Lia tradutor Português
600 parallel translation
- Sana kim okuyacaktı?
- Quem é que te lia a carta?
Yakın arkadaşı, tercüman Hindrick Stick, önceden hazırlanmış nutku okudu.
O intérprete inglês, Hyndrich Stick, seu tradutor, lia um texto preparado.
Tom Amca'yı Arjantin'de okudum.
Eu lia Uncletown na Argentina.
Ona makalelerimi okurdum.
Eu lia-lhe os meus artigos.
Küçük bir kızken çok kitap okurdum.
Quando era pequena, lia muito.
Ben yedi yaşında iken İncil okuyabiliyordum.
Eu já lia a Bíblia aos 7 anos.
Ona bestelerimi çalardım. O da bana şiirlerini okurdu.
Eu tocava-lhe as minhas músicas, ele lia-me os seus poemas.
Benim yazıldığı gibi okumadığım imasında mı bulunuldu?
Insinuando que eu não as lia como foram escritas?
.. bir hareketi, birşeyi okuması.
De um gesto, da forma como lia,
- Sana nasıl da kitap okuduğumu hatırlıyor musun?
- Lembras-te de quando te lia?
Gözlüğünün arkasından, okuduğumu beğenmemi istemeyerek veya kendi gururlu havasıyla beğenmem için yalvararak, beni izleyen gözlerini hissediyordum.
Sentia os olhos dela cravados em mim por detrás dos óculos escuros, desafiando-me a não gostar do que lia ou talvez implorando-me, à sua maneira orgulhosa, que gostasse.
Sevgili annem bazen bana içinden hikayeler okurdu.
Ninguém lia histórias para mim.
Hipnoz konusuyla ilgilenmeye başladığını biliyordum ama ne zamandan beri, insanların beynini okur oldun?
Eu sabia que tinha estudado hipnose, mas não sabia que lia pensamentos.
Majesteleri, İncil'i okurken Musa ile ilgili ilginç bir yorumda bulundu.
Sua Majestade emitiu uma interessante opinião sobre Moisés quando lia a Bíblia.
Akşam yemeğinden sonra orada otururduk ve sende bana kitaplar okurdun.
Nos tivéssemos sentado aí depois do jantar, enquanto lia um livro.
Peki, küçükken dadın sana yatmadan önce ne okurdu?
E quando era pequeno, o que sua ama lia para você na cama?
Ve her gün, saat gibi, bir çayhanede öğle yemeğini yer ve yine orada en iyi İngiliz yazarların Tauchnitz baskısı ciltlerinden birini sürekli okurdu.
E todos os dias, como um relógio, ela almoçava frugalmente numa casa de chá onde lia constantemente livros de bolso dos melhores autores ingleses.
- Annen sana okur muydu?
- A tua mãe lia-ta?
İngilizce dua kitabında şu cümlenin geçmesi rastlantısal değildir.
Não é por acaso que no livro de orações inglês se lia esta frase :
Bu mektubu okuyunca, kalbim hızla çarptı.
Enquanto lia aquela carta, o meu coração batia com muita força.
Fransız oda hizmetçilerinin güzelini tuttular. Yasak kitapları okuması için özel öğretmen tuttular.
Contratou criadas francesas lindíssimas, um preceptor que me lia livros proibidos em Boston.
Catherine Jules'u kendi odasına çıkardı. Jules "Hayır, hayır, hayır" diyordu ;
Enquanto o Jim lia um livro no rez-do chão, ela subiu com o Jules para o seu quarto.
Gazete okusam ne olacak, dünya yine kötüye gidiyor!
Quando lia os periódicos a vida estava tão mal como agora! Devo vêem, lhes dê umas papeletas a estes senhores!
- Babam okumadı.
- O meu pai não lia.
