Fez tradutor Português
87,227 parallel translation
Abby'yi doğurduğum zamanki gibiydi.
Fez-me lembrar quando a Abby nasceu.
- Gayet de eğlenceli. Ciddiyim Rachel gelmelisin.
Você me fez sua sócia, estou dando minha opinião.
Bütün köy su yüzünden öldü. Domuzu da o uçurdu.
A água matou toda a vila e fez o porco flutuar.
Domuzu su mu uçurdu?
A água fez o porco flutuar?
Ama bir keresinde bir manavı bir marul uğruna ağlatmıştı.
Não, mas fez um agricultor chorar por causa de uma alface.
İki hafta önce bana SAT için kelime kartı hazırlıyordu!
Há duas semanas, fez-me resumos para os exames.
Gary de böyle yaptı.
O Gary também fez isso.
- Sevmediğim bir pozisyonu denemeye kalktı.
- Ele fez uma coisa que não me agradou.
Dan, hayvanın burnunu alıp burnuna koymuş, ırkçı laflar etmişti.
O Dan arrancou o focinho, pôs na cara e fez comentários racistas.
Yaptığı en akıllıca şey memura benim adımı vermek olmuş.
A coisa mais esperta que fez foi dizer o meu nome ao agente.
Louis ona üslubu konusunda karşılık verince de onu kovmuş.
E, quanto ele lhe fez frente, ela despediu-o. Merda.
Biliyorum ama yaptıklarına bakılırsa yüksek pozisyonlardan birinde olmalı.
- Eu sei. Para fazer o que fez, teria de ser alguém do topo.
Beni dinle şirketin bu insanlara zarar verdi.
Ouça-me. A sua empresa fez mal àquelas pessoas.
Bize teklif yaptı.
Fez-nos uma oferta.
- 15 saniye geçerliliği var. İmzaladıktan sonra bir daha şirketinin böyle işlere karıştığını duymak istemiyorum.
Expira dentro de 15 segundos, e, uma vez assinada, não quero voltar a saber que a sua empresa de merda fez algo assim.
Alabilir ama sen bu yüzden almadın.
- Pode, mas não o fez.
Mike'ın başta mülakata kabulü senin de masum olmadığının kanıtı.
Porque se o Mike tem uma audiência, é porque você também fez algo.
Madem bu kadar pişmansınız neden cezanızın tamamını çekmeye devam etmediniz?
Se se arrepende do que fez, porque não esteve disposto a cumprir a pena?
- Sizin yaptığınız şey oda arkadaşınızın hayatına girip dostça davranıp güvenini kazanmaktı.
O que fez foi insinuar-se na vida do seu colega de cela, ganhar a sua confiança e fingir ser seu amigo.
İfadenin içeriği olduğun kişiden bambaşka biriymişsin gibi davranman ki avukatmış gibi davranarak başından beri yaptığın da bu şu anda burada da aynı şeyi yaptığına inanıyorum.
O contexto é que se fez passar por uma coisa quando, na verdade, era outra. Que foi o que fez quando fingiu ser advogado. E é o que acredito que está a fazer agora mesmo.
Evet Nathan gizli kapaklı bir anlaşma yaptığı doğru ama gerçekten önemsediğini görmemek için kör olman gerek.
Sim, ele fez uma cena manhosa. Mas é preciso ser cego para não ver que se preocupa.
Eğer aptalsa, bir yerlerde hapistedir.
Se fez algum disparate está preso.
Billy'nin berbat bazı şeyler yapmış olduğunu biliyorum, ama bana istediğim bir şeyi veren tek kişi oydu.
Sei que o Billy fez coisas maradas, mas foi o único que me deu alguma coisa.
Yaşlı bir adam gibi.
Fez uma careta.
Tanrı, Adem'e derin bir uyku verdi. Kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı.
E o Senhor fez cair Adão num sono pesado e tomou uma das suas costelas e fechou a carne em seu lugar...
Aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak... onu Adem'e getirdi.
E da costela que o Senhor Deus tomara do homem fez a mulher, e trouxe-a ao homem.
Moira gibi biz de gitmeliydik.
Devíamos ter partido quando a Moira o fez.
Annen birkaç yıl önce bana... yasa dışı ilan edildikten sonra ilaç verdi.
A sua mãe fez-me uma vasectomia há uns anos depois de a tornarem ilegal.
Ne yaptı peki?
Que fez ele?
Hobisini mesleğe dönüştürdü.
Fez do seu passatempo um trabalho a tempo inteiro.
Komutan beni dışarı kaçırdı. Bazıları bunu yapar.
O Comandante fez-me entrar à socapa para esta noite.
Kimse hamle yapmadı ama hedef benmişim gibi hissediyorum.
Ainda ninguém fez uma jogada, mas não consigo deixar de pensar que tenho um alvo nas costas.
Birkaç ay önce Spantan-Ives jetlerindeki bir uçuş görevlisi birleşmeden önce bir ihale alımı yapmış ve 24 bin dolar kâr elde etmiş.
Há uns meses, uma hospedeira da Spartan-Ives fez um negócio antes de uma fusão e lucrou 24 mil dólares.
Menkul kıymetlerde yatırım geçmişin bulunmamakta. Ama 8 Nisan'da tüm birikimini 117 binini Dassan Potasyum Şirketi'ne yatırmışsın. Şirketin değerinin artmasını sağlayan birleşmeden tam iki gün önce.
A senhora nunca investiu em ações mas a 8 de abril, investiu as suas poupanças, 117 mil, na Dassan International Potash... 2 dias antes de uma fusão que fez o valor subir.
Yanlış bir şey yapmadığını düşünüyorsan yapman gereken...
Se acha que não fez nada de errado...
- Öyle yapmıyordu.
- Não fez.
Çoğu arkadaşımız yaptı.
A maioria dos nossos amigos fez o mesmo.
Limon kremalı pasta lezizdir ve hiç kimseye zararı yoktur.
Essa tarte é deliciosa e nunca fez mal a ninguém.
- Nasıl oldu?
- Como fez isso?
- Bunu niye yaptınız?
- Porque fez isso?
Belki de onu öldürür, Monty amcayı öldürdüğü gibi.
E depois talvez a vá matar, como fez ao tio Monty.
Ama, burada gerçekten büyük, çığır açan buluşlar yaptı.
Mas... na verdade, ele fez imensos progressos aqui.
Fikrini ne değiştirdi?
O que é que te fez mudar de ideias?
- Legion Rip'e her ne yaptıysa onu geri almalıyız.
O que quer que a Legião fez ao Rip, temos que o recuperar.
- Hem de öyle bir yapmış ki.
- Podes apostar que ele o fez.
Efsanelere katılmanın sebebi görev değildi.
Não foi o dever que te fez unir às Lendas.
Evet kurdum, bu yüzden yanlış olduğunu bile bile seninle şu anda buradayım.
- Então por que está aqui? - Porque ele me fez pensar.
- Ya da?
- Ou vai dizer-me todas as vezes em que fez isto pelo James Palmer e nunca mais verá nenhum de nós. - Ou...?
- Kimseye boyun eğmedi Donna.
Ele não o fez, Donna.
Ona ne yaptı? Bilmiyorum.
O que lhe fez?
Daha önce yapmış olmalı.
Já o fez antes.