Lâkin tradutor Português
389 parallel translation
Lâkin kim olduğunu anımsayamıyorum.
Não me consigo lembrar quem. Rochas a caír, vamos.
Lâkin bu yazıtından ötürü nadide bir kalıntı.
Mas esta é um achado raro por causa da inscrição.
Şimdi ne denli âşık olduklarını biliyorum lâkin lafını etmedikleri zannındaydım.
Sei agora quão profundamente estavam enamorados. Mas tenha a idéia de que nunca falaram nisso.
Felemenkçeyi gayet iyi okuyabilirim lâkin bazı arkaik ifadelerde sıkıntı yaşıyorum. Senin anadilin olduğu için onları daha iyi anlamamı sağlayabileceğini düşündüm.
Eu leio holandês bastante bem... mas por vezes não entendo certas expressões arcaicas... uma vez que é a sua lingua materna poderia dar-me alguns esclarecimentos.
Lâkin sen Hollandalısın ve de antikalarıma epey ilgili gibiydin.
Mas você é holandês e parecer interessar-se pelas minhas antiguidades.
Eskiden bana gülümsediği güzellikle gülümsemiyordu artık bana. Lâkin yüzü hâlen duruyordu.
Ela já não me sorriria de maneira doce que me tinha sorrido... mas ainda assim continuava a ser a sua cara.
Lâkin sövüp saydığın Tanrıdır sarf ettiğin sözleri yargılayacak olan. Tıpkı benim suçunu yargıladığım gibi.
O Deus contra o qual blasfemaste julgará as tuas palavras... tal como eu julguei o teu delito.
Lâkin asla ölmeyen parçana, ölümsüz parçana ne olacak?
Amanhã morrerás. Mas a parte de ti que não morre, a parte imortal... que será dela?
Ölmeyi arzuladım lâkin ölüm beni reddetti.
Eu desejaria a morte, mas a morte ser-me-ia negada.
Rekorun bir hayli üzerindeydi lâkin dönüş turunda rüzgâr ona karşı olacaktı.
Ele estava bastante acima do seu record... mas na volta seguinte teria o vento contra ele.
Lâkin, altı ay sonra... Yine alelade bir günde...
Então, em outro dia comum, seis meses mais tarde...
Lâkin kanal, vaat edilen yere doğru atılan ilk adımdı.
Mas o canal era só o primeiro passo.
O pazar günü, birçok insan Tanrı'ya kavuştu lâkin kiliseye giderek değil.
Muitos homens tinham-se encontrado com o seu Deus nesse Domingo mas não na igreja.
Taşralı kadınlar için erkeklerin yanında yer almak alışılagelmiş bir şeydi. Lâkin şehirde yaşayanlar için savaş, tam bir değişim demekti.
As mulheres do campo já trabalhavam ao lado dos homens, mas para as mulheres citadinas, a guerra trouxe uma mudança total.
Lâkin kutsal vatan, artık doğrudan doğruya hedefteydi.
Contudo, a própria nação sagrada estava directamente ameaçada.
Lâkin sesler yükselmiş ve yoğunlaşmıştı.
Mas os altifalantes começaram a ficar cada vez mais altos.
Lâkin kardeşim, Amstel nehrinde bot kiralayıp dolaşmanın yasak olmadığını keşfetmişti.
Mas o meu irmão descobriu que podia alugar um barco e andar nele no Amstel.
Sanırım kamuoyu deniz piyadelerinin süpermen olduğunu düşünür. Lâkin sanmıyorum ki o çıkarma gemisinde korkmayan birisi olsun. Subaylar da dahil.
As pessoas têm a ideia de que os Marines são super-homens, mas acho que não havia um Marine, naquela lancha de desembarque que não sentisse medo, incluindo os oficiais.
Lâkin cüretimi bağışlayın, biraz geç kaldınız. " dedi.
"Sejam bem-vindos, meus senhores, mas, se me permitem a crítica, estão um tanto atrasados."
Lâkin Noel günü, hava açıldı. Arkasından bombardıman uçakları sahneye çıktı. Alman zırhlılarının icabına baktılar.
Mas, na véspera de Natal, as nuvens dissiparam-se... e os caças-bombardeiros vieram e destruíram os blindados alemães.
"Lâkin üzerinizdeki baskı nedeniyle ısrarcı olmamıştım."
" mas ainda não falei nisso devido à pressão que tem sofrido.