Bir vakitler kasvetli bir gece yarısı düşünürken yorgun, bitkin unutulmuş eski ilimlerin garip ve acayip kitap ciltleri üzerine ben -
Numa meia-noite agreste quando eu lia, lento e triste, vagos, curiosos tomos de ciências ancestrais,
Kanat Hücum Planı R olarak deşifre edilmiş.
Lia-se Ataque de Grupo Plano R.
- Ne kitabı okuyordun?
- Que livro lia?
Mektup bana garip geldi ve okudukça daha da garipleşti.
Achei engraçado. E quanto mais lia, mais engraçado achava.
Bakıcımız kafeste bir ara sanki düşüncelerimi okuyamıyor gibi oldu.
Na jaula, pareceu-me por um minuto que o guardião não me lia o pensamento.
Aslında tatlı bir müzik dinleyip şiir okuyarak,.. ... açık havada Pasifik kıyısında bir yerde yaşamam gerekiyordu.
Eu que fui feita para viver ao ar livre, numa praia, no Pacífico ouvir música suave enquanto lia poemas.
Aslında kocam annesinden kendisine her gün İncil okumasını istemiş.
Eu tinha uma. Meu marido disse que a mãe dele lia para ele... aquela Bíblia todo o santo dia.
Babam İncil'i çok fazla okurdu.
Quero dizer, o meu pai lia muito a Bíblia.
Yanımda oturan Yunus'un kitabını okuyordu.
O que estava ao meu lado lia o livro de Jonas.
Bunu okuduğumda, düşündüm de bu durum, muhtemelen kadının hatasıydı.
Eu pensei, enquanto lia que a culpa era provavelmente da mulher.
Okurken mı?
Enquanto lia?
İkinci yargılanma nedenim : "Kutsal Bakire'nin Yedi Mutluluğu" nu okumakta olan bir rahibe adayına, bu kitabı atmasını ve Papa'nın hayatı hakkında kitaplar okumasını söylememdi.
O segundo, por ter dito a um noviço, que lia as Sete Alegrias de Nossa Senhora, que deixasse esse livro, e que lesse antes, a vida dos Santos Padres.
Ben sadece onun için kartları okudum.
Apenas lhe lia as cartas.
Ben de burada fal bakanın Solitaire olduğunu sanırdım.
E eu a pensar que era a Solitaire que lia a sina.
Savaştan önce Biggles okuyan birinin yapacağı türden kahramanlık, anti kahramanlık ya da şövalyelik sorguları falan yoktu.
Não havia heroísmos, heróis cômicos ou cavalheirismo, como se lia antes da guerra de Biggles.
Lia Hua, kasabayı biliyor, eğer istersen sana yardım edebilir.
Lia Hua conhece bem a cidade e pode ajudar-te.
Teşekkür ederim, Lia Hua. Çok iyisin.
Obrigado, é muito gentil da sua parte.
Evinizdeki konukseverliğiniz için teşekkür ederim. Ve özellikle de sana teşekkür ederim, Lia Hua.
Obrigado pela vossa hospitalidade, e obrigado a si, Lia Hua.
Lia Hua... onu götürdüler.
Lia Hua... Eles levaram-na.
Kendi de söyledi, aşk romanları okuyormuş.
ele não lia "O Prisioneiro do Amor"
Hakkınızda çok şey okurdum.
Eu lia muito a seu respeito.
Geceleri, Danny kendi diliyle onların falına bakıyordu ben de çeviriyordum.
À noite, ele lia-lhes a sina numa língua só dele e eu traduzia.
Tercüme işi verilmeden önce haritacıydım.
Antes de ser pago para falar francês, eu lia mapas.
Okudukça onu daha fazla takdir etmeye başladım
Quanto mais lia, e começava a compreender, mais o admirava.
Geceleri bile okurdu.
Lia até mesmo à noite.
Lia Hua.
Lia Hua!
Senin mektuplarını da, uzun ve komik mektuplarını da ona ben okudum.
Eu lia as tuas cartas em voz alta.