Iflas tradutor Português
1,951 parallel translation
Michael Scott Kağıt Şirketi iflas etmiş.
A Empresa de Papel Michael Scott está falida. O que?
Kalbi hâlâ iflas ediyor.
O coração ainda está a falhar.
İşte bu evliliğinizi iflas ettirdi.
Foi aí que o casamento começou a correr mal.
Tarım departmanını iflas ettirecek.
Vai levar à bancarrota a divisão agrícola inteira.
24 saat içinde neyi değiştirebilirsin ki? Tabii lisansını kaybetmen ve hastanenin iflas etmesi dışında?
O que poderia mudar em 24 horas, para além de perderes a tua licença e o hospital ir à falência?
Şimdi, izninizle, şirketimiz iflas etmiş.
Agora, se me dá licença, a nossa empresa acabou de falir.
Burası bence neden iflas etmiştir biliyor musun?
Sabes o que acho que arruinou este sítio?
Çevrene bak. Fırsatlar, iflas etmiş rüyalarınla birlikte dizilmiş.
Olha para a minha loja, tudo é real e tu com sonhos...
Organlarımın teker teker iflas ettiğini hissediyorum.
Sinto os órgãos a desfalecer, um a um.
Blackpoole'u iflas ettirir, Sterling'i aşağılarız.
Quebramos o Blackpoole e humilhamos o Sterling.
O da dedi ki'hiç durma et iflas ettiğimi açıklayıp yeni bir şirket açarım olur biter'dedi.
E ele disse "Vamos a isso." "Eu declaro falência e abro uma nova empresa."
Daha sonra iflas etmiş.
Despedido uma vez, arquivado por falência bancária.
Dünyanın en büyük sigorta şirketi AIG'nin, iflasın eşiğine gelmiş olması yıkımın, Wall Street'in de ötesine geçmiş olduğu anlamına gelebilir.
- Agora, com a maior companhia de seguros, a AIG, a beira do colapso, poderia significar uma devastação muito além de Wall Street.
Bir banka daha iflas etti.
Outro banco na falência...
Ticari işlemler çöküyor, bankalar yok oluyorlar, ülkeler finansal hasar içindeler, ve insanlar moral yönünden iflas etmiş durumdalar.
O mercado de negócios está a colapsar, os bancos desaparecem, as nações têm feridas financeiras, e as pessoas estão moralmente em falência.
Bu anlaşılabilir fakat aptalca, çünkü bütünüyle iflas etmenin de iyi bir yolu.
Essa é compreensível, mas é parvoíce porque é uma boa maneira de ir à falência.
Havacılık işinin iflas etmenin en iyi yolu olduğunu söylemiştiniz.
Disse que o negócio da aviação era a melhor forma de ficar falido.
Eh, eğer kenevirli giysiler satsaydık, iflas etmezdik.
Se tivéssemos vendido roupa de cânhamo, não tínhamos falido.
Yatırımcılar onu iflas ettirecek ve burayı da kaplıcaya çevirecekler.
Os investidores levam-no à falência e transformam isto num spa.
Böbrekleri iflas ediyor.
Os rins estão a falhar.
Sadece yasal harçlar bile Krager'ı neredeyse iflas ettirmiş.
Krager foi quase à falência só com as custas legais.
Duman zehirlenmesi, kalbini iflas ettirmiş.
A inalação do fumo, provocou paragem cardíaca total.
Şirket iflasını açıkladıktan sonra ortaklar kötü yönetim çalışanlar da maddi kayıpları nedeniyle dava açmış.
Desde que a empresa dele deu para o torto, os sócios vão levá-lo a tribunal por gestão danosa e os empregados vão processá-lo pela perda das pensões.
Aksini fark ettiğinde, boşanmış olacaksınız, o iflas etmiş olacak ve artık bir şey fark etmeyecek.
