Fıt tradutor Português
1,667 parallel translation
- Bel fıtığım var.
- Tenho uma dor lombar.
Otopsi sonucuna göre ölüm nedeni, dikiş yerinden çıkan bir kan pıhtısı. Ve beyin zarı fıtığına sebep olması.
A causa da morte, dita pela autópsia, foi um êmbolo que se desalojou da linha de sutura do transplante, e causou um AVC e causou uma hérnia no tronco cerebral.
Kasık fıtığının yeri hakkında ne biliyorsun Neela?
O que sabe sobre a rede da hérnia?
- Kriz yok. Sadece bir fıtık, bir kalça apsesi vakası, deri nakli gereken motosiklet kazası geçirmiş biri, delginin bir parçası vücuduna giren inşaat işçisi, apandisit şüphesi olan 12 yaşında bir kız.
Só uma hérnia encarcerada, um abcesso nos glúteos, uma raspagem no asfalto que é preciso lavar, e excluir uma apendicite numa miúda de 12 anos.
Fıtık olan hastam ne durumda.
Neela. O tipo da hérnia encarcerado?
- Fıtık ameliyatı olmuş.
A ser operado a uma hérnia.
Beyni fıtıklaşmaya başladı. Shepherd'ı çağır.
O cérebro está herniado.
Hunter Chapman'ın beyni fıtıklaşmaya başladı.
O cérebro do Chapman está herniado. A pupila direita dilatou-se.
Bırakmazsam ne yaparsın, tıfıl?
O que vais fazer acerca disso, camarada?
Şimdi kafam karıştı yavrum çünkü yalnız kalmak istediğini sanıyordum ama şimdi tutmuş o tıfılla sağda solda sürtüyorsun.
Oh, bem... Estou confuso, querida, pensei que querias ficar só, e no entanto encontro-te a nadar por aqui com aquele amigo.
Şu tıfılı bırakın.
Deixa o nosso pequeno amigo ir.
Merhaba tıfıl balık, ne bu surat böyle?
Ei bonitão, porquê essa cara?
BU tıfıl köpekbalığı ile savaşmamızı istiyor!
Ele quer que nós, lutemos com o TUBARÃO!
Tıfıl!
Bonitão!
Yatağına dönsen iyi edersin tıfıl.
É melhor voltares para a cama, bonitão.
Memnuniyetle, tıfıl.
Será um prazer, amigo.
Bir tıfılla baş edemiyor musun yoksa?
Não te aguentas com o teu pedaço de amigo?
Sizi aptallar! Erkeksen kaçma, tıfıl!
Viemos por ti, amigo!
Ben de tıfıl bu hareketleri nereden öğrendi diyordum.
Já me questionava onde é que o miúdo tinha aprendido os seus movimentos.
Kımılda! Ha! Şimdi seni yakaladım, tıfıl!
Agora eu apanho-te, camarada!
Bu, bizim ne kadar sert olduğumuzu ve götümüze hiçbir şey tıkmayacağımızı kanıtlamak için mükemmel bir fırsat.
Esta é a oportunidade perfeita para provar o quanto valentes somos - sem precisarmos de enfiar cenas no cu.
L.O.L. "Gülmekten katılıyorum." I.M.H.O "Nâçizâne fikrimce." F.T.F...
A maior parte da conversa é abreviada.
Anlamadım? 1. sınıfı geçip de 2. sınıf için kayıt yaptırmayan öğrenci var mıydı?
Há alguém do 1º ano que não se matriculou no 2º ano?
Pizza dağıtıcı çocuk, pizzayı hazırlayanı kedi fırlatıcıma karşı hazırla.
Homem das pizzas, prepara-te para conhecer... o teu criador nas mãos do meu lançador de gatos.
O zaman bir fındık kır, Sean. Baskıyı dağıt, adamım.
Então ejacula, Sean, e alivia a pressão, pá.
Evet, yani nasıl yürünür, çıt kırıldım olunur, nasıl sıfır beden olunur... Bizden daha iyi nasıl olurlar....
Pois, entra por aqui com um andar aprumado, cintura perfeita, achando-se melhor do que nós.
Sen beklediğim birinci sınıf tıp öğrencisi olmalısın.
Deves ser o primeiro estudante de medicina de que estava à espera.
Bu kayıtlara ilk girilen işlemelerden.
É a primeira observação que a G.T.F. coloca no sistema.
Etrafımdaki ağaçlar uzun, ince ve zayıf. Onlarda enerjilerini tıpkı benim gibi gün ışığına ulaşmak için harcıyorlar.
