Mentor tradutor Português
868 parallel translation
Dr. Lee ve baylar, uçus hekimligi bir Hollandalï amca ile günah çïkartan bir papazïn birlesimi olarak tanïmlanmïstïr.
Dr. Lee e todos vocês, senhores... Um médico de aviação foi descrito como uma mistura de mentor severo e de confessor.
Üstün zeka duruma el koyuyor.
Entra o mentor.
Ee, üstün zeka?
Então, mentor?
Zycon gezegeninin Danışman'ı.
- Eu sou Mentor, do planeta Psychon.
Danışman, ben John Koenig.
Mentor, fala John Koenig.
Danışman, bağlantı için hazır olduğunuzda bildirin.
Mentor, avise quando estiver pronto para a ligação.
Aynı bir mıknatıs gibi, sizi gezegene çekiyor.
Mentor está a usá-la como um íman, a atrai-los para o planeta.
Şimdi Danışman'ın, "hoş geldiniz" derken ne kastettiğini biliyoruz.
Agora sabemos o que o Mentor queria dizer quando disse :
Maya, Danışman'ın kızı.
- Sou Maya. - Filha de Mentor.
Danışman bize ihanet etti.
Mentor traiu-nos.
Hayır, Danışman ona bir şeyler yapmış.
Mentor fez-lhe qualquer coisa.
Danışman... o zaman ikimiz de kaybederiz.
Mentor, assim ficamos ambos a perder. Vamos negociar.
Danışman'ın bizi yok etmesine seyirci kalmamızı mı bekliyorsun?
Queria que ficássemos parados enquanto Mentor nos destruía?
Orada hiç kimse yok.
O Mentor? - Digo-lhe que não há lá ninguém.
Danışman'a bir zarar gelmeyeceğine dair söz ver.
- Prometa que não faz mal ao Mentor.
- Danışman, hadi gel!
- Saia daí, Mentor!
Kardeşim, aynı babam gibi, Yüksek Bilim Konseyimizdeydi.
O meu irmão e o meu pai, Mentor, estavam no Conselho Científico.
Gezegenin parçalanması kaçınılmaz ise... baban niye ayrılmadı?
Se a destruição do planeta era inevitável, por que motivo Mentor não partiu?
Danışman büyük bir bilim adamıydı.
Mentor era um grande cientista.
Mentor gezegeni biyolojik bir bilgisayarla kurtarmayı denedi.
O Mentor tentou restaurar o planeta, usando um computador biológico.
Ama Mentor'un zekası bile yeterli değildi.
Mas o intelecto brilhante de Mentor não era suficiente.