Komutanlık bu yararsız savaşı daha sert bir şekilde devam ettirmek için tabiri caizse, milleti kanının son damlasına kadar savaştırmaya çalıştı. Lâkin mantıklı düşünen herkes biliyordu ki takâtimizin sonundaydık.
O comando militar tentou, digamos, sugar a última gota do sangue da nação para continuar a guerra inútil, mas tornou-se óbvio para qualquer homem sensato que estávamos no limite.
Ben de normal bir insanım, amma ve lâkin bir çocuğu öldürmemizi teklif edebildim.
Sou um homem normal que propõe que matem essas crianças.
Lâkin kelimeleri her birimize ulaştı.
Mas as palavras dela foram-nos transmitidas.
# Lâkin cesur çocukların #
* Mas os teus filhos valorosos *
St. James der ki, "Şimdi zenginsin, lâkin çok yakında gözyaşı ve feryat geldiğinde servetin yağmalanacak, giysilerin kurtlarca yenilecek."
E S. Jacques : " E agora ricos chorem e gritem sobre as infelicidades que chegarão!
- Lâkin amca, neden düzmece haber yaptın?
Porque é que é "falso", tio?
Bu doğru, efendim. - Lâkin benim görevimde senin gibi cesur memurlara teşekkür etmektir. Madem benim hayatımı kurtardın.
Mas é meu dever também agradecer a coragem de oficiais corajosos como você, que salvou a minha vida.
Düne kadar, başkaları için suikast hazırlardım. Lâkin bugün seni öldürmek için adım attım.
Até ontem eu era contratado para matar outras pessoas, mas hoje, eu contrato-me a mim próprio para te destruir!
Lâkin ben... - İçeri gir.
Eu estou a ficar com medo.
Lâkin beni korkutuyorsun.
Agora vai. E se te acontece alguma coisa?
Bak abi, lâkin siyasetçilerin de etkilendiği çok şey var.
Sabe como é, um político tem um grande alcance.
Lâkin satranç oyununda kazanmak istiyorsanız.. .. on zihin yerine tek zihin kullanılmalıdır.
Mas para ganhar um jogo de xadrez, é preciso uma pessoa para se concentrar, e não vários cérebros para estragar as coisas.
Diğer insanlara düşmanlar gerekmiyor lâkin bana göre benim halkım.. .. yeterlidir. Benim kendi yeğenim beni mahvediyor.
As pessoas são destruídas pelos seus inimigos, mas no meu caso, a minha própria sobrinha é que me arruina!
Lâkin şimdi yapacaklarını sadece Sanjana hanımefendi için yapacaksın.
Oiça. Agora você vai fazer o que eu digo.
Adreslerine iki defa delege gönderdik.. .. lâkin Gun-Strom şirketi kamu parasından..... 110 kror rupiyi kimin tükettiğini söylemedi..
Enviámos lá os nossos delegados em duas ocasiões mas a empresa Gunstorm recusou divulgar o nome da pessoa que já embolsou mais de um bilhão de dinheiro público.
- Lâkin efendim..
Mas, senhor...
- Lâkin, ben biliyorum..
Eu não sei de mais nada, senhor!
Lâkin aşağı düşersen, .. vücudun da beyninin boyuna sıkışmış olacak.
Se você cair, o seu corpo vai encolher como o seu cérebro!
Lâkin bana saldırıyordu.
Mas ele ia atacar-me! Atacar?
- Lâkin sen ne yapacaksın..
Mas... o que é que vai fazer, então?
- Lâkin babam evde değil.
O meu pai não está em casa.
Lâkin Mr. cinayet yerinde bulunan izlerin.. .. Amar... parmak izi olmadığını söylüyor.
O Sr. Amar afirma que as impressões digitais encontradas na cena do crime não são as dele.
O bir insan değil, lâkin bir hayvandır.
Você não é um ser humano, você é um animal! Um lobo!
Lâkin bugün, senin ve benim aramıza kimse gelmeyecek.
Mas hoje ninguém vai estar entre nós.
Kızınızı ben öldürmedim lâkin başka biri yaptı.
Foi outra pessoa.
Lâkin hayat önemlidir.
Mas a vida é importante.
Lâkin iyi birisine benziyorsun ve ben seni kırmak istemiyorum.
Mas pareces boa pessoa, e não te quero ofender.
Lâkin neden?
Mas porquê?
Lâkin nereye gidiyorsun?
O Chaube queria arruinar o meu dia.
Lâkin ben bunu yapamadım.
Mas o que é que eu podia fazer?