Quando ele perceber que nunca o fizeste, já vais estar divorciada, ele vai ficar falido, e já não vai interessar.
Yardım kredileri işe yaramayıp hükümetler iflas etmeden önce.
Antes de os subsídios falharem e a maioria dos governos abrir falência.
Bakın Bay Gibson hükümet hazinesi ilk iflas ettiğinde Randolph Hope ve şirketi tek başlarına bu ülkeyi iki tane savaşa soktu.
Mr. Gibson a primeira vez que este Governo foi à falência, Randolph Hope e a sua empresa financiaram sozinhos as duas guerras seguintes em que este país se envolveu.
Karaciğerim iflas ediyor.
O meu fígado está por um fio.
Ciğer iflası ve siyah lezyonlar.
Falência pulmonar e lesões escuras.
Ciğerleri zehirliyor, iç kanamaya ve organların iflasına neden oluyor.
Está a envenenar os pulmões, causando hemorragia e falência dos órgãos.
Eğer daha yüksek bir doza maruz kaldılarsa, daha çabuk ölürler. Organları dışarıdan anlaşılmadan iflas etmiştir.
Se inalaram uma concentração maior da estirpe, morreriam mais depressa, falência dos órgãos sem lesões aparentes.
Bir yıl önce iflas ettim.
Entrei com o pedido de falência há um ano.
Yıllar önce iflas ettiler.
Faliram há algum tempo.
Böbrekleri iflas etti ve öldü.
Os rins pararam e ela entrou em paragem cardíaca.
- Ray. Tüm bölge iflas etmiş durumda.
- Ray, o distrito está na falência.
Tüm şehir bile iflas etmiş durumda.
A cidade está na falência.
Mindy'nin böbrekleri iflas etti.
A Mindy teve uma falha renal.
* kalbin iflas etmeye başladığında * * bu düşmanlarının işine yarar *
# Quando o teu coração começa a falhar # # e os seus inimigos ajudam. #
Şehirdeki birçok yer gibi onlar da birkaç ay önce iflas etti.
Foram à falência há uns meses, eles e o resto da cidade.
Tanrım, bu fiziksel güç gerektiren işler kemiklerimi iflas ettiriyor.
Sinceramente, isto é um trabalho de partir ossos.
Ah, benim durumumdaki biri için gerçekten iflas etseler büyük sorun olurdu.
Se realmente partissem, seria um caso sério para mim.
Organları suyu atamadan iflas edebilir.
Os órgãos dela podem falhar antes disso.
Yani yoksuluz, çulsuzuz, iflas ettik.
Quero dizer esgotados, desamparados, insolventes.
Garcia'dan hedef bölgede son 1 yılda... iflas eden, işini kaybeden ya da haciz gelen... 25-45 yaş arası erkeklerin... listesini istedim.
Pus a Garcia a procurar registos de alguém na zona que no último ano tenha sido despromovida, aberto falência, ou esteja desempregada e filtrei-os para homens entre os 25 e os 45.
- Ama annesinin akciğerleri iflas etmişti.
- Mas a mãe tinha um pulmão colapsado. - Não, não, não era com esse rapaz.
Çok hızlı bir şekilde iflas etti.
Foi-se abaixo muito depressa.
İflas ilanları, nikâh duyuruları, yatak satışları, toptan fabrika satış mağazası, tampon reklamları, kullanılmış arabalar.
Falências, anúncios de casamento, ofertas de colchões, vendas pelo maior, anúncios de tampões, carros usados.
Sanırım... İflas?
Suponho que... falência?
İflas etmedik.
Não vamos à falência.
Bankalar neredeyse iflas etmiş olacak.
Na prática, os sistemas bancários acabarão por chegar ao fim.
Şirketi iflas etti.
Podemos ter encontrado o sítio onde Mr.
- Altı iflas davası ve iki imar uyuşmazlığı davam vardı.
- Acabei de julgar seis falências e duas disputas por casa.