Iman tradutor Português
564 parallel translation
" Ve İsa ona'Eğer iman edersen Tanrı'nın yüceliğini göreceksin,'dedi.
" E Ele disse-lhe :'Se tiveres fé, verás a glória de Deus'
İnsanlarımızın evlerinin üstünden yükselir, güçlü muhafızlar gibi Hristiyanların yenilmez imanını canlı tutar.
Eles encimam as casas do nosso povo como guardiães poderosos, mantendo viva a fé cristã invencível...
Kalplerimizi onun imanıyla açarsak bizi teselli eder.
Se Lhe abrirmos os corações, em fé Ela conforta-nos.
Aşırı inanç ve imanın çok erken benimsendiğini anlamak için yetişkinlerin hayatını incelemek yeterlidir. Özellikle evlilik hayatını. Gençler büyüklerin sorunlar dünyasına ilk defa girerlerken, genç olmanın verdiği heyecanı...
... pela prematura adopção duma extrema crença e fé, é correcto compreender isto e olhar para as responsabilidades da vida adulta, particularmente, o estado de casado, quando emergem duma vida protegida para... um mundo de problemas de adultos pela primeira vez.
Son arzusu, senin de cenaze törenine katıIman ve sonra halkının yanına güven içinde dönebilirsin.
Seu último desejo foi que você assista ao seu funeral. E que voltasse para o seu povo a salvo.
Unutma, zaman ve iman en iyi ilaçtır.
O tempo e a fé são bons remédios.
Benim ağabeyim ölmüş, siz bana zaman ve iman diyorsunuz.
Padre, o meu irmão está morto e fala-me de tempo e fé.
Şey, böylesine bir imanın dikkate alınmamasını talep etmek zorundayım.
Bem, entendo que é uma implicação a ser considerada.
Yaşlı şehre hakim iki şeyden biri olan Antonia Kalesi Roma iktidarının merkezi büyük altın tapınak ise yok edilemez bir imanın dış görüntüsüydü.
A velha cidade era dominada pela fortaleza de Antónia, símbolo do poder romano. E pelo grande templo dourado, afirmando uma fé imperecível.
Yahuda, Nasıralı ısa'yı görürlerse, anlayacaklar ki hayat sonsuzdur ve imanın varsa ölüm korkulacak birşey değildir.
Judá, se elas vissem Jesus de Nazaré saberiam que a vida é eterna e a morte não é de temer, quando se tem fé.
İsa dedi ki : "Bana inanan bana değil,..." "... beni gönderene iman etmiş olur. "
O Senhor disse "Quem crê em mim, crê, não em mim, mas naquele que me enviou."
Tomas... Senin imanına asla inanmadım.
Tomas... eu nunca acreditei na sua fé.
Ve benim için senin imanın belirsiz ve nevrotikti. Kimi yönlerden zalimce aşırı hislerle dolu ve ilkelceydi.
Para mim sua fé é obscura e neurótica... de certa forma cruelmente esgotada de emoção, primitiva.
Şimdi, burada kilisenin sosyal bir davetine katıImanın bence bir sakıncası olmaz.
Até que eu gostaria de receber um convite para esta reunião social.
Ey imanı kıt adam, neden şüpheye düştün?
Senhor, salva-me! Homem de pouca fé, por que duvidaste?
Ama kim bana iman eden şu küçüklerden birini günaha düşürürse boynuna iri bir değirmen taşı asılıp denizin dibine atılması kendisi için daha iyidir.
Mas, se alguém cair em pecado... com um destes pequenos que creem em mim... melhor fora que lhe atassem ao pescoço... à mós de um moinho e o lançassem no fundo do mar.
Eğer çocuğu bulursanız, bana da haber gönderin... ki böylece ben de ona iman edebileyim.
Se encontrardes essa criança, avisai-me... para que também possa adorá-lo.
Bana iman edersen,
Posso dá-los a ti.
Daha denemedin ki. Çünkü imanın, bacaklarından daha zayıf.
Não tentaste... porque tua fé é mais fraca que tuas pernas.
Ben Tanrı'ya ibadet ederim ve imanım kuvvetlidir.
Adoro a Deus, e minha fé é forte.
Bana gelen asla acıkmaz. Bana iman eden hiçbir zaman susamaz.
Aquele que vier até mim não terá fome... e o que crer em mim nunca terá sede.
Eğer Babamın yaptıklarını yapamıyorsam, bana iman etmeyin.
Se não sou como meu pai... não me acrediteis.
Ama yapıyorsam yaptıklarıma iman edin ki, Babamın bende, benim de Babamda olduğunu anlayasınız.
