Ilân tradutor Português
194 parallel translation
Bir konservatuvarda olmalıydık senin üzerinde beyaz bir cüppe, elinde de kırmızı bir gül olmalıydı ve uzakta keman sesi duyulurken ben sana bir palmiyenin arkasında aşkımı ilân etmeliydim.
Deveria ser num conservatório, você de branco, com uma rosa vermelha na mão... e um violino a tocar ao fundo, e eu deveria fazer amor com você sob uma palmeira.
Ziyaret ilân edildi ; yapılacak demektir.
Ela também conquistou os húngaros com o seu encanto.
İşimize dönmemiz gerektiğini söyleyen bir el ilânı gördüm.
Vi uma circular a dizer que devíamos voltar ao trabalho. Mas isto é mentira.
Arabanızda adamlarım Paris'te isyan başlatılmasına yol açan bir ilân buldu.
Os meus guardas descobriram um manifesto no vosso carro destinado a provocar uma revolta em Paris.
Arabadaki el ilânı eski bir ilândı.
A circular no carro era um manifesto que tinha sido revogado.
Uçma kursu ilânınızı gördüm. Başvuruda bulunacaktım.
Vi o seu anúncio sobre lições de voo e gostava de me inscrever.
Uçma kursu ilânınızı gördüm, başvuruda bulunacaktım.
Vi o vosso anúncio e gostava de me inscrever.
Uçma kursu ilânınızı gördüm, randevu alacaktım.
Vi o anúncio sobre aulas de voo e gostava de marcar uma entrevista.
Ceset bulunmaksızın yasal olarak ölüm ilân edilebilir.
Um homem pode ser declarado morto sem um corpo de delito.
Yapmamız gereken ilk şeyin aynı anda tüm başkentlerde ortak bir bildiri yayınlanması elimizdeki bilginin ilân edilmesi işlenen suçun korkunçluğunun ifade edilmesi ve olanca nefretle kınanması olduğuna karar verdik.
E decidimos que uma das medidas a tomar era fazer uma declaração conjunta em cada uma das nossas capitais, ao mesmo tempo, divulgando as informações que tínhamos e a extensão do horror que estava a ser perpetrado.
Gazetenin ekini gördüğümde neredeyse yuvarlanıp düşecektim. İmparatorun ABD ve İngiltere'ye savaş ilân ettiğini yazıyordu.
Quase caí para o lado quando vi nas manchetes que o Imperador havia declarado guerra à América e à Grã-Bretanha.
Ardından politik şahitliğinin ikinci bölümünde yeni hükûmeti ilân etti.
e anunciou, na segunda parte da história... do testamento político, anunciou um novo governo.
10 Mayıs 1940'ta Almanlar, savaş ilân etmeksizin tarafsız Hollanda'ya saldırdı.
A 10 de Maio de 1940, sem declaração de guerra, a Alemanha atacou a Holanda neutra.
6 Ağustos'ta yani Ruslar Japonya'ya saldıracağını ilân etmeden iki gün önce Enola Gay, 2.400 kilometrelik yolculuğu için havalandı.
A 6 de Agosto, dois dias antes de os russos dizerem que iam atacar o Japão, o Enola Gay descolou para a sua viagem de 2400 km.
Önceki gece Moskova'da Molotov sonunda Japon elçisini kabûl etmiş ve ona açık açık, Rusya'nın Japonya'ya harp ilân etmek üzere olduğunu söylemişti.
Na noite anterior, em Moscovo, Molotov recebera finalmente o embaixador japonês e disse-lhe que a Rússia ia declarar guerra ao Japão.
Mahkemenin ikinci amacı yani bizim beklentimiz uluslararası hukukun gelecekteki kurallarını koyarak sadece savaşa sebep olmayı hukuksuz ilân etmek değil ancak ilk defa olarak, devlet adamlarını yani ülkelerini savaşa sokan kişileri bireysel olarak bu durumdan sorumlu tutmaktı.
O segundo motivo do julgamento era a esperança de se estabelecer as leis do direito internacional, não só por se tornar ilegal o desencadeamento da guerra, mas, pela primeira vez, responsabilizar pessoalmente o líder nacional que os havia conduzido à guerra.
Ben de sizi karı koca ilân ediyorum.
Declaro-vos marido e mulher.
Haftasonu tatilcilerine acilen en yakındaki polis merkezi yada askeri üsse haber vermeleri emredildi. Sivil savunma yetkilileri acil durum ilân etti.
Os veranistas do fim de semana têm... ordens para se apresentar... imediatamente a esquadra da polícia... mais próxima ou... instalação militar.
Acil durum ilân etmişler.
Algo grave, tem... acontecido na cidade.
Devletinizi ilân etmeyin.
Não proclamem o vosso Estado.
Şayet Bay Ben-Gurion'un benimle barış anlaşması yaptığı açıklansaydı bir kahraman ilân edilirdi.
