Futuro tradutor Português
20,633 parallel translation
Gelecek beni özlemeyecek.
O futuro não vai sentir a minha falta.
Ama ileride yeni işe alımları Bay Gilbert onaylayacak.
Mas, no futuro, o Sr. Gilbert terá de aprovar novas contratações.
Gelecek felâketi.
Futuro desastre. Ena.
Ekosistemin geleceği Sid'in elinde gibi.
É como se o futuro do ecossistema estivesse nas mãos do Sid. Pior.
İyi bir işi, parlak bir geleceği var ve kılsız olarak suya hızlı girebilir.
Tem um futuro promissor e sem pêlos, nada mais rápido.
Çünkü gözleri... Geçmiş ile geleceği saklayabilir.
Porque os olhos dele podem armazenar o passado e o futuro.
Majesteleri, gerçekten bilmek istiyorum. Sonuçta, geleceğin nasıldır.
Vossa Majestade, eu quero saber afinal de contas, como será o seu futuro.
Geleceğim nedir
Qual é o meu futuro?
Hepimiz zor zamanlar yaşadık, Çünkü ne yapıyoruz Sadece kendimiz için değil,
Estamos a ter dificuldades porque o que estamos a fazer não é só por nós mesmos, mas pelo futuro do mundo.
Bir gözümüz gelecekte olmalı.
Tendo em vista o futuro.
Uzak gelecekte.
O futuro distante.
Gitmeyeyim de ülkenin geleceğine başkaları mı karar versin?
Deixar que outros decidam o futuro do nosso país?
Buranın geleceği benim.
Sou o seu futuro.
Geleceği konuşuyorduk, nasıl devam edeceğimizi.
Temos estado a discutir o futuro, como prosseguir.
Geleceğe bakın, bayım.
Olhe para o futuro.
Biliyorum. Herkes izliyor. Ve şirketin geleceğini daha yarış başlamadan az kalsın yumruk yumruğa giren iki kişinin ellerine vermek üzereyiz.
Está toda a gente a ver e estamos a pôr o futuro da nossa empresa nas mãos de dois tipos que quase começaram à porrada antes do início da corrida.
Kocam ve gelecekteki kariyeri söz konusu olduğunda tarafsız olamayacağımı biliyorum.
E eu sei que não consigo ser imparcial em relação ao meu marido e ao futuro da sua carreira.
Robbins bundan sonra uzun bir süre boyunca servisinde çalışmanı istiyor.
Uh, a Robbins requisitou-te para o serviço dela num futuro próximo.
Amacım, toplumumuzu yok eden, çocuklarımızın geleceğini çalan bu hırsızlardan kurtulmak.
E tirá-lo das mãos dos malandros que estão a destruir o tecido da nossa sociedade. E a roubar o futuro das nossas crianças.
Benim olayım şu an ve gelecek.
Não, só olho para o presente e para o futuro.
Ben de merak ettim, eğer Spencer sana kendi geçmişini anlatacak kadar güvenmiyorsa, sen kendi geleceğin için ona nasıl güvenebilirsin?
O que me faz pensar que, se o Spencer não confia em ti para te contar a verdade sobre o seu passado, como podes confiar-lhe o teu futuro?
- Yine de hayır. - Önemli olan bebeğin geleceği ve sağlığı.
É o futuro e a saúde do bebé.
Erkek arkadaş, müstakbel sevgili ne dersen kabulüm, sevgilim.
Não interessa, namorado, futuro namorado, como quiseres, querida.
"Programımızı gözlemlemek ve değerlendirmek için bir eğitim danışmanı geliyor."
Porque o futuro continua a chegar. - O que temos?
İzle, yağ, öğret metodunu severim.
Estou a pensar no futuro dela.
Dr. Webber'dan hoşlandım. Kendisine büyük saygı duyuyorum. Fakat gelirsem yetkimi paylaşmam.
Se não aprendermos com os nossos erros, vamos acabar num futuro que não escolhemos.
Senin geleceğinin hikayesini.
A história do teu futuro.
Geleceği gördüğümü söylüyorsun ama bana bir anı gibi geliyor.
Estás sempre a dizer que vejo o futuro, mas parece-me uma memória.
Gördüğün şey, geleceğinden küçük bir parçaydı. Evet... küçücüktü.
O que viste foi um pouco do futuro.
Geleceği bilmek ağır bir yüktür.
Saber o futuro é um fardo pesado.
Gelecek daima hareket halindedir ve sürekli değişir ama aynı zamanda kaçınılmazdır.
O futuro está sempre em movimento, sempre a alterar, mas também é inevitável.
Başka çalışmalarını da görmek isterim.
Espero ver mais trabalhos teus no futuro.
Sürümüzün geleceği o.
Ele é o futuro da nossa Alcateia.
Geleceğimin nasıl olacağını söylemenizden bıktım artık.
Porque estou farta de esperar que vocês me digam qual é o meu futuro.
Evet ve senin yattıkların evli patronun, sarhoş bir itfaiyeci, eski kocanın gelecekteki kayınpederi...
E dormiste com o teu chefe casado, um bombeiro bêbado, - e o futuro sogro do teu ex. - Está bem!
İkiniz böyle iş yapıyorsanız, geleceğinizden endişeliyim.
Se é assim que vocês trabalham, preocupo-me com o vosso futuro.
Caleb geçmişim, Jordan geleceğim.
O Caleb é o meu passado e o Jordan é o meu futuro.
Planlama anlaşmasında hepsi ifade edildi...
Foi uma solução de compromisso. É assim que temos de fazer negócios no futuro.
Elbette, bunun faydalı olduğunu fark etmenize sevindim.
Ainda bem que entendeu que esta é a melhor opção para o futuro.
Gelecekten tanıdığım sen bu kadar aptal değildi.
O tu que eu conheço do futuro não é assim tão burro.
Fransa'nın gelecek için en büyük umuduna hamile kalmadan hemen önce kraliçeyi ayartmak gibi mi?
Como seduzir a Rainha da França mesmo antes dela ser suposta de conceber a maior esperança de futuro do país? - Ela é que me seduziu.
Zamanımın çoğunu geleceği düşünmekle geçiriyorum özellikle kendi geleceğimi ve belki gelecekte bu gemide olmayabilirim öyle bir durumda geminin her şeyini bilen biri olmalı.
Passo a maioria do meu tempo a pensar sobre o futuro, especialmente do meu próprio e... ocorre-me que esse futuro poderá não envolver eu estar abordo desta nave, e preciso que alguém conheça os seus segredos na minha ausência.
Geleceğe hoş geldin.
Bem-vinda ao futuro.
İkimiz de ülkemiz için aynı geleceği istiyoruz.
Porque nós queremos o mesmo futuro para o país.
Bu seçimin gelecekle ilgili olması gerekiyordu.
Deviam ser eleições sobre o futuro.
Karışmayayım da başkaları mı ülkenin geleceğine karar versin?
Deixar que os outros decidam o futuro do nosso país?
Bu harika ulusun geleceğini garantilemek için dış düşmanlarımıza ve bizi tehdit eden herkese tavır alacak biri.
Alguém que fará frente ao nosso inimigo externo, a quem nos ameaçar, para garantir o futuro desta grande nação.
Geleceğimizi konuşabiliriz.
Discutimos o futuro.
Gelecek başlamalı.
- O futuro precisa de começar.
Geleceği.
No futuro.
Senin usulünle mi?
Mas ainda não estamos no futuro, pois não?