Fıyat tradutor Português
174 parallel translation
1000 dolar çok iyi bir fıyat.
Mil dólares é muito dinheiro.
Piyasa fıyatından biraz fazla değil mi?
Um pouco mais do que o habitual, não?
Kızları. Bir tanesi birinci sınıf bir borsacı ile evli. Paralarıyla nasıl daha akıllıca yatırım yapabileceklerini biliyor.
Uma, casou com um homem da alta finança... a quem confiou o dinheiro.
Geceleri bücürleri yatırdıktan sonra çocuklar için bir program sunmanın iyi geleceğini düşündük. Böylece yetişkinler bu programı rahatsız olmadan ve ekrana fıstık yağı vb. bulaşmadan izleyebileceklerdi.
Pensámos que seria refrescante, apresentar um programa infantil, à noite, depois de os queridinhos estarem na cama, de modo a que os adultos pudessem vê-lo sem perturbações e sem toda aquela manteiga de amendoim no ecrã.
Ve bir dakika sonra, "aman" demeye fırsat bulamadan, kıçının üzerinde yerde yatıyorsun.
Um minuto depois, estás deitado no chão Sem teres tempo de dizer "aí".
Arkamı döner dönmez dışarı fırlayıp... hastalıklı oyunlarında kullanmak üzere... çer çöpe yatırıyorsun paranı.
Mas, não! É só eu dar as costas... você sai correndo para gastar em porcarias... para seus joguinhos mórbidos.
Bu aşağı sınıf yaşama alışman gerek... çünkü burada güzelllikler yatıyor.
Deve se acostumar com essa vida humilde. Aqui reside a beleza.
Onunla yatıyordum ama o bana F verdi.
Eu andava a dormir com ele e teve a lata de me dar negativa.
Koca bir fıçı benzin aldılar, ve beni yere yatırdılar.
Levaram um tonel de gasolina e fizeram-me deitar.
Ve... adam... yerde yatıyordu kafasındaki bir delikten kan fışkırıyordu.
E, uh... o sujeito estava... ... esticado no chão a sangrar com um buraco na cabeça.
Şimdi dişlerini fırçala ve beraberce yatın.
Agora escove os dentes e para baixo das cobertas.
Bir gecelik fırçalamadan yat. Sorun olmaz.
Uma noite sem ela, tambem não é grave.
O ki, denizi ve fırtınayı yatıştırdı.
Ele, que deteve os mares e as tormentas.
Bir zenciyle yatıp kalktığın için annen mezarında fırıl fırıl dönüyordur.
É assim que respeiras a sua memória?
Yatırım fırsatlarını televizyon olmadan, dergi reklamları olmadan nasıl sunabilirsin?
Como podes apresentar oportunidades de investimento sem televisão e sem anúncios nas revistas? "
Fırında yatıyorsunuz galiba.
Dorme no forno, suponho?
Bir bovling salonuna yatırım yapma fırsatı geçti elime.
eu tenho uma oportunidade para investir num centro de bowling.
Bu ilaca 300.000 dolar yatırdım. Bana bir fırsat ver.
Mereço certa consideração.
Bana sorarsan bu çok iyi bir fıyat.
Um bom preço.
Lenny'i, etrafında biri "F" harfiyle başlayan bir şey söylerse... yatıştırmak çok güç olur.
Se o Lenny ouve esse nome, vai precisar dum calmante.
Oğlan çok tombul, yatınca, fırıldak gibi dönüyordur, Bugün yaş günü!
Ele é tão gordo que de cada vez que dá a volta, faz anos.
Bütün hafta sonları... balık tutuyor... tembel tembel yatıyor... kendini yenileyebilme fırsatlarını kaçırıyorsun.
Todos aqueles fins-de-semana... à pesca, a descansar, oportunidades perdidas... de nos renovarmos.
Üç kişiyi öldürmekle suçlanan birinin savunmasını kapma fırsatı çıktı. Ve bu adam aynı zamanda bu şehirdeki en büyük emlak yatırımcılarından biri.
Há hipóteses de eu ir defender um suspeito de triplo homicídio... que também é... um dos maiores construtores imobiliários de Nova lorque.
F.B.I.! Yere yatın!
Para o chão.
Yatırım bankerleri ve onlardan nefret eden kadınlar Steiner, Dalton ve Brown'dan sınıf arkadaşları ve biz.
Banqueiros de investimentos e as mulheres que os criaram. Colegas de turma da Steiner, da Dalton e da Brown. E nós.
"Harika bir yatırım fırsatı."
Uma fabulosa oportunidade de investmento.
Bay Ray, annesini üçüncü sınıf bir bakımevine yatırdı... ve kendisine bir Şark halısı satın almak için annesinin evini sattı.
Sr.Ray pós a sua mãe num lar de terceira... e utilizou os lucros da venda da casa da pobre mãe... para comprar um tapete oriental.
Yatırım fırsatları her zaman ilgimi çeker.
Estou sempre interessado em oportunidades de investimento.
Ben üçüncü sınıf bir yatım!
Sou um iate de classe três!
Voyager, Galaksi sınıfı bir gemi olarak büyük sayılmaz ama hızlı ve... Yatın.