Se o Sr. Ben-Gurion anunciasse que tinha feito paz comigo... seria aclamado como um herói.
Böylelikle İsrail adı altında bir Yahudi devletinin kurulduğunu ilân ediyoruz.
Deste modo proclamamos... a criação do Estado Judaico... que se chamará Israel.
Ancak bizler çok ciddi bir tehlikenin altında olduğumuz için bazı dostlarımız bağımsızlığımızı ilân etmememizi öneriyordu.
Mas para nós, havia um tal perigo mortal... que alguns dos nossos amigos nos aconselharam a não proclamar a independência.
Bu hakkımız nedeniyle ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun çözüm önerisi üzerine Filistin'de İsrail adı altında bir Yahudi devletinin kurulduğunu ilân ediyoruz.
Em virtude deste direito... e da resolução da Assembleia Geral das Nações Unidas... Deste modo proclamamos... a criação do Estado Judaico na Palestina... que se chamará, Israel.
İçgüdülerim seferberlik ilân et diyor. Ama milyonlara mal olacağı da bir gerçek. Bir de kötürüm kalmış sanayimiz, zorunlu hizmetleri de düşünürsek içgüdülerimin peşinde gitmem çok zor oluyor.
O meu instinto diz-me para mobilizar, mas os factos são de que isso custaria milhões... e só iria lesar a indústria, os negócios, os serviços essenciais, portanto como posso seguir o meu instinto?
Kabineyi de herkesi de hiçe sayıp bir gün önceden seferberlik ilân etmeliydim.
Eu devia ter indeferido a decisão do Governo e dos outros e mobilizado ontem.
Tam da düşmanı alt etmişken neden ateşkes ilân ettiğinizi öğrenmek bizim de hakkımız.
Temos o direito de perguntar, precisamente quando o inimigo estava a recuar, porque concordou você com um cessar-fogo?
İhtiyar bir kadın olarak tek isteğim sizlerle bizim aramızdaki barışın ilân edileceği günü görmektir.
Como uma'velha Senhora'... a minha grande esperança é viver para ver o dia da paz... entre si e nós.
Ben ilân için geldim.
Pois não.
On günlük bir tatille.. .. kır yaşamına ilân-ı aşk etmem utanç verici geliyordu.
Declarar o meu amor pela vida no campo apenas passados dez dias, envergonhou-me um pouco.
- Sevgisini ilân ettiğini duydum.
Ouvi-o protestar o amor que lhe tem.
Ya karşıma çık ya da senin bir korkak olduğunu ilân ederim.
Aceita ou proclamarei a tua cobardia.
Ya yakında davetime yanıt verir, ya da onu korkak ilân ederim.
Ou ele me dá notícias em breve ou acuso-o de ser cobarde.
Gazetedeki ilân yanımda.
trouxe o anúncio do jornal.
Seni, Stormhold Kralı Tristan olarak ilân ediyorum.
Eu o corou-o Rei Tristan, de Stormhold.
Sizi karı koca ilân ediyorum.
Declaro-vos marido e mulher.
Yattığımızı ilân etmen gerekiyordu.
Fizeste o teu dever cívico e anunciaste que dormimos juntos?
Huzurevine ilân astım.
Pus letreiros no Lar.
Genelde hastaneye ilân asmıyorum.
Não costumo pôr anúncios no hospital.
- Nereye ilân astın?
- Onde fizeste publicidade?
Bana verilen yetkiye dayanarak sizi karı koca ilân ediyorum.
Pelo poder que me foi investido, declaro-vos marido e mulher.
Henüz ölüm saatini ilân etmeye hazır değilim.
- Ainda não declarei a morte.
- Ölüm saatini mi ilân ediyorsunuz?
- Declara a morte?
Peki. Kalbi durduktan iki dakika sonra ölüm saatini ilân edeceğim ve organları almaya başlayacağız.
Depois de dois minutos de parada declaro a morte e iniciamos as extrações.
Ben de konfederasyon adına zafer ilân etmiş bulunuyorum.
Declaro solenemente a vitória em nome da Confederação!
Son olarak, hükümet geri döşüm yapmayı suç ilân etti.
"Ezak gusuri galoneth, maledictu nosferamus en principi..." A administração declarou que reciclar é um crime.
Son ilânında da aynı şey yazıyordu.
- Ainda és agente? - Sim.
"... sıkıyönetim durumu ilân etti.
Declararam... estado de lei marcial.
Kendimi fitil tenekesi ilân ediyorum Springfield'ın 200. yıldönümü için tıkır tıkır, fıkır fıkır bir gün olsun! Batırdın-matırdın, Flanders.
És uma porca-trulirú-ria, Flanders.
Oğlum mahkemeye gidip ehliyetsiz olduğumu ilân etti.
O meu filho declarou-me incompetente.
İlân asmalı ve sahibi çıkana dek iki hafta beklemelisiniz.
A lei diz que têm de colocar cartazes e esperar que alguém o reclame.