Faro tradutor Português
289 parallel translation
İçgüdü gerekir.
É preciso faro.
Zamanlaman berbat ama içgüdülerin muhteşem.
Perdes as oportunidades, mas continuas a ter bom faro!
- İçgüdülerimin şerefine!
- Ao meu faro!
Bela radarı gibiyim.
Tenho faro para problemas.
Yaşlı Faro kızmaya başladı.
O velho Faro está a aquecer.
Faro müzik yapıyor.
Faro está a fazer música.
Güzel bir şarkıydı, Faro.
Portaste-te bem, Faro.
Faro! Bu Faro!
É o Faro.
Benim için değil.
Só o Faro e a mim.
Aşağı in, Faro.
Para baixo, Faro. Senta-te.
- Ve bu da Faro.
E este é o Faro.
Gel oğlum gel, Faro.
Vem, Faro.
Faro'nun sesini duyduğumda, sizin burada olduğunuzu hemen anladım!
- Ele reconheceu a tua voz. - E eu, o latido de Faro.
- Faro, bize neşeli şarkılar söylüyor.
- Faro ladra como os anjos.
Yani artık Texas'a dönmeyecek miyiz?
Mas deixaste que atassem o Faro.
Kütburun koku alma duyusunu kaybetti.
Fiel já não tem bom faro.
İkimiz de koku alma duygunu kaybettiğini biliyoruz.
Ambos sabemos que você não tem mais bom faro.
Tabii ki, koku alma duyum oldukça iyi gelişti.
Meu faro agora... está altamente apurado.
Alışverişin kokusunu alan birine benziyorsunuz.
Você parece um homem com faro para negócios.
İnsan ona tuhaf bir biçimde hayranlık duyuyor, etkilemeye dönük eşsiz becerisine.
É estranho, mas tem de se admirar este homem, o seu faro único para o teatral.
- Yeter be! - Gel.
- Estou a cheirá-lo, tenho faro!
Dünyada haber kokusunu alan en harika buruna sahip.
Ela tem um faro fantástico para notícias.
Vegas'ta bir faro oyununda battı.
Perdeu tudo a jogar às cartas, em Las Vegas.
Fransız Polisi'nin içtenliğini ve cesaretini övüyor.
O tenente presta homenagem ao faro da polícia francesa.
- Kokusuna baksana şunun
- Tenho faro para isto.
- Koklamak da ne oluyor, tanrı aşkına...
- Faro, não sejas tão bom... Estive nas medas dois anos.
Dogmatix burnu sayesinde bizi izlemiş, öyleyse yolu bulabilir.
Dogmatix seguiu a nossa pista até aqui graças ao seu faro. Ele pode encontrar-nos uma saída.
Biri faro masalarını işletmeli.
Alguém tem de gerir as mesas de jogo no piso inferior.
Avukat değilim. Belki teorilerim olması gerektiği kadar iyi değil. Ama Bayan Williams, uzun zamandır polislik yapıyorum.
Não sou advogado, e talvez as minhas teorias não sejam tão boas como deveriam, mas, Sra. Williams, sou polícia há muito, muito tempo, e após alguns anos, acredite, o faro fica bem apurado.
Burnum iyi Çinli kokusu alır.
Sabem, eu tenho um faro para chineses.
O gece, haber kokusu alan bir gazeteciydim alt tarafı.
Naquela noite, era apenas um jornalista com faro para uma possível história.
Pulford, o, faro satıcısıdır, Birinden olmuş olan, ateşin altında yuvarlaklaştırır,
Pulford, ele é o dealer do faraó, acabou um jogo sob fogo.
Ben belki sadece, burada ona yollayacağım Sen faro biraz dağıtması için ona izin ver.
Talvez o mande cá, para jogar consigo um faraó.
"Ben sabırsızlıkla, şerefi beklerim... Ve ayrıcalık Ona sahip olmaktan, benim faro masamda şansını dener."
"Espero ansiosamente pela honra e o privilégio de ele tentar a sua sorte na minha mesa de faraó."
Burnumu kullanabilir miyim?
- Posso usar o meu faro?
Bu konuda oldukça özel bir kabiliyetiniz var.
Tem um faro espantoso para relações espaciais.
Senin burnun her zaman burunlara hassastı.
Sempre teve faro para os narizes.
Senin burnun burunlara hassas.
Você tem faro para narizes.
Ben haberin kokusunu alırım.
Como pode ver, tenho o que chamam faro para as notícias.
Taze balık ve tavuk kanı kokusunu takip ettim.
Tenho faro para peixe fresco e para sangue de frango.
Evet, konuşuyor. Ve burnu da bir tazınınkinden daha keskindir.
Sim, fala e tem um faro mais apurado do que um cão de caça.
Burnum iyi koku alır.
Tenho faro para os conterrâneos.
İnanılmaz derecede koku alma yetenekleri var, hızlı koşarlar, ama genelde bastıkları yere görmeleri için kafalarını eğmezler.
Eles têm um faro excelente. Correm depressa, mas não costumam olhar para o chão enquanto correm.
Şimdiye kadar eğittiğim tazılar içerisinde koku alma duyusu en harika olanı. Ama yerinde duramayabiliyor.
O Toby tem o melhor faro de qualquer cão de caça que já treinei, mas, ás vezes, consegue ser muito brincalhão.
Onun şu lanet olası burnu... Bir garip.
Aquele faro dele... é esquisito.
Bu işlerde benim kadar tecrübeli olunca, insan artık adeta olayın kokusunu alıyor.
Com tantos anos de carreira, desenvolvemos faro para isto.
Yemek kursuna mı gittin yoksa doğal yeteneğin mi?
Estuda decoração ou tem simplesmente o faro?
Başkasının gözünden kaçan hikâyeleri bulmakta üstüne yoktur.
Ela tem faro para a reportagem.
Sadece arka ışıktan dolayı bir uyarı verip, gitmemize izin veremez misiniz?
Não podia dar-nos só um aviso pelo faro traseiro, e deixar-nos ir para casa?
Yağmacılık için harika gözlerin var Van Zijl.
Tem ótimo faro para saques.
Hey, Faro!
Aqui, Faro!