English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ F ] / Fırlat

Fırlat tradutor Português

3,277 parallel translation
Roket fırlatılması gibi mi.
Como um lançamento de um foguete.
Bu şekilde devam edersen, o el seni boğacak! Git hadi biraz böğürtlen fırlat!
É a mão que te irá estrangular se continuares com essas asneira.
Evet, beşiğe bir keman ve dizüstü bilgisayar fırlatıp : "Sabaha kadar öğren bunları, eşek." diyorlar.
Pois é, só metem um violino e um computador portátil no berço e dizem : "Tens até de manhã para aprender, burro".
Aslında, yazdığı bir şiiri buruşturup fırlatıp attı ama ben kağıdı alıp okudum ve gerçekten güzeldi!
Para o provar : ela amachucou resmas poesia que tinha escrito e atirou-as fora, mas eu desamachuquei-as e eram mesmo boas!
İlk gelen haberlere göre Amalah'ta planlanmamış bir roket fırlatışı...
Relatos iniciais do lançamento não planeado de um foguetão em Amalah...
Amalah hükümeti füze fırlatışı için basına sızdırdığımız hikayeyi resmi olarak doğruladı.
O governo de Amalah confirmou oficialmente o comunicado de imprensa que emitimos para encobrir o lançamento do míssil.
Pencereden fırlatılırlar.
Pois vejamos se o nu sabe voar.
Yaklaşık 15 saniye sonra şansımıza, zamanlama doğru olursa uydu fırlatılacak.
Então, depois de 15 segundos, com sorte, o tempo está certo, - o satélite será lançado.
O zaman bir avukat ordusuyla gelseniz iyi olur. Çünkü birkaç saat içinde fırlatılacak. Eğer ödeme zamanında yapılmazsa bu şirketimizi mahveder.
Bem, é melhor voltarem com um exército de advogados porque fazemos o lançamento dentro de quatro horas, e se o pagamento não acontecer em devido tempo, arruinará esta companhia.
Ki bu da mekiğin fırlatılmasını geciktirirdi.
- Ia atrasar o lançamento.
Şüpheli Amerikan uçaklarından fırlatılan füzeler...
Mísseis disparados de supostos Drones dos EUA.
Evren diyor ki, "Haydi oradan Meredith" ve Callie'ye bir çocuk veriyor ve Callie'yi ön camdan fırlatıyor.
O Universo diz "Vai-te lixar, Meredith" e dá um bebé à Callie. E depois faz com que ela atravesse um pára-brisas.
- Fırlat bir.
- Só dê um arremesso.
Fırlat şu topu.
Arremesse a bola.
Düşünmeyi bırak ve şu lanet topu fırlat!
Pare de pensar e arremesse a bola!
Fırlat gitsin.
Faça o seu arremesso.
Emzirilen bebekler, memelerden koparılıp, şehrin duvarlarına doğru fırlatılacaklar.
Bebés de mama serão arrancados dos seios das mães, e arremessados contra as muralhas da cidade.
Ortadan kayboluyor, ve sonra, o şey belirip Derek'i 5 metre havaya fırlatıyor?
Ele desaparece e essa coisa aparece dez segundos mais tarde para atirar o Derek 10 metros através do ar?
Neden onlara mermi fırlatıyoruz?
Porque é que temos de mandar as munições?
1977'de, Voyager 1 isimli insansız uzay mekiği güneş sisteminde büyük bir tur için uzaya fırlatıldı.
Em 1977, uma sonda espacial chamada Voyager 1, foi lançada para uma longa viagem pelo Sistema Solar.
Bunlar galaksiden kopup gelen ve yıldızlararası uzaydan... fırlatılan yıldız sistemleridir.
São sistemas de estrelas que começam a sair disparadas da galáxia para o espaço interestelar.
Biliyorsunuz dünyamız, güneşimiz ve güneş sistemimiz... ya yıldızlar arası uzaya fırlatılıp atılacak... ya da burada yüz milyarlarca güneşin birbiri etrafında döndüğü ve yeni... galaksinin çekirdeğini oluşturduğu büyük girdapta duracaktır.
O nosso sol, a Terra e o Sistema Solar sairão disparados para o espaço interestelar, ou ficarão aqui, neste turbilhão de centenas de milhares de milhões de sóis a rodopiarem à volta uns dos outros formando o núcleo de uma nova galáxia.
Başınıza gelen her şeyi alır ve karanlık, büyük bir dolaba fırlatır, atar.
Apanha tudo o que acontece e atira a esmo num grande e escuro armário.
Fırlatılan bir roket atar sesi gibi bir şey duyuldu. Sonra da patlama.
Ouvi o barulho de um míssil a ser lançado... depois, bum.
Füzeler fırlatıldı.
Os mísseis estão fora.
Karısı onu aldatan şerefsize telefonu fırlatır.
