Lidar tradutor Português
13,685 parallel translation
Az biraz fanilik derdinden muzdarip gibiyim.
Parece que estou a lidar com um pouco de... ponto de mortalidade.
Şimdi diğer herkesin yaptığı gibi git.
Agora terás que lidar com isso como todos nós.
Bununla hemen ilgilenmesi gerekecek.
Ele terá que ir lidar imediatamente com isto.
Az biraz fanilik derdinden muzdarip gibiyim.
Parece que estou a lidar com a mortalidade. Estou a sangrar.
Bir randevuyu bal gibi halledersin.
Consegues lidar com um encontro.
Bırak onu ben düşüneyim.
Deixa-me lidar com isso.
İlk başladığım zamanlarda bir mahkuma yardımcı olmanın en iyi yolunun onun günlük sorunlarıyla yüzleşmek olduğunu düşünmüştüm.
Quando comecei a trabalhar, achava que a melhor forma de ajudar um recluso era lidar com os seus problemas diários.
Eğer bunun üstesinden gelemezseniz yaptığımız şeyler için yapmanız gerekenlerle kesinlikle baş edemezsiniz.
Se não conseguirem, não conseguem lidar com o que temos de fazer.
Durumu Kurt, Green ve timleriyle idare edebilecek kapasitedeyim.
Consigo perfeitamente lidar com o Wolf, o Green e as suas equipas.
Belki sıradan bir araç hırsızlığı vakasıdır.
Talvez estejamos a lidar com um simples carjacking.
Che ile ilgili imzalar ve kısa zaman dilimi ideoloji odaklı seri katiller olduğunu gösteriyor.
As assinaturas relacionadas com o Che combinadas com um prazo estreito sugerem que estamos a lidar com pendor ideológico de assassinos em série.
Bu saçmalıkla tek başına uğraşmak zorunda değilsin.
Tens ferramentas para lidar com esta merda.
Şansınıza şu anki dostlarım istenmeyen ortaklarla çalışmaya karşı değil.
Felizmente para vocês, os meus colegas não se importam de lidar com parceiros indesejáveis.
Mercia'yla nasıl başa çıkacağımıza karar vermek için toplandık.
Estamos reunidos para decidirmos como lidar com Mercia.
Yani onunla başa çıkmanın yolu yok?
Então não há forma de lidar com ele?
Bırak da bununla ben ilgileneyim.
Voce precisa deixe-me lidar com isso.
Tanka dönmek için sadece bir saat vaktin var, bu yüzden bırak da Otto'yle ben ilgileneyim.
Voce precisa estar de volta no tanque em pouco mais de uma hora, então deixe-me lidar com Otto.
Bak, Ghost para aklama yerlerini kapadığına göre parayı aklamak için başka bir yol bulmamız gerekiyor.
Como o Ghost fechou as lavandarias, precisamos de outra maneira de lidar com o dinheiro.
Etraftaki dedikodulardan haberdar mıydınız, bilmiyorum ama ciddi kişisel sorunları olduğu ortaya çıktı.
Não sei se tinham conhecimento dos boatos, mas parece que ele estava a lidar com problemas pessoais graves.
Kobra ekibinin halledemeyeceği bir şey değil.
Nada com que a Equipa "Cobra" não consiga lidar, irmão.
Görünüşe göre kaçırmada deneyimli suçlularla karşı karşıyayız.
Parece que estamos a lidar com raptores experientes.
Çocuklarla uğraşması gereken sadece sen değilsin.
Não és o único que tem de lidar com crianças.
Geçmişte yaşanan şeyleri ikimizin de unutup gitmesi gerek.
Temos de lidar com o que aconteceu.
Tom Lea ile nasıl başa çıkacağımı biliyorum anne.
Eu sei como lidar com o Tom Lea, Mama.
Sahiplerle başa çıkamazsın özellikle Tom Lea gibisiyle.
Não se pode lidar com nenhum "Massa", especialmente um como o Tom Lea.
İçeride 11 tane polis dehşete düşmüş ölüme mahkum edildiğini düşünen 4000 kişiyi idare etmeye çalışıyor.
