Faces tradutor Português
336 parallel translation
Büyükayı'yı temsil eden yedi tane devasa yıldız yavaşça belirginleşir ve bu yıldızların üzerinde de davetsiz misafirlerden hoşlanmamış kadın yüzleri vardır.
Sete estrelas gigantescas que representam a Ursa Maior aparecem lentamente, e das estrelas saem faces de mulheres que parecem incomodadas com a presença destes intrusos na lua.
Az sonra Hutter köprüyü geçtikten sonra, çirkin surat ona benden bahseder ; onu tutup, alır.
Assim que Hutter atravessou a ponte, as faces fantasmagóricas de que ele tanto me falou, começaram a dominá-lo.
Bağımsız bir şekilde seçtiği, yüzlerle, şekillerle, jestlerle... seslerle, rollerle, onu rahatlatan mekanlarla, düşsel olayların gerçekçi bir bestesini oluşturur.
Livre para escolher as faces, as formas, os gestos, os tons, os actos, lugares que lhe agradem, compõe com eles um documentário realista de eventos irreais.
McPherson, insanları yüzlerinden tanıyabiliyorsanız, benimkine bir bakın.
- Sim. McPherson, se sabe alguma coisa sobre faces, olhe para a minha.
Yanak yanağa dans etmek Şahane olabilir
Duas faces juntas Uma coisa divina
Ama sadece senin ve benim Yanağımız birleşiyorsa
Mas só quando essas faces São a tua e a minha
Ama sadece senin ve benim
Mas só quando essas faces
Bu hicivci maskaraya göre, yaşlıların sakalları kır, suratları buruşukmuş. Gözlerinden sarı yağlar, çamsakızları akarmış.
O satírico diz que os velhos têm barbas grisalhas, que suas faces têm rugas, que dos seus olhos escorre goma de ameixa e âmbar,
Yüzler güzel olabilir, ancak...
As faces poden ser agradáveis, mas...
Güzel yüzlerden bahsetmişken sen Kontes Staviska'nın hizmetindeydin değil mi?
Por falar em faces agradáveis você não esteve ao serviço da Condessa Staviska?
" Clarence gelmiş! Dönek, düzenbaz, riyakâr Clarence Tewksbury'de, savaş alanında beni hançerleyen sendin.
" Clarence é chegado, o traidor, o falso Clarence das duas faces... que me apunhalou na batalha de Tewkesbury!
Onlar bizden farklı bir insan türü mü idi?
Serão as faces deles realmente diferentes das nossas?
Hepsi de çarpık çeneli ve çatık kaşlı, ve beyaz kamburlarına saplanmış bir düzine zıpkın olan mı?
Então todas têm mandíbulas torcidas e faces enrugadas, e uma dúzia de arpões cravados na suas brancas costas.
Beklentili, soluk soluğa ve sert esen rüzgârın... kırmızılığıyla ona doğru geliyordu.
Ela veio na direcção dele ofegante de desejo, as faces fustigadas pelo vento frio.
Ve maalesef o, tuvalin üzerine yaydığı renklerin yanında oturan karısının yanaklarından uçup gittiğini göremiyordu.
"E não queria ver que as cores que espalhava sobre a tela " eram tiradas das faces daquela que se sentava junto a ele.
İnsan yüzlü ruhlar dört bacaklı olurlar ve günahkarlar cehennemine düşerler.
Almas com faces humanas ganham 4 pernas E caem para o inferno dos pecadores
Güzellik sancağı, hala kıpkızıl dudaklarında, yanaklarında.
O estandarte da beleza é ainda rubro nos vossos lábios e nas vossas faces.
Sahte yüzler kaybolur, gerçek olanlar geri döner. "
As faces falsas desaparecem, E as verdadeiras retornam. "
- "Sahte yüzler kaybolur gerçek olanlar geri döner!"
- "As faces falsas desaparecem... E as verdadeiras retornam!"
Yüzüm gözlerinde.. ... gözlerinde canım ve iki sadık kalp huzur o yüzlerde bulacak.
O meu rosto... em teus olhos... o teu nos meus... aparecem... e abrem nossos corações... que nas nossas faces... descansam.
Sen de aynı şeyleri görüyorsun ama yanaklarının allığı değişmiyor oysa benimkilerde korkudan renk kalmıyor.
Quando agora penso que podeis ter tais visões e conservar o vermelho-vivo natural das faces quando as minhas estão pálidas de medo.
O keten gibi yanakların herkesi korkutuyor.
Essas tuas faces brancas reflectem o terror.
Bir kızın yanaklarını pembeleştirmek için ormanda yürüyüş bire birdir.
