan'ın davasındaki delillerin gözden geçirileceği biri açık diğeri gizli, iki oturum için buradayız.
Estamos aqui para uma sessão à porta fechada e outra pública, para analisar as provas no caso do Sr. Erdogan.
Tanık X, siz Erdoğan davasındaki Güvenlik Birimi'nin Operasyon Şefisiniz, değil mi?
Testemunha X, você é a Chefe de Operações dos Serviços de Segurança no caso Erdogan?
Muhbir, Bay Erdoğan'ın on dört yaşındaki oğlu Emir.
O informador é o filho de 14 anos do Sr. Erdogan, Emir.
Bay Erdoğan'ın tutuklanmasının ardından Emir'in yaklaşık üç yıldır babasının bilgisayarını hacklediğini keşfettik.
Depois da prisão do Sr. Erdogan, descobrimos que o Emir andava a "piratear" o computador do seu pai, há quase três anos.
Faruk Erdoğan'ın faaliyetleri hakkındaki tüm bilgiler oğlundan mı geliyor?
Toda a informação sobre as actividades do Farroukh Erdogan, vieram do filho?
Bay Erdoğan'ı Borough Pazarı saldırısıyla ilişkilendirecek bir sebebimiz yoktu.
Não tínhamos qualquer razão para vincular o Sr. Erdogan a um plano para explodir Borough Market.
Emir Erdoğan'ın kimliğinin açıklanmasını istememe sebebiniz aslında babası hakkında açıklayabileceği şeylerden ve hatta babasının geçmişi hakkında ifşa edeceklerinden çekinmeniz, değil mi?
Não é verdade que não quer que a identidade do Emir Erdogan seja divulgada, porque teme aquilo que ele posaa revelar sobre o seu pai, temendo que ele possa revelar alguma coisa da história do seu pai?
- Erdoğan neden Almanya'dan buraya döndü?
Porque é que o Erdogan voltou a Londres oriundo da Alemanha?
Yani Faruk Erdoğan'ın sicilinin temiz olduğunu mu söylüyorsunuz? - Evet.
Está a dizer que o Farroukh Erdogan era aquilo a que se chama um "clean skin"?
- Mahkemede Emir Erdoğan'ı sorgulamak istiyorum.
- De um quê? Gostaria de interrogar o menino, Emir Erdogan, aqui no tribunal.
İnanıyorum ki Faruk Erdoğan'ın MI5 tarafından tanındığı tezini destekleyecek. Ayrıca MI5 için çalıştığını da. Ve hatta, bombalama sırasında MI5 için çalıştığını göreceğiz.
Eu acredito que ele vai apoiar o caso, que o Farroukh Erdogan era conhecido do MI5, que ele estava a trabalhar com o MI5, e que, de facto, ele estava a trabalhar para o MI5 no momento do atentado.
Emir Erdoğan'ın bu söylediğimi destekleyen delilleri olduğuna inanıyorum.
Acredito que o Emir Erdogan tem provas que irão apoiar esta afirmação.
Onlar ki Erdoğan'ı gerçek bir terörist saldırıya tuzak kurmak için kullanıp 120 kişinin trajik biçimde ölmesine sebep olmuşlardır!
numa operação que foi tragicamente e mortalmente errada para 120 pessoas nesse dia.
Bay Altman savcılık makamı Emir Erdoğan'ı mahkemeye getirsin.
Sr. Altman, A Coroa irá providenciar uma forma de trazer o Emir Erdogan ao tribunal.
Zanlı Faruk Erdoğan bugün bir numaralı mahkemeye çıktı ve hakkındaki tüm suçlamalara karşı masum olduğunu iddia etti.
O acusado, Farroukh Erdogan, apareceu brevemente no Tribunal Número Um, e declarou-se inocente de todas as acusações contra ele.
Emir Erdoğan.
O Emir Erdogan.
Sayın Yargıç, Emir Erdoğan'ı sizin ya da Bayan Simmons-Howe'un olası sorularını yanıtlaması için kürsüye çağırıyorum.
Meretíssimo, chamo o Emir Erdogan, para responder a qualquer pergunta que o tribunal ou a Miss Simmons-Howe possam ter.
Ama herkes uslu durur ve arka sıralardaki muziplik yapmazsa Emir ve İlkay Erdoğan da tatsız bir yere sınır dışı edilmezler.
Mas, se ninguém se comportar mal, se ninguém armar uma confusão, o Emir e a Ilkay Erdogan não serão deportados para nenhum lugar desagradável.
- Erdoğan.
Erdogan.