English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ H ] / Hardison

Hardison tradutor Português

203 parallel translation
Tamam, ben Kate Hardison, bu otelin işletmecisiyim.
Seu quarto é do outro lado do corredor. Está tudo bem, eu sou Kate Hardison, a proprietária deste hotel.
Kate Hardison benden, onu evine götürmemi istedi.
O que faz com ela?
Bu benim babam, Walt Hardison. Baba, bu da Chris Danning.
Este é o meu pai, Walt Hardison.
Artık çok yaşlandım.
Tem bons ouvidos, Senhor Hardison.
Jack, Bay Hardison'ı hatırlıyor musun canım?
Jack, querido, Lembram-se o Sr. Hardison?
Yukarda o öksürükten kurtulacaksınız Bayan Hardison.
Pode despedir-se dessa tosse na Cidade Alta, Mrs. Hardison.
- Evet, hatırlıyorum da... Ben, Kadeem Hardison ve CT Howell Hef'in masasında oturuyorduk. Etrafımız Playmate'ler ile doluydu.
- Sim, lembro-me dos tempos em que eu, o Kadeem Hardison e o CT Howell nos sentávamos à mesa do Hef, rodeados por Playmates.
Eliot senden Hardison'u yem olarak kullanarak onları temizlemeni istiyorum.
Eliot? O que quero que faças, é limpar a área, usando o Hardison como isca.
Hardison, neredeyse geldiler.
Hardison, estão quase aí!
Evet. M planında Hardison ölüyor.
Sim, o Hardison morre pelo plano "M".
Git, Hardison, Git! Git!
Vamos, Hardison, anda!
Hardison?
Hardison?
- Neden Hardison'a sormuyorsun? Nate, hadi ama.
- Pede ao Hardison.
Eliot, Hardison. Paul'a saldıran yerel saldırganı bulun.
Eliot, Hardison, encontrem o talento local que atacou o Paul.
- Hardison.
Hardison.
Bunu görüyor musun, Hardison?
Estás a ver isto, Hardison? Sim, uh...
Eliot, sen geri alma uzmanısın. Hardison'a ihtiyacı olan her şeyi ver.
Eliot, tu és o especialista em recuperações, dá ao Hardison tudo o que ele precisar.
Şey, söylemem gerek, bayağı iyi görünüyor, Hardison.
Tenho de dizer que está com bom aspecto, Hardison.
Tamam, hardison, Heykeli St. Nick'in kafası kaybolmadan ağlatabilir misin?
Ok, Hardison... podes fazer a estátua chorar sem derreter a cabeça do São Nick?
Bu ahırların tamamı kimliksel. Bunları bir birinden ayırmanın tek yolu eğitici logolarıdır, yani Hardison bu sabah onlardan bir kaç tanesinin sahtesini yaptı.
Estes estábulos são todos idênticos, a única maneira de os distinguir é pelos logótipos dos treinadores.
İhtiyacınız olan herşeyi alabilirsiniz, yani bunu bağlarsınız ve utanç verici bir anı olmaya geri dönersiniz?
Portanto o Hardison falsificou alguns esta manhã. Mais alguma coisa que precisem, para que possam acabar com isto e voltar a ser uma memória algo desapontante?
Hardison, neye baktığını göster.
Hardison, mostra-me o que vocês estão a ver.
Her hafta Hardison'un hattını kesip saklamak zorunda mıydın?
Tiveste de te esconder na bagageira do Hardison a semana inteira para o conseguires?
- Aptallık yapma Hardison.
- Não sejas idiota, Hardison.
Hardison bana adresi söyledi, neredeyse geldim.
O Hardison enviou-me a morada. Já estou a caminho.
- Hardison, Parker, ve Eliott...
- O Hardison, a Parker e o Eliot...
Hardison, ara onları.
Hardison, liga-lhes.
Payına düşen bütün parayı buna harcadığına inanamıyorum.
Hardison. Não acredito que tenhas gasto a tua parte do dinheiro nisto tudo.
Hardison.
Hardison.
Parker, Hardison, ofisine girmenin tam zamanı.
Parker, Hardison, são horas de vasculhar o escritório dele.
Hardison, Parker, güvenlik görevlisi her on dakikada çevreyi dolaşıyor.
Ok, Hardison, Parker, a volta dos guardas é a cada dez minutos.
Hardison, konuştukları poliçe de ne?
Hardison, Hardison, que... lei é essa de que eles estão a falar?
Hardison, neyin var?
Hardison, o que tens?
Parker, Hardison, virüsü bırak, ofise geri dönün.
Parker, Hardison, saiam daí e voltem para o escritório.
Sen ve Hardison?
Tu e o Hardison?
Hardison, nerede olduğun ne farkeder?
Hardison, onde estavas tu quando fazias falta?
Hardison, hazır mıyız?
Hardison, estamos prontos?
Hardison, hepsini duydun mu?
Hardison, apanhaste tudo?
Hardison o biletlere ihtiyacımız var.
Hardison, precisamos desses bilhetes.
- Ve Hardison?
E Hardison?
HARDISON!
Hardison!
Hardison sana ihtiyacımız var!
Hardison, precisamos de ti!
Hardison, senin adam dumanı tüten silahın henüz ölmediğini anlamak üzere.
Hardison, o teu pessoal está prestes a descobrir que a aprova não está morta.
Yanımda kal, Hardison.
Fica por aí, Hardison.
Evet. Hardison hız için anlattı.
O Hardison pôs me a par das coisas.
Hardison, bir kutu dolusu güvenlik kasetiyle... FBI binasından nasıl çıkacağım, huh?
Hardison, como é que é suposto eu sair dos escritórios do FBI com uma caixa cheia de cassetes de vigilância?
Hardison, ofis telefonu.
Hardison, telefone do escritório.
Sophie, Hardison, Parker, parayı bulun.
Sophie, Hardison, Parker, encontrem o dinheiro.
Haberler çabuk yayılıyor, Bay Hardison.
Então foi você que levou Ernie Combs para Rainbow?
Hardison Benim bilete ihtiyacım yok.
Hardison, não preciso de bilhete.
Hardison, nerdesin sen?
Hardison, onde é que estás?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]