Filan tradutor Português
6,716 parallel translation
Nakit işlemleri filan?
Manda cartas? Só paga em dinheiro?
Departman kuralları falan filan ama... Sen kullanımdan kaldırıldıktan sonra, bazen seni uyandırırdım.
Política do departamento e tudo mais... mas... quando foste desactivado, costumava acordar-te.
Siz hiç randevuya filan çıkamadınız tabi.
Nunca tiveste saídas...
Dışarıdakileri arayıp bir pizza filan istesek mi?
Achas que podíamos voltar a ligar, e encomendar uma pizza? Estou esfomeado.
Kimse haber filan vermedi Roy.
Ninguém alertou ninguém, Roy.
Soho, Wall Street filan. Bölgelendirme.
SoHo, Wall Street.
Burada küf filan yok değil mi?
Não há mofo, pois não?
Rebecca görebileceğimiz bir işaretten filan bahsetmiş mi?
A Rebeca falou em algum ponto de referência para nos guiarmos?
Evet, sinyal sesi falan filan.
Sim, raios partam isto.
Bu çanta 1000 $ filan ediyordur.
Esta coisa custa uns mil dólares.
Beni aptal filan mı sandın?
Achas que sou estúpido?
- Ama şimdi bana yan çiziyor, sana saygısızlık ediyor filan.
Mas, agora, está-me a deixar de lado, - desrespeitando-te e tal.
Yahudi soyunun devamı falan filan.
Continuidade judia, etc., etc....
Falan filan işte.
Isto e aquilo.
- Dahi filan değil.
- Ele não é nenhum génio.
- Yaptırman filan mı?
Algum tipo de executor?
Aynı tarafta filan değiliz.
Não estamos do mesmo lado.
Sonra parasıyla övünmeye başladı ve beni buradan nasıl kurtaracağını söyledi falan filan.
Ele começou a mostrar que tinha muito dinheiro, e a dizer que me ia tirar daquela vida...
Yoldan buraya 270 metre filan olmalı.
Devem ser uns 270 m até a estrada.
Hastaneye yattıktan bir hafta sonra hastaneden çıkışı yapılmış ama ölüm belgesi filan bulamadım.
Uma semana depois de ser internado no hospital, ele saiu do hospital. Mas, não consigo encontrar a certidão de óbito.
Çoğunlukla ailevi evler, apartman binaları filan var.
A maioria é residencial, casas de família, - prédios residenciais.
Durumu sabit filan değil.
Ele não está nada estável.
Kanada'ya veya Wyoming'e filan sıvışabilirim. Bir daha hiç görmezsin.
Posso pirar-me para o Canadá, para o Wyoming ou parecido e nunca mais o vês.
Bizim derdimiz filan yok.
Nós não temos problema algum.
Golf kulübü gibi bir yere filan nakil olmayacaksın.
Não vais ser transferido para um country club.
İlk önce Gas n'Go'ya filan git ve kendine bir Kentucky haritası al.
Primeiro, vai a uma estação de serviço e arranja um mapa do Kentucky.
- Köpek yaşı olarak 40 filan mı ediyor?
Para os cães, é o equivalente a ter 40 anos?
Burada yanılsama filan yok.
Não há ilusões aqui.
Mum filan yakmamız gerekiyor mu?
Temos de acender velas ou algo assim?
- Beyler, normalde kibar filan davranır hal hatır filan sorar, bir bira filan içerdim.
Amigos, normalmente, seria educado e isso, trocava cumprimentos e bebia uma cerveja.
Uyuşturucu için kızları zorlamak filan yok artık.
Nada disto de meter as raparigas nas drogas.
Bana elma suyu filan vermen lazım.
Têm de me arranjar um sumo de maçã.
İma filan etmiyorum, efendim. Söylüyorum.
Não estou a alegar nada, estou a afirmar.
- Russell âşık filan olmaz.
O Russell não... se apaixona.
Kızıl 14 filan.
Vermelho 14 ou algo assim.
- Senden imza filan isteyeceğim neredeyse.
Sinto que deveria pedir um autógrafo ou algo assim.
Örümcek Adam, Batman filan.
Homem-Aranha, para o Batman mais ou menos.
Bir yere gittiğini filan söyledi mi?
Ele disse se ia a algum lado?
Yargıladığım filan yok, tamam mı?
Eu não estou aqui a julgar nada.
Özel isimlere filan ulaşacağını düşünüyorsun unut gitsin.
Porque se estavas à espera de a ter ou algo do género, esquece.
Seçeneğim filan yoktu, yapmasam Arlo kıçımı kızartırdı.
O Arlo dava-me cabo do coito se não o matasse. - O Danny chamou-me medricas.
Büyük av hayvanları... akrepler, kertenkeleler filan.
Era caça grossa, como escorpiões, lagartos e assim?
Size para filan mı borçluyum Bay Geist?
Devo-lhe dinheiro, Sr. Geist?
Ben... birinin seni almasına filan ihtiyacın var mı?
Posso... Precisas de boleia ou assim?
Safir ve platin falan filan.
Era de platina com safiras.
- Belki yüz masajı filan yaptırırsın.
Pensei que podias fazer uma limpeza facial ou algo parecido.
Koku giderici filan kullanıyordur.
Provavelmente está a usar ambientadores ou algo do género.
Karısını dövme şeklinden hoşlandığı filan söyle, hiç umurumda değil.
Diga-lhe que gosta de vê-lo com uma camisola de alças, tanto me faz.
- Gergin filan değilim.
- Os meus nervos estão ótimos.
- Şey... Geçen gün Duluth'tan bir memur geldi ve biraz konuştuk filan.
Bem... no outro dia, um agente de Duluth veio até cá.
Alkolsüz bira filan.
Cerveja sem álcool, algo.