Mas, se sou, aceitai a evidência de meus atos... para que saibais que o pai está em mim... e eu nele.
Bana iman eden kişi, ölse de, yaşayacaktır.
Aquele que crê em mim... ainda que morto... todavia viverá.
Yaşayan ve bana iman edenler, asla ölmeyecektir.
E quem viver e crer em mim... jamais morrerá.
Dünyaya ışık olarak geldim. Bana iman eden kimse karanlık içinde yaşamayacak.
Vim como uma luz para o mundo... e nenhum homem que crer em mim seguirá nas trevas.
Işığınız varken, ışığa iman edin ki, ışığın oğulları olasınız.
Enquanto tiverdes a luz... colocai vossa fé na luz... para vos tornardes filhos da luz.
Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki biricik Oğlu'nu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiç biri mahvolmasın hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.
Pois Deus amou tanto o mundo... que Ele enviou seu único filho... e aquele que nele crer... não perecerá... mas terá a vida eterna.
Salt iman size anlamsız gelebilir.
Poderemos desprezar a simples fé.
Ama salt iman nedir? Tedavidir.
Mas o que é a simples fé se não a cura?
- Mıknatıs düğmesinden çek.
- A minha mão? - Fora do botão do iman.
Habeş adama, diyakozun Filip'e eliyle iman ve şan ihsan ettin ki o arabasında oturmuş kutsal kitabı okuyordu.
E assim como concedeste aos Etíopes fé e graça através do nosso diácono Filipe, sentado na sua quadriga a ler as Sagradas Escrituras, mostra o caminho da salvação aos teus servos, para que, com a tua graça e sempre dispostos a fazerem boas acções,
Tanrı'ya iman dışında hiçbir şey...
Nada! Excepto a fé em Deus.
Buna inanmalı ve iman etmelisin... Aksi takdirde ölümsüz ruhunu cehennemin derinliklerine savuracaksın.
Devia ter fé e acreditar, ou vai levar a alma para o túmulo.
Kıyıya ayak bastığımızda kutsal ruh gerçek iman sahiplerine dokunacak, -
Não está no espírito. Outros não necessitam. - Como é isso?
Eğer gerçek iman sahibi değillerse, Jonas Petter.
- Jesus morreu por meus pecados.
Kutsal Kitaba imanım tam.
Tenho fé na Bíblia.
- İman etmelisin.
- Tens de ter fé.
İmanımızı Tanrı'ya yöneltmeliyiz.
Temos que confiar em Deus.
İmanımı inanılmaz ve özel bir Baba-Tanrı figürüne adadım.
Tinha fé numa imagem improvável e particular de um deus paterno.
İmanınız olur da kuşku duymazsanız, daha fazlası da gerçekleşir.
Em verdade vos declaro, que se tiverdes e não hesitardes... não só fareis o que foi feito a esta figueira... mas ainda se disserdes a esta montanha :
İman edin ki, haliniz vaktiniz yerinde olsun.
Tem fé, e o bem se fará.
İman edesiniz diye, orada bulunmadığıma sizin adınıza seviniyorum.
Estou feliz, pelo teu bem, por não estares lá... para que possas crer.
İman edin, umut edin, sevin. Bu üçünden ayrılmayın.
Fé, esperança e amor, permanecem... estes três.
Bana kehanet hediye edilmiş olsa ve tüm gizemleri ve bilgiyi anlasam ve dağları hareket ettirebilecek imanım olsa da ve merhametsizsem o zaman ben bir hiçim.
"e conhecesse todos os mistérios" e toda a ciência, "e ainda que tivesse toda a fé, de maneira" tal que transportasse os montes, " e não tivesse caridade, nada seria.
Bu sayede Papa Hazretleri Krala "İmanın Savunucusu" unvanını verdi.
Pelo que foi nomeado "Defensor da Fé" por Sua Santidade, o Papa.
İman edenlere felah yolunu göster ki inayetinle hayırlı işler yapsınlar ve bu dünyada geçirdikleri hayatın tüm zorluklarından sonra, peygamberimiz Hazreti İsa'nın yardımıyla ebedi saadete ulaşsınlar.
possam, após todas as provações da sua peregrinação e vida na Terra, alcançar as alegrias eternas através de Cristo nosso Senhor. Ámen.
- İman şifacıları.
- Santeiros.
İman şövalyeliktir.
A religião é a cavalaria errante.
İmanının gücüyle, Belding Birader.
Ela tem a força da fé, irmão Belding.
İmanının gücüyle.
A força da fé.