Coloquei-me na posição de um dos muitos montanhistas e esquiadores que se perdem aqui todos os anos.
Diş fırçası burada. Tıraş makinesi burada.
A escova de dentes e a máquina de barbear estão aqui.
Ve fırsat varken tıka basa yerler.
E todos o aproveitam ao máximo.
Çünkü çılgın Walker düğün evi tımarhanesine gitmek üzereyim bu yüzden fırsat varken sessizliğin tadını çıkarıyorum.
Porque vou a um casamento no manicómio dos Walker. Por isso, aproveito o silêncio enquanto posso.
Bir f-a-h-i-ş-e'nin önünde olanları konuşmak istemiyorsunuz.
Você não quer falar no que acontenceu aqui ao pé da P-U-T-A.
Kağıt zayıf, sen ise güçlüsün.
O papel é frágil e o senhor é forte. Vá lá.
Tıpkı içinde bin tane sesin "İşte, bu sensin" diye fısıldaması gibi.
Como mil vozes escondidas a sussurrar : "Tu és assim."
Tıp fakültesinde sınıf birincisiydin ama bu kan banyosunu tercih ettin.
Foi o melhor da turma na faculdade, mas quis analisar sangue.
Testler dağıtıldığında içinizden 30 kişi sınıfı hemen bıraktı.
30 de vocês abandonaram a turma assim que os trabalhos foram entregues.
Gazete dağıtırken, sekizinci sınıf, kuduz kaniş saldırısı 12 dikiş ve bayılmıştım.
Picadora de papel, 8º ano, ataque de um poodle raivoso, 12 pontos e desmaiei.
Eğer kovulursam, Tanrı şahidimdir.. bu şehirdeki her kağıt parçasında.. S ile başlayan kelime olacak.
Se eu for demitido, juro por Deus, que todo e qualquer pedaço de papel desta cidade, vai ter a palavra "F".
Tabii, insan hatası olduğunu düşünemediğim için, 1. sınıf tıp öğrencilerine soruyorum.
Sim, estou a perguntar a alunos do primeiro ano porque não pensei nisso.
İlk fırsatta, kimseye sezdirmeden Shane'in bilgisayara 73 el bombası girip girmediğine ve 73'ünün de bomba imha ekibi kanıt dolabında durup durmadığa bakacaksın.
À primeira oportunidade, vais confirmar discretamente que o Shane registou 73 granadas e que as 73 granadas continuam inteiras e guardadas no cofre de provas da Brigada de Explosivos.
N-J-U-W-W-P-T! Whoo!
E, F, P, U, N, J!
N-J-U-W-W-P-T! Whoo!
- E, F, P, U, N, J!
Marissa galerideydi. Elena da iç mekânda kaya tırmanma sınıfındaymış.
A Marissa estava na galeria e a Elena numa aula de escalada.
Tıbbi teknisyenler onu ellerini bulaşık teliyle fırçalarken bulmuşlar.
O que aconteceu com as mãos dele? Os paramédicos encontraram-no a esfregá-las com Bombril.
Tıpkı Davut ve Golyat gibi zayıf noktasını bul ve değerlendir.
Como David e Golias, encontras uma fraqueza e aproveitas-te.
Sen ve Natalie bir aradayken tıpkı dişlerini fırçaladıktan sonra içilen portakal suyu gibiydiniz.
Tu e a Natalie juntos era como beber sumo de laranja após lavar os dentes.
Kendi için BC'nin tek uyuşturucu dağıtıcısı, nüdist, komedyen, pin up fırıncısı olarak isim yapmış.
Ela conquistou sua própria fama como a única traficante, nudista, comediante e garota do calendário da C.B.
Güneş fırtınası bulutları yüklü parçacıklardan oluşur. Bu yüzden önce, manyetik alanımız tarafından gezegenin çevresine saptırılırlar. Tıpkı kırılıp gemi pruvasının etrafına yönelen dalgalar gibi.
As nuvens de tempestade solar são formadas de partículas carregadas, então, a princípio elas são desviadas em torno do planeta por um campo magnético, como ondas a quebrar pela proa de um barco.
A.T.S. ile terapimi yapıyordum. Ve babam geldi ve kavga ettik. Ve aleti ona fırlattım.
Estava a fazer terapia com o "A.T.S.", o pai entrou, começámos a discutir, eu atirei-lho e, por alguma razão, ele pô-lo.
Tütün komisyonunda ve dışarıda bir şeyler yapmaya çalıştım.
Fiz o que eu pude dentro e fora do F.T.C.