Kalın tradutor Português
24,943 parallel translation
Hoşça kalın. Hoşça kalın.
Adeus.
Bugün bu imparatorluğun kalıntılarında yaşayan köylüler Supay'ın geri dönüp, aralarında dolaştığına inanıyorlar.
Hoje em dia, os aldeões que vivem entre as ruínas daquele império acreditam que Supay regressou para viver entre eles.
Burada kalın.
Fiquem aqui.
Beklemede kalın.
Aguarde.
İskoçların Mary'nin yakın arkadaşı Lady Lola ailesinin serbest kalınması karşılığında tutsağınız olmayı kabul etti.
A amiga mais próxima de Maria da Escócia, Lady Lola, concordou ser vossa refém em troca da libertação da família.
Tetikte kalın.
Fiquem atentos.
Test için beklemede kalın.
Aguarde o teste.
Bu duvarların ardında ülkenin yas tuttuğunun ve tasarrufa gitmek zorunda kalındığının farkındayım. Ama ne yapacaksınız?
Eu entendo que, além desses muros, o país lamenta, sofre sob um programa de austeridade e racionamento, mas o que fazer?
- Hatta kalın.
- Aguarde.
Biz halledeceğiz, siz burada kalın.
Vocês fiquem aqui.
- İçerde kalın lütfen.
- Afaste-se, por favor.
Ateşin yanında kalın.
Fica junto ao fogo.
Araçta kalın hanımefendi..
Fique no veiculo, menina.
Boynu çok kalın veya kolları fazla uzun yaparsanız söyleyebilirim.
Se fez o pescoço muito grosso ou os braços muito longos, posso dizer.
Kalıntılar bozulmuş, hepsini tek tek inceleyip ölüm sebebi bulacak vaktim olmadığından size inanıp boğulduklarını düşüneceğim.
Bem, os restos mortais estão todos deteriorados, portanto sem horas para examinar cada um, não consigo determinar a causa da morte, portanto vou acreditar quando me dizem que se afogaram.
Kalın lütfen.
Por favor, fique.
Ev sahibimiz duvarların kalın olduğunu ve istediğimiz kadar gürültü çıkarabileceğimizi söylemişti. Evet.
O senhorio disse que podíamos fazer o barulho que quiséssemos.
Kalıntılarını bulduk.
Encontrámos resíduos no seu equipamento.
Tamam, hoşça kalın çocuklar.
Cumprimentos à família, está bem?
Tişörtünü sınırlarına kadar gerdiren kalın kasları var.
Ele tem uns bíceps grossos que alargam o limite da manga da T-shirt dele.
Pekala, hoşça kalın.
Está bem. Adeus.
Hoşça kalın millet!
Au revoir, pessoal!
Sağlıcakla kalın.
- Foi um prazer. Fiquem bem.
BİLGİSAYAR BİLİMCİSİ... bulunduğu telefon dizinin bir kopyası halen bende duruyor. Şu kalınlıktaydı ve herkesin adı, adresi ve telefon numarasını içeriyordu.
CIENTISTA INFORMÁTICO... de todas as pessoas que estavam na Internet, e tinha esta espessura, tinha o nome, a morada e o número de telefone de todas as pessoas.
Penny, Eliot, ikinizde uzunsunuz eğilin ve bana yakın kalın tamam mı?
- Penny e Eliot, são os dois altos. Têm de se baixar e ficar junto a mim.
Hoşça kalın.
Adeus.
Teşekkürler, iyi günler, hoşça kalın.
Obrigado. Tenha um bom dia. Adeus.
Sen burada kalıp kim savunmasız onu bulmalısın.
Tu ficas aqui para descobrir quem neste sitio é vulnerável.
Hemen sokağın karşısında kalıyor.
Fica no outro lado da rua.
- Geride kalın.
- Para trás.
Sözüne sadık kalır mısın?
No verdadeiro sentido da palavra?
- Teşekkürler. Hatta kalır mısınız?
Pode aguardar?
Sen burada kalıp sarayı korumak zorundasın.
Você terá que ficar aqui e vigiar o palácio.
Takımımın yapacaklarını davranış kalıplarına ve aile geçmişlerine göre tahmin edebilmeliyim.
Tenho de saber o que vai fazer a minha equipa com base nos padrões comportamentais e histórico familiar.
- Ama mecbur kalırsanız yaparsınız, değil mi?
Mas fazem-no, se for preciso, certo?
Bunun tek sebebi, otobüs yolcularının tekrarlayan hareket kalıplarıydı.
Só porque havia padrões repetitivos do movimento dos passageiros.
Aureole'la ilgili rakamları iletmemi söylemiştin. Ama sayılar konusunda disleksim var. Geniş alın gibi kalıtsal bir özellik.
Você me pediu para pensar em números sobre o Aureole, apesar de eu ter dislexia numérica, e receio que seja de família, como a testa grande.
Nina'ya yardım edersem bizimle kalır mısın?
Então, se eu ajudar a Nina, irás ficar connosco?
Gücünü toplayana dek yanında kalırım ama burayı bir daha kullanmayın.
Vou ficar aqui até ele estar mais forte. Mas vocês deviam parar de usar este lugar depois disso.
Savaştan sonra adada kalıyor ve Tamuro adını kullanıyor.
Agora... o Musaka, ainda a utilizar o nome "Tamuro", ficou na ilha mesmo depois do término da guerra.
- Evet, vejateryen kalıp kalmadığını bilemedim.
Não sabia se ainda eras vegetariana.
Kızın DNA'sı kalıtsal olarak Richard Davenport'unkine uyuyor.
O ADN da rapariga mostra que é familiar do Richard Davenport.
Göğüslerim serin yere değecek şekilde kabardı. Uçağın kontrol paneli plastik kalıp halindeydi.
Os meus seios erguidos contra o plástico frio e moldado dos instrumentos do avião.
İnsanlar bir eşelemeye başladı mı çıkan pisliğe şaşırır kalırsın.
Quando se começa a procurar, pode-se ficar admirado com os podres que se encontram.
Bu sebeple arkadaşların sürekli geç saatlere kadar çalışıyor sinemaya gizlice gidiyor ya da nörobiyoloji konferansı bittikten sonra 3 gün daha kalıyor.
É por isso os teus amigos são conhecidos por trabalharem até tarde, ou irem ao cinema escondidos, ou ficarem numa conferência de neurobiologia, três dias depois de ela ter acabado.
Pekâlâ, Flynn'le ben gidip bu temizlikçiyle konuşacağız. Siz de burada kalıp, şu "ruhlar" hakkında ne öğrenebiliyorsunuz bir bakın.
O Flynn eu vamos falar com o empregado, vocês ficam aqui e tentem saber alguma coisa dos tais espíritos.
Hepsi çok korkmuştu. Sessiz kalırlarsa tacizlerin son bulacağını umuyorlardı.
Estavam todos demasiado aterrorizados, a pensar que se ficassem quietos, a vergonha desapareceria.
"Hoşça kalın."
Adeus!
İnsanlar korunmak için para vermek zorunda kalıyorsa belki de kendinizi suçlamalısınız.
Se as pessoas pagam por protecção, a culpa talvez seja vossa.
Bu yüzden Denise'e mesaj attım çünkü hayatının her alanında kalıcı bir yerim olsun istiyorum.
Foi por causa disso... que eu mandei a mensagem à Denise. Porque eu quero fazer parte da tua vida, todas as partes da tua vida.
Bırak onu. Yoksa onunla sahip olduğun bütün güzel şeyleri abin için feda etmek zorunda kalırsın.
Deixa-a, ou passa a eternidade a sacrificar tudo de bom que tens com ela pelo teu irmão.