Estamos tradutor Português
175,243 parallel translation
- Geliyoruz.
Estamos a caminho.
Pekâlâ, ilerleme kaydediyoruz.
Está bem, estamos a progredir. Aguenta!
- Tamam, hazırız.
Está bem, estamos prontos.
Tuzaklı soru, durduramazsın.
Não há como. Estamos lixados.
İhtiyacı olursa yanı başındayız.
Estamos mesmo aqui se ela precisar de nós.
- Neredeyiz Jamal? - Kestirmeden gidiyoruz.
- Jamal, onde estamos?
Çok meşgulüz.
Estamos muito ocupados.
Sanırım yalnız başımızayız.
Acho que estamos por conta própria.
David ve Robbie son anda vazgeçtiyse büyük paralar kaybedilmiştir.
Se o David e o Robbie mudaram de ideias no ultimo minuto, estamos a falar de muito dinheiro.
Monty baz istasyonu kayıtlarını bulmuş, şimdi muhtemel kaçırılma alanına gideceğiz.
Certo, isso não é tudo. O Monty conseguiu os dados das torres de telemóvel, estamos a ir para onde ele acha que é o local do sequestro agora mesmo.
Bir trajedinin gerçekleşmesini önlemeye çalışıyoruz.
Estamos a tentar evitar uma tragédia antes que aconteça.
Özür dilerim, sadece Richard'la hayatlarımızda yeni bir sayfa açmak için çok sabırsızız.
Desculpem. Mas estamos tão ansiosos por começarmos este novo capítulo das nossas vidas.
Kör birini ocağın üstünde yatırmak gibi.
Sinto que estamos a deixar um cego ir dormir num forno.
Burası Amerika!
Estamos na América!
Yani Geonosian insanlarını mı araştırıyoruz? Hayır.
Então estamos à procura dos geonosianos?
Aradığımız kişi kim?
Quem é que estamos a procurar?
Onu yere indirmek zorunda kaldım fakat yakınlardayız.
Tive de aterrar por aqui, mas estamos nas proximidades.
Ne olduğundan pek emin değilim kendi şartlarımızda değiliz ve takımımdan uzağız.
Não sei o quê. Mas estamos fora do nosso território... e longe da nossa equipa.
Çok derinde olmalıyız. Sinyal ona ulaşmıyor.
Estamos muito fundo, o sinal não vai chegar lá.
Güç kaynağımıza yaklaşıyoruz.
Estamos a chegar à fonte.
Kanan, bir sorunumuz var.
Kanan, estamos com um problema.
- Hepimizin düşüncesini dillendirdi sadece.
Ele só está a dizer o que todos nós estamos a pensar.
Hepimiz mahvolduk.
Estamos lixados.
Eğer öğleden sonrası ise, başımız dertte demektir.
Se isso é pós meio dia, estamos em apuros.
Bisiklete binen birini arıyoruz değil mi?
Estamos à procura de um tipo numa bicicleta, certo?
Çocukla bağlantısı olan herkesin listesini çıkarıyoruz. Ama liste pek umut verici olmayacak.
Nós estamos a verificar uma lista de todos os que interagem com a criança, mas a lista não é promissora.
Ama şu an için, sorun yok.
Sim. Por agora, estamos bem.
Aram, kötü adamları mı dinliyoruz, yoksa seans mı yapıyoruz?
Aram, estamos a tentar apanhar bandidos ou ter uma sessão espírita?
Sinyal gücü S3'te, çok yakınız.
intensidade do sinal é S3. Nós estamos muito perto.
Şimdilik kendimize saklıyoruz.
Nós estamos a manter isto em segredo.
Neye bakıyorsunuz?
O que estamos a ver?
Bunları neden zımbalıyoruz?
Por que estamos a agrafar isto?
Deniyoruz.
Quer dizer, estamos a tentar.
Kontrol etmek istedik.
Sim, estamos apenas a ver como estás.
Bu çocuğu güvenli ve sıcak evinden çıkarmak üzereyiz.
Estamos prestes a tirar esta criança do porto seguro.
Maruz kalmayacağımızdan emin misiniz?
Quer dizer, tem a certeza que não estamos a expor-nos?
Karantinaya mı alındık?
Estamos a ser colocados em quarentena?
- Ailemden bahsediyoruz.
É da minha família que estamos a falar. Não!
Uçuşa geçmek üzereyiz hanımefendi.
- Se tivesses... - Senhora, estamos quase a levantar voo.
Havadayken yolcuların kokpite girmesine asla izin verilmez.
Os passageiros não são permitidos na cabine enquanto estamos a voar.
Çok tehlikeli iki fırtınanın arasında uçuyoruz. - Biri üstte, bizi altta.
... porque estamos actualmente a voar entre duas perigosas tempestades, uma por cima e uma por baixo.
Bir süre daha buradayız.
Estamos presos aqui por algum tempo.
Hava boşluğuna düştük ya da buluta falan çarptık. Neredeyse büyük bir uçak kazası geçirecektik.
Passámos por uma nuvem ou qualquer outra coisa e estamos apenas à espera de ver um acidente de avião acontecer.
- Hala havadayız. İnmediğimiz belli.
- Ainda estamos no ar, então, obviamente, não estamos a aterrar.
Yerde olsaydık kafatasını kırıp basıncı azaltacak bir yol arardık ama şu anda uçaktayız Meredith.
Sim, e se estivéssemos em campo, teríamos uma maneira de perfurar o crânio para aliviar a pressão, mas... Meredith, estamos num avião.
Uçakta olduğumuzu söylemiş miydim?
Eu mencionei que estamos num avião em movimento?
Gayet iyi durumdayız.
Estamos bem.
Yerdeyiz.
Nós estamos no chão.
Hangi şehirdeyiz acaba?
Não sei em que cidade estamos.
- Dur biraz, oğlundan mı bahsediyoruz?
Espera, estamos a falar sobre o teu filho?
Bu çok saçma.
- Estamos ao vivo.