Nada como uma boa caminhada no bosque para corar as faces de uma rapariga.
Savaş günleri, ihtilal günleri,
As faces dos rostos reflectem Os dias sangrentos da guerra,
Tanrı'nın elini uzattığı orda uyuyan adamlardan biriydi.
Ele era um daqueles homens sobre os quais a Mão de Deus passou sobre suas faces dormentes.
Ve biri barmene "İki bardak" der
E um deles diz para o empregado : "Duas faces."
Bu canavar bir ayna, bizler ona baktığımızda, kendi saklı yüzlerimizi görüyoruz.
O monstro é um espelho, e quando olhamos para ele, olhamos as nossas próprias faces ocultas.
Genç ve güzel biri.
Alguém com as faces rosadas.
Hayatı ilk nezlesini bekleyen pembe yanaklı bir bebek gibi yaşıyorsun.
Atravessas a vida com as faces de um bebé que espera uma constipação.
Bu pürüzsüz yanakları yaratana ve ona bu güzel rengi verene şükürler olsun!
Seja abençoado aquele que fez estas faces sem pêlos... e Ihe deu esta cor, centro de toda beleza.
Şairin yazdığı gibi : Mersin ağcının iki dalı genç bir adamın yanağında.
" A penugem da primeira barba escreveu... como um poeta pode escrever duas linhas com a murta... nas faces de um rapaz.
Eve gittik ve ben plağın iki yüzünü de yarım saatte öğrendim.
Fomos em casa e aprendi as duas faces do disco em meia hora.
Giyinip kuşanıp oraya geri gittik ve adama öğrendiğimi söyledim ve adam da "söyle bakalım" dedi, ben de sadece bir şarkı yerine plağın iki tarafını da söyledim.
Voltamos e eu lhe disse que as tinha aprendido, e ele disse, "Vamos ouvir," assim cantei as duas faces do disco em vez de uma só.
# Kurbanlar arasında bekliyoruz intikamı.
No meio dessas faces esquálidas
Kalabalık Kızıl Deniz gibi açılıyor. - Faces'i tanırlar.
Abrem a multidão tal qual o Mar Vermelho!
- Burayı beğendin mi sayın peder?
Sabem que somos os Faces.
Yanaklarına renk gelmiş.
Já tem cor nas faces.
Cevap onların sevimli yüzlerinde mi
Haverá uma resposta Nas suas doces faces
Poligonlardan oluşan beş ana şekli temel alıyorlardı ;...
Sentiam-se fascinados pelos cinco sólidos regulares, objectos em que todas as faces são polígonos regulares :
12 yüzey de, beşgenlerden oluşuyordu.
Tem por faces 12 pentágonos.
S.ktir! O kadar yakındı ki iki yanağından da öperdin.
Chiça, estava tão perto que te podia beijar as duas faces.
Kalede takas yaptık, sonra suratlarımız çürüyüp döküldü.
Quando vamos vender ao forte, as nossas faces envermelhecem e caem.
İngiliz kadınların çıplak yüzleri ona çok itici gelmiş.
Ele é repelido pelas faces descobertas das mulheres Inglesas.
Yüzlerini örtselermiş eğer tüm vücudunu, ihtiras ateşi sararmış.
Somente se elas tivessem coberto as suas faces que fogo da paixão teria-o percorrido.
Yüzümüzü örtüp çıplak vücudumuzla mı dolaşsaydık demek istiyorsun?
Queres dizer que deveríamos tapar as nossas faces e andar nus?
Bu erkekler ve onların sert, sığ yanakları için... Şefkatin dalgalarında yuvarlanıyorum.
Rebolo-me em ondas de ternura por estes rapazes... mais as suas duras faces frívolas.
Yüzleri bana bakar.
As suas faces encaram-me.
Durum şu ki, kıtlığın esir aldığı Lombok adasında... insanlar birkaç avuç pirinçla hayatta kalmaya çalışıyorlar.
... a situação, sobrevivendo com alguns punhados de arroz... nesta ilha faminta de Lombok. Mas não se esquece as faces.
Arkady, yüzlerini kim çıkarttıysa işinde uzmanmış.
Arkady, quem arrancou as faces deles, sabia o que estava a fazer. Era um perito.
İnsanlığa yardım etmeye çalışıyorsun sonra bir bakıyorsun iyilikten maraz doğmuş.
Uma pessoa tenta ajudar a Humanidade e, de repente, percebemos que estamos a ajustar a nossa auréola num espelho de duas faces.
"Faces" olduğumuzu unutmayın.
Chega, idiotas!