Gök tradutor Português
1,229 parallel translation
Gök yüzünde uçuyor.
Ela voa no céu.
- Yer gök genç, lezzetli lokma kaynıyor.
Vá lá. Com todas aquelas delícias jovens por todo o lado?
- Sıradaki arayan, gök yüzündesiniz.
- Próxima chamada.
- Bu sabahki gök kuşağını gördünüz mü?
- Viste aquele arco-íris esta manhã?
- Kimse gök kuşaklarından nefret etmez.
- Ninguém odeia o arco-íris.
Ve sen ona aynen şöyle dersin, "Hey, kıçımdan defolun, sizi aptal gök kuşakları!"
E tu dizes, "Ei, saiam do meu rabo, seus arco-íris estúpidos!"
- Gök kuşaklarından.
- Arco-íris.
Gök kuşağı, yağmur yağdığında ortaya çıkan renkli bir kemerdir.
Arco-íris são aqueles arcos de cor que aparecem quando chove.
Ah, gök kuşağı!
Oh, arco-íris!
Ama Gök Tapınağı, Kahinler...
Mas o Templo Celestial, os Profetas...
Ama Bajor'un Gök Tapınağından bağı kesilecek.
Mas Bajor vai ficar cortada do Templo Celestial.
Olaydan 48 saat öncesine kadar telefon ya da elektrik kesilmesi ya da gök gürültüsü gibi bir şikayet aldınız mı?
Recebeu informações de falhas eléctricas ou telefónicas ou viu luzes estranhas no céu antes do sucedido?
- Ve sırlar saklanmalıdır. - Gök boşalıyor.
- E os segredos devem ser mantidos.
Mavi gök tepemde parıIdıyor.
"Céus azuis " Brilhando acima de mim
Gök kubbedeki ayrıImış yere gitmek.
Avançar para o feliz terreno de caça.
Buz nehirlerinin son bulduğu yerlerde Buz dağları doğar, o kadar muazzamdırlar ki Yerli kabileler onları''Beyaz Gök gürültüsü''diye adlandırmışlardır.
Quando os rios congelados terminam nascem os icebergs num espetáculo tão poderoso que as tribos nativas os chamam de Trovão Branco.
Gök yüzünde bir bulut bile yok.
Não há uma nuvem no céu.
Bunlar çok lezzetli. Dışarıda gök delinmiş.
São deliciosos.
Onlar ilkeldi, ama sözlü tarihlerinde "Gök yüzünü yakan" olarak adlandırılan güçlü bir maddeden basheder.
Eles eram primitivos, mas sua história se referia a uma poderosa substância que poderia "queimar o céu".
Gök mavisi.
- Azul cerúleo.
Bir galon gök mavisi boyayı içirten adam mı?
- Faz um homem beber litros de tinta?
Artık Tamora, Olimpos'un zirvesindeydi. Kendinden emin, zirveye kurulmuştu. Ne çakan şimşek, ne de gök gürültüsü ona zarar veremezdi.
Ora sobe Tamora ao Olimpo, a salvo das setas da sorte, e ali se senta, sem que sofra o troar do trovão e o raio do relâmpago, tão alto que a ela não chega a ameaça da pálida inveja.
Ve bu gece, sanırım o ağrıyan kolunu bir kez daha kullanabilir güneşi ittirip gök yüzüne geri getirmek için ve bize güzel bir yaz günü daha yaşatmak için.
E esta noite, creio que será capaz... de usar aquele velho braço lesionado, mais uma vez, para trazer o sol de volta ao céu... e nos dar mais um dia soalheiro.
Ama bugün, gök başımıza yıkılmazsa şayet...
Mas hoje, a menos que o céu nos cai sobre as cabeças...
Kükreyen kayalar titreyen gök hapis kapılarını kırıp geçmeli, ve daha sonra Phibbus'un arabası uzaklardan parlar!
Abrirá o grilhão Das portas da prisão O carro de Fibo Brilhará da imensidão
Yunanlarda, Gök'ün oğlu İsa için bu lakap kullanılırdı.
"Do Grego'filhos da tempestade'... termo utilizado por Jesus..."