A voyager pode não ser grande como uma nave da classe Galaxy, mas ela é rápida... fiquem parados.
Bu kongreye beş günümüzü ve üç bin dolarımızı yatırdık ama sonuç elde sıfır.
Este congresso é um fracasso. Cinco dias e 3000 dólares investidos e não temos nicles para mostrar.
Bu sabah gazetenin finans sayfasında çok ilginç bir yatırım fırsatı olduğunu okudum.
Vi um investimento interessante no jornal hoje.
terlemiş halde baygın yatıyordun... 112 F derece ateşin vardı ve ölüyor gibiydin.
Estavas de rastos, transpirado, a arder em febre e a morrer.
Fırtına, yatını alabora etmiş ve ortadan kaybolmuştu.
Ele desapareceu quando uma tempestade... apanhou o seu iate durante a Admiral's Cup.
Şimdi, yatınız fırtınada alabora oldu...
Agora, o seu iate foi ao fundo na tempestade?
Dalağım dışarı fırlamış vaziyette yolun ortasında yatıyorum... ve bir bakıyorum, bir dansözle birlikte güle oynaya geliyor.
Estou estendido no meio da estrada, com o baço de fora... e vejo-o aproximar nas calmas com uma dançarina do ventre.
O, hepinizin nefret ettiği arkadaşınız, şu anda kum yengeçlerine yem olurken, gözleri dışarı fırlamış bir halde, bir bataklığın içinde yatıyor!
Mas isto não é um jogo de vídeo. O vosso amigo, que os chateava tanto, jaz agora no pântano com os olhos fora das órbitas e a ser comido pelos caranguejos!
Bir yatırım fırsatı.
Uma hipótese de investimento.
Bir yatırım fırsatı doğdu. Bu işi bırakacak kadar para kazanabilirim.
Tenho uma oportunidade de investimento... e poderia ganhar suficiente para me sair disto.
Sonra fırlama kız kardeşim yatılı okuldan kaçtı. Hem de onun için yaptıklarıma rağmen beni hiç düşünmeden.
E então, minha malcriada irmã decidiu fugir dum internato sem nenhuma consideração por mim, a sua única irmã.
vurulan kişi nerede sınıfımda yerde yatıyor kanaması var kanaması mı var?
Onde é que está a aluna? No chão, dentro da sala. Oh Meu Deus, ela está a morrer
Kuzenim Brian Cammarata birçok insanın çocukları için vakıf fonu oluşturmasına, emlak yatırımına... -... başlamalarına yardım etmiş.
O meu primo, Brian Cammarata, ajudou gente a criar fundos para os filhos a fazer atribuição de bens...
- Zor bir gün oldu Ben yatıyorum. - Hayatım basitçe bir dizi korku fılminden oluşuyormuş gibi.
Vou deitar-me. A minha vida é uma série de filmes de terror encadeados.
Ama önce bu yat gezisiyle ilgili düşüncelerini belirtmek isteyen bir son sınıf öğrencisini dinleyelim.
Mas primeiro, vai falar uma aluna da turma de finalistas, que nos quer expressar as suas opiniões sobre a viagem de iate. Pode entrar.
Ama sınıfımdaki birçok kadın ödeme yaptı ve dediklerine göre, Jude seni yatağına yatırdıktan sonra günlerce yanma hissedermişsin.
Mas pagaram muitas das minhas colegas do ginásio... e dizem que, mal o Jude te põe na calistenia do quarto dele, os efeitos duram muitos dias.
Bu olay özü gereği yatırım amaçlı değil, muhtemelen elinize bir kuruş bile geçmeyecek ama bu, yaşayan tarihi kumun altından kendi ellerinizle açığa çıkarmak için bir fırsat.
Não é bem um investimento, porque provavelmente não verá um centavo, mas é uma hipótese de resgatar um pedaço de história viva das areias, com as suas próprias mãos.
Cayman Adalarından bir hesaba yatırdı ama harcama fırsatı bulamayacak.
Ele depositou esse dinheiro numa conta nas llhas Caimão, mas não vai poder gastá-lo.
Rusya'dan getirdiğimiz kaynaklarla yaşıyoruz ; fakat zavallı Dobrinsky bazı yersiz yatırımlar yaptı ve neredeyse sıfırı tükettik.
Mas o nosso pobre General Dobrynski fez investimentos desastrosos e estamos à beira da bancarrota.
Elbise askısı ve sol altta bir adet kot, dikiş seti ve banyo fırçası sol üstte, sağda şahsi şeyler, kep yatık konulmamalı ama kahverengi gömleğin üstünde durmalı.
Terno da trilha e Denim de baixo para a esquerda, equipamento de coser e uma escova para a roupa da esquerda para cima, para a direita as tuas coisas privadas, Cappy não é suposto ficar mas fica-te pela T-shirt castanha -
Anne, Charlie'de senin için büyük bir yatırım fırsatı var.
Mãe, o Charlie tem uma grande oportunidade de investimento para ti.
ve annemin beni alışını ve beni yatağıma yatırıp, kulağıma bunların benim hatam olmadığını fısıldamasını.
Vejo o sangue, e a minha mãe a pegar em mim, e deitar-me na cama e a dizer que a culpa não era minha.