English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ F ] / Ft

Ft tradutor Português

700 parallel translation
Birinci sınıftı.
Foi do melhor.
Şimdiden söyleyeyim, şurada duran Ruby'nin sinirleri biraz zayıftır.
É melhor eu dizer-vos que o Ruby, que está ali com a arma, é bastante nervoso.
İlginç, sanki üç kilo zayıftın.
Estranho... Diria que tinha 2 kg a menos.
Kendisi güçlü ama beyni zayıftır
A trazeira é musculosa mas o cérebro é fraco
Denedim ama çok zayıftım.
Tentei, mas estava demasiado fraca.
Mary, buradan gidip izimi kaybettirebilirdim ama seni sevmiştim ve zayıftım. Korumasızdım.
Mary, eu devia ter-me ido embora e ter-me perdido... no mundo, onde nunca me pudesses encontrar... mas amava-te, e fui fraco.
Generalim, bilginiz olsun : Binbaşı Kaiser birinci sınıftır.
Para sua informação, o Major Kaiser é muito eficiente.
Kadınlar doğuştan zayıftır.
As mulheres são fracas por natureza.
Çünkü insanoğlu zayıftır.
Porque os homens são fracos.
Herhalde aslında 3. sınıftı.
Na verdade, deve ter sido só o 4.
Camdan çenesinin sertleşip kalınlaştığını kanıtlamak istiyordu ama maalesef çenesi bu gece her zamanki gibi gene zayıftı.
Esta era a luta em que ele provaria que seu queixo fraco havia sido fortalecido. Mas infelizmente, para ele, ele tornou-se frágil como nunca esta noite.
Birçokları istihkaklarını hırsızlarandan koruyamayacak kadar zayıftı.
Muitos estão demasiado fracos para defender as suas rações dos ladrões.
Elleri zayıftı, gözleri miyoptu.
Tinha as mãos fracas e olhos míopes.
BOOT HILL MEZARLIĞI FT.
CEMITÉRIO BOOT HILL FT.
Çoğu insan böyledir, fakat eğitimleri yoktur. Görme yetenekleri zayıftır.
Muita gente sabe apreciar, mas nem sempre veem as coisas.
Size şunu söyleyeyim, burada ve şu anda, kendine karşı kurgulamağa çalıştığın bu dava oldukça zayıftı.
E deixe-me dizer-lhe isto, aqui e agora, Este caso, que você está a tentar construir contra si mesmo, é muito fraco.
- Bizim tıftıf için sis farı.
Um farol de nevoeiro. Vou estreá-lo domingo no rally.
Onlar en mükemmel sınıftır ve bu ülkenin bel kemiğidir.
São o sal da terra, e são um dos pilares deste país.
Hafızam zayıftır, ama son derece önemli konular için değil.
Tenho má memória, mas não para assuntos de tamanha importância.
İnsanın kararı ne kadar zayıftır, özel olarak dişininki.
A mente humana é tão frágil, particularmente a feminina.
Onun buradan ayrılmasını istemedi, kızcağızın zihni de... onunla mücadele edemeyecek kadar zayıftı.
Não queria deixá-la ir embora, e a sua pobre mente confusa... não foi suficientemente forte para lutar.
Biraz zayıf gibisin, ama... Sen hep zayıftın, değil mi Pablito?
Talvez um pouco magro, mas... sempre foste magro, não é, Pablito?
Bu yanımız buna dayanamayacak kadar zayıftı.
Essa parte de nós estava fraca demais para sobreviver.
Sadık olamayacak kadar zayıftı.
Era fraco demais para ser fiel.
Birinci sınıftı. Bir ara buna gerçekten kapıldım.
Quase me apanhou durante algum tempo.
Küçük bir sınıftı. Yandı kül oldu.
Era uma pequena sala de aula que meio que pegou fogo.
Esmer biriydi, çok zayıftı.
Ele era escuro, magrinho.
Bana göre başarısızlığımızın temel nedeni Alman ve İtalyanlarla yaşanan savaştan dolayı takatimizin sonuna ulaşmamızdı. Eldeki kuvvetler eğitimsiz, hava ve deniz gücümüz zayıftı.
Acho que a razão principal para termos falhado na Malásia foi que, na época, estávamos no limite das nossas capacidades na guerra com a Alemanha e a Itália e não havia homens treinados,
Mekanik olarak çok zayıftılar.
Eram muito fracos a nível mecânico.
Ve parayı seven biri her zaman zayıftır.
E isso significa que ele é vulnerável.
Burası birinci sınıftır. bir randevu kaç para, biliyor musun?
É de 1ª classe. Sabe quanto custa uma fodinha? Sete liras!
Senin yaşında çok zayıftım.
Eu era uma lingrinhas.
Silâhça zayıftılar.
Lamentavelmente, tinham poucas armas.
İlk kez sığınağa girdiğimde bana güvenilir gelmedi. Çünkü çok küçük ve zayıftı.
Primeiro, eu corri para os abrigos, mas não estava descansada lá dentro, porque eram pequenos e frágeis.
Tinian'ın savunması daha zayıftı.
Tinian não estava tão bem defendida.
Bu uçağı düz ve dengede tutmak için zorunluydu. Lövyeyi geriye çekmek için silahçının yardımı lazımdı çünkü bu el zayıftı.
O apontador também tinha de ajudar a empurrá-la para trás, porque o meu ombro...
İngiltere, her ne kadar istiyor da olsa, onları elde tutmakta çok zayıftı.
A Inglaterra está fraca para lutar por elas, mesmo que queira.
- Hafızam zayıftır.
Minha mente esqueceu-se.
- Oyun için ne düşünüyorsun? - Çok zayıftı.
- Que achaste da peça?
Daha... zayıftı.
Era mais adoentado.
- Ve Havva zayıftı.
E Eva era fraca.
Zayıftım.
Fui fraca.
Baban kendi açısından zayıftı. Ağabeyin de, sen de kendi açınızdan.
O teu pai era fraco à maneira dele, o teu irmão também, e agora tu, à tua.
Uzun boylu ve zayıftırlar
Sexy São tão compridos e esguios
Kuş bacağı kadar zayıftı.
Era magro como um caniço.
"ama küçük bir nesne iseniz ufak bir gezegen..." "... yer çekimi zayıftır... " "... ve küreden farklı bir şekil ortaya çıkabilir. "
Mas se tivermos um pequeno objecto, um mundo minúsculo, a gravidade é muito baixa, e então pode ser muito diferente de uma esfera.
bazıları daha zayıftır.
alguns são mais magros.
Bence çok zayıftı.
Achei-o medíocre.
O da benim gibi zayıftır.
Somos inseparáveis.
Paul daha zayıftı.
Paul era mais magro.
Görüntümden hoşlanmayacaksın diye endişeleniyordum. Çirkin ve zayıftım.
Eu era tão feia.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]