Gök'ün oğlu...
Filhos da tempestade...
Ben... Gök'ün oğlunu bilmek istiyorum.
Sei que significa "filhos da tempestade".
Gece geç saatte gök de gürleyince böyle oluyor.
Algo sobre noitadas e tempestades.
Bir gökışığına bile koyabilirsiniz.
Vocês até podiam pôr uma clarabóia.
Gök bizimle oyun oynuyor.
O céu está a brincar connosco.
Çanları ve gök gürültüsünü duyduğum gibi duyuyorum.
Ouço os sinos, os relâmpagos e os trovões.
Bu Lashala'nın gök haritası.
É o mapa do céu de Lishala.
Bu da Sundance, Biz, Gök Çetesindeki Deliğiz.
Esta é Sundance. Somos os piores da gangue.
Burada üç aylık gök bilimsel veri var. Bu nasıl mümkün olabilir?
As informações astronômicas contidas aqui datam de um período de 3 meses.
"Başlangıçta... "... Tanrı, gök kubbeyi ve dünyayı yarattı. "
"No princípio Deus criou os céus e a Terra..."
Radyo kanalı Venüs yıldırımlarının gök gürültüsünü duymamıza izin vermedi. Bu sesler temsili.
O nosso rádio não pode transmitir o som de relâmpagos venusianos, por isso isto é uma representação.
Bu hayallerini, öngörülü bir gök bilimciye borçluydu.
Esses sonhos deveram-se em parte a um astrónomo visionário.
Ay'ın her karışı kraterlerle kaplıydı. Sadece gök bilimcilerinin daha önceden gördükleri ve yanardağ sandıkları büyük kraterlerle değil aynı zamanda muhtemelen volkanik olmayan daha küçük kraterlerle de kaplıydı.
A todas as escalas, a Lua estava coberta de crateras, grandes, vistas por astrônomos, que pensavam que eram vulcões, mas mais pequenas espalhadas por todo o lado, crateras que não podiam ser vulcânicas.
1998 şubatında, Karayipler'deki Guadeloupe Adası nadiren gerçekleşen bir gök olayına hazırlanıyordu.
Em Fevereiro de 1998, A ilha de Guadeloupe, nas Caraíbas preparou-se para um acontecimento celestial raro.
Gök bilimciler bu noktalara baktılar ama sadece bir tanesinin üstünde Dünya'nın yerşekillerine biraz benzeyen bir şeyler görebildiler.
Os astrónomos olhavam para estes pontos, mas apenas num deles conseguiam distinguir algo que se parecesse minimamente com as formações da Terra.
Bir asır önce, İtalyan gök bilimci Giovanni Schiaparelli Mars'ın karanlık ve aydınlık bölgelerinin haritasını çizmeye başladı.
Há mais de um século, um astrónomo italiano, Giovanni Schiaparelli, traçou um mapa das regiões claras e escuras de Marte.
Bir fırtına gibi gitgide artar sanki sen gök gürültüsü tanrısının ta kendisiymişsin gibi.
Aumenta como uma trovoada... como se fosses o próprio deus da trovoada.
Gök taşlarına dikkat et, X.R.
Cuidado com os asteróides, X.R.
Ama Jim gök cisimlerini araştırma girişimini sürdürüyordu.
Mas o Jim sempre tentou explorar um " "corpo celestial" ".
Erozyonlar oldu, lav akıntıları, kum fırtınaları, gök taşları.
Houve erosão, lava, tempestades de areia, impactos de meteoros.
Tüm bu yeşil ve mavi gök.
Todo este verde, este céu azul...
Sanki yerle gök gibi
Nós somos um, tu e eu Somos como a terra e o céu
Annecim dediki mutluluk gok kusagindan geliyormus.
Mãe diz que a felicidade são raios mágicos que vêm dos raios do sol quando você está triste.
Gök başımıza yıkılıyor!
Está a cair-nos o ceú sobre as nossas cabeças!
Gök bilimciler uzay aracının yanlış yere baktığına ikna oldular.
Os astrónomos estavam convencidos que a sonda tinha ido ao local errado.