- Atira-lhe o telemóvel.
Ama siyahların topa koyulup fırlatıldığını da görmedim şahsen günde bir kez ve Cumartesi günleri iki kez olmak üzere.
Mas nunca vi um negro a ser disparado de um canhão. Todos os dias, durante toda a temporada, e duas vezes aos sábados.
Durduk yere bowling topu olup, toplardan fırlatılmıyorlar.
Há uma razão para servirem de bolas de bowling.
Çamaşırınıza kadar soyunmuş, yağlanmış halde öğrenciler tarafından fırlatılıyorsunuz.
Enchem-nos de óleo e somos atirados pelo chão.
Ama biz cüce fırlatma gibi şeyleri yasaklatmaya çalışırken sen fırlatılması için kendin cüce alıyorsun.
Estamos a tentar banir o lançamento de anões dos clubes de râguebi e das festas universitárias e tu recrutas anões para serem atirados.
Normal insanlar cücelere baktığında "Acaba avukat mı yoksa doktor mu?" demelerini istiyorum. "Bugün hangi toptan fırlatılacak acaba?" demelerini istemiyorum.
Quero que as pessoas olhem para um anão e questionem se é um médico ou um advogado e não de que canhão vai ser disparado.
CT-10, UAV'den fırlatılabilecek kadar hafif ama patlamadan önce 6000 psi'lik betonun 2,5 metre içine girebilir.
O CT-10 é leve para ser lançado de um veículo não tripulado, mas penetra 2,5 metros de betão com 6 mil psis antes da detonação.
Çamurun içine fırlat!
Atira-o para a lama!
Böyle nişan alamazsın. Ve ikinci olarak, böyle olursa mermi kovanını direk yüzüne fırlatır.
Não podes mirar, e isso vai ejectar a cápsula bem no teu rosto.
Ayı'yı pencereye fırlatıyordum, Ayı da bana kapıyı açıyordu.
Eu atiro o Urso pela janela, e o Urso abre-me a porta.
Bana yumurta fırlatıyorlar.
Agora estão-me a atirar ovos.
Şu son birkaç yılda görmediğim muamele kalmadı hakaret işitmekten üstüme yumurta fırlatılmasına kadar.
Neste últimos anos, fui submetido a tudo desde abusos verbais, a ovos atirados sobre mim.
Beni buraya ziyarete geldiğinde ki geleceksin de beni her daim öpücük fırlatırken hatırlamanı istiyorum.
Quando vieres aqui visitar-me, - e virás visitar-me - quero que sempre me imagines a mandar-te beijos.
Cape Canaveral'de Apollo 15'in Uzaya fırlatılışını gördüm.
Vi o lançamento do Apollo 15 no Cabo Canaveral.
Çıldırmış durumda, diskleri pencerelere fırlatıyor.
Passou-se. Disparou para as janelas.
â ™ ª Şimdi, evlat 50 yelkenli botla Paris'e gittim â ™ ª â ™ ª Balinayla güreşmem için suya fırlatıldım â ™ ª â ™ ª Çünkü ben aksiyon kuşuyum, konuşmuş olmak için konuşmam â ™ ª
"Agora, meu filho, eu fui para Paris num barco com 50 velas" "Atirado para a água, lutei com uma baleia" "Porque eu sou uma ave de ação, e não falo apenas por falar"
Seninle geçirdiği bütün o yılları fırlatıp atmak istedin.
Queres mandar fora estes anos todos que passou contigo.
Onu bir çöp gibi fırlatıp attın resmen.
Atiraste-a fora como lixo.
Yumruğunun basıncıyla kazıklar fırlatılır.
De modo que a pressão do murro ejeta as estacas.
Kural kitabını fırlatıp atınca ne olduğunu görüyor musun şerif yardımcısı?
Vê o que acontece quando não segue as normas, Delegado?
Külleri bensiz fırlat.
Espalha as cinzas sem mim.
Bu da normal bir ısı camdan daha kalın bir cama doğru fırlatılması durumuyla uyuşuyor ;
Tudo indica que foi atirada contra vidro recozido, em vez de vidro temperado.
Şu kurbanın fırlatıldığı, tabakalanmış ısı camlar... 6,38 mm kalınlığında... kırılması zor bir malzemeymiş.
Aquele vidro laminado do terrário contra o qual a vítima foi atirada, tinha 6,30 milímetros, portanto é bastante resistente.
Hafta sonunda fırlatıp at.
Deita-o fora no fim da semana.
Ona "George" un J.F.K. Jr'a ne yaptığını hatırlat.
Lembra-lhes do que o George fez pelo JFK Jr.
Kaburga bölgesinde birden fazla yırtık var. Evet, fare akvaryumuna fırlatılınca olur bu tarz şeyler.
Pois, é isso que acontece quando és atirada contra um terrário.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]