Tenho 11 polícias para lidar com 4000 pessoas assustadas que acham que foram condenadas à morte.
Bu sanki, destek ya da başa çıkmak gibi...
É tipo... é tipo uma muleta ou... ou uma forma de lidar com...
Böyle bir şeyle baş edebilir miyim bilmiyorum.
Não sei se consigo lidar com uma coisa assim.
Ama siz soru sorup gideceksiniz, ben kalıp polisle uğraşacağım.
Mas você vai fazer perguntas e vai-se embora enquanto eu tenho de ficar e lidar com a polícia.
Doğrusu, zamanında bakabileceğimizden çok daha fazla çocuğumuz vardı.
A verdade é que, tínhamos mais crianças do que aquelas com que conseguíamos lidar na época.
Sevilen bir kişinin kaybıyla tek başına başa çıkmak çok zor olabilir.
A perda de um ente querido é algo difícil de se lidar sozinha.
Bununla ve kendimizle nasıl baş edeceğimiz hayatta kalıp kalmayacağımızı belli edecek yani doğruyu mu istiyorsunuz?
A forma como vamos lidar com ele, e como lidamos connosco próprios vai determinar se sobrevivemos ou não, por isso, quer ouvir a verdade?
İçeride bu büyüklükte bir yemek dağıtımını, kontrol edecek kadar adamımız yok.
Não temos os homens nem os recursos lá dentro, para lidar com algo desta magnitude.
Ve sen de şuan, Atlanta'nın uğraşması gereken daha önemli işleri var diyorsun yani.
E, ainda assim, era de se pensar que Atlanta teria problemas mais importantes com que lidar.
Peki biz şuan neyle uğraşıyoruz?
E com o que é que temos estado a lidar, exactamente?
Beni daha sonra azarlayabilirsin, ama şimdi lütfen, öğrenmeme yardım et.
Pode lidar comigo disciplinarmente depois mas, por favor... ajude-me a descobrir.
Benim dengesiz hayatımın sorunlarıyla mücadele etmek zorunda değilsin.
Não devias... Não devias ter que lidar com as responsabilidades na minha vida louca.
Tabii ki efendim. Ama sizi uyarmak zorundayım, yine de Kilise ile baş etmeniz gerekiyor.
Com certeza, Majestade, mas devo adverti-la de que ainda terá de lidar com a Igreja.
Bununla uğraşmak zorundayız.
Precisamos de lidar com isso.
Her şeyi kendin halledebilirsin çünkü sen korkusuz ve bağımsızsın şefkatlisin, naziksin.
Podes lidar com qualquer coisa por conta própria porque és corajosa, independente, carinhosa e gentil.
Onlarla mücadele etmek zorundasınız ne kadar korkunç olurlarlsa olsunlar.
Tens de lidar com elas de cabeça erguida, não importa o quão assustadoras elas sejam.
Özel bir şekilde yaklaşılması gerekiyor.
Temos que lidar com ele de uma determinada forma.
- Bak, bana bunu söylüyorsan şu an başka yollar olmasını umut ediyorsun demek.
Ouve, se aqui estás a dizer-me isso, isso significa que esperas que haja outras formas de lidar com isto.
Her gün hayvanlarla uğraş et.
Passava o dia a lidar com animais.
Bununla yüzleşmemi sen sağladın.
Obrigaste-me a lidar com isto.
Çünkü her şeyi hatırlarsa bununla yaşayamayacağını biliyorum.
Se ela se lembrar, não vai conseguir lidar com ela.
Koca adam, gerçekle yüzleşebilir.
Ele é um homem e pode lidar com a verdade.
Bununla ortalık bir yerde ilgilenmeyecek.
Ele não vai querer lidar com isto em público.
Gerçekten zor zamanlar geçiriyor gibi.
Parece que ele está a lidar com algumas questões genuínas.
Dan'i Maze ile konuşmaya tek başına mı yolladın?
Mandaste o Dan lidar com a Maze sozinho?
İvme aldılar.
Tens de lidar agora! Têm ímpeto.