Klas tradutor Português
1,062 parallel translation
Karısına ne olduğunu bırakalım Profesör açıklasın.
O Professor Crater explicará onde está a mulher.
Klas insanlar gelirdi, bir gece, Paulette Goddard geldi ve bana...
Os clientes tinham muita classe. Uma noite, Paulette Goddard chegou perto e pediu-me...
Klas bir ev, değil mi?
Sutil, não é?
Tamamen klas, golf, banyolar, söz vermeler... birkaç yüz... yü... yü... yüzme.
Só classe, golfe, casas de banho, compromissos, umas cen... cavalos.
Klas, değil mi?
Tem classe, não tem?
- Fazla mı klas? - Ne için?
- Demasiada classe.
Klas.
Classe.
Ne para, ne istikbal, ne klasın var.
Não tens futuro, dinheiro ou estilo.
Ben artık klası olmayan erkeklerle çıkmıyorum.
E eu já não saio com tipos sem estilo.
Biz çinliler klasız ama!
Mas nós os chineses temos estilo.
Çok klas kişilerle çalışıyorum.
- Só café? No lugar onde trabalho, as pessoas são muito diferentes.
Hem gençsin, hem klasın yok, hem de hareketlerine çeki düzen vermelisin.
É jovem demais, não tem classe, e só tem titica na cabeça!
Kalig'e söyle ben gelmeden patates fidelerindeki böcekleri ayıklasın.
Se vir o Kaling nas árvores, esconda-o antes que eu volte.
Bir subay, bu uygunsuz heriflere tam da ihtiyacı olanı verecek. Klas bir dokunuş. Kimmiş efendim?
Um oficial vem dar a este grupo aquilo que precisam, um toque de classe.
Diğerini dene. Diğeri çok klas bir şey.
Abre o próximo e verás que tem muita classe.
Hiçbirimiz senin klasında değiliz.
Embora nenhum de nós chegue aos teus calcanhares.
Klas diye ben buna derim.
Aquilo é que eu chamo classe.
- Senin çok klas olduğunu söyledi.
- Disse que tens classe à brava.
Pekala, biriniz bana neler olduğunu açıklasın ve... diğerleri çenesini kapasın.
Bem, um de vocês diz-me o que se passa e os outros calam-se. Por favor.
Fakat süvariler biraz olsun daha klas sayılır.
Agora a Brigada Ligeira, aquilo até tem classe.
- Kalite satın alınır, klas satın alınmaz.
A classe não se compra.
İşte, klas dediğim budur benim
Isso é que é ter classe
Galiba T-Birds artık klas sayılmıyor.
Pelos vistos, os T-Birds já não são os melhores.
- Klas! - Bu biziz.
- Pouco luxo.
Hiç klas değil.
Que falta de classe.
Hiç klas değil.
Falta de classe.
O benden daha klas.
Ele tinha muita classe.
Küvette ölmek, klas bir davranış.
Chamas classe, o número da banheira? !
- Klasım.
- Classe.
Klas adamsın Callahan.
Isso é que é classe, Callahan.
Çok klas.
Autêntica classe.
Fazla klas. Seks için kötü.
Tem demasiado estilo, o que é mau para o sexo.
Pete bile böyle lanet klas bir kampanya yapabilmeli!
Julgo que até o nosso Pete será capaz de vender uma carrada com uma campanha com tanta classe!
Kendine klas arkadaşlar seçmişsin, Freddy.
Arranjas uns tipos mesmo porreiros para amigos, Freddy.
Klası olan kızlara bayılırım.
Que bom. Adoro mulheres com classe.
Bu şehirde de hiç klas yok.
Esta cidade não tem classe.
Resmim en klas dergilerin kapağında!
Sabe que sou capa das revistas de moda?
Çok klas bir dilek.
É um desejo com classe.
Klas bir yer.
Era um bom lugar com muito estilo.
Yaşlandıkça her şey karmaşıklaşıyor.
Quando se envelhece tudo é mais complicado.
Bu grup her gün kalabalıklaşıyor.
Este grupo está a ficar cada vez maior.
Kütle büyüdükçe, yerel çekim kuvvetide artar. Kütle büyüdükçe uzay çarpıklaşır... büzülür ya da eğrilir.
Quanto maior for a massa local, mais intensa será a gravidade local, e mais intensa a distorção, ou cova, ou curvatura do espaço.
Her gün daha da kalabalıklaşıyor değil mi?
Cada vez há mais gente, não é?
Gittikçe kalabalıklaşıyorlar.
Estão a ser muitos. Demasiados.
Buraya her geldiğimizde daha da kalabalıklaşıyor.
cada vez que cá vimos, estão cá mais pessoas.
Düşman kuvvetleri karşı koyulamayacak kadar kalabalıklaşıyor.
As forças blindadas inimigas estão entrando em grandes quantidades.
Görüş bulanıklaşıyor, gücüm iki gizemli, adamantin ok. Babamın evinden dokumacıları duyuyorum, uzak gök gürültüsü soluyor. Sert kasların dokuları zayıflıyor pulluktaki kırlaşmış öküz gibi ve artık gece düştüğünde arkamda iki kanat ışıldamıyor.
Obscurece-se a vista, a minha força são dois ocultos dardos adamantinos, confunde-se o ouvido pelo trovão longínquo da casa paterna que respira, dos músculos duros e dos gânglios que enfraquecem como boi velho ao arar e quando é noite já não resplandecem duas asas nos meus ombros.
- Dışarısı kalabalıklaşıyor.
- Está a ficar complicado por estas bandas.
Olamaz, bulanıklaşıyor.
Oh, não, está a enevoar.
Kasaba genelinde bu canavarın insanları koruduğu düşünülüyor. Hapis de giderek kalabalıklaşıyor.
Na cidade existe a sensação de que o monstro está aqui para proteger o povo e as prisões estão transbordando.
Demek istediğim, Jack, bu iş gitgide bulanıklaşıyor.
Jack, isto está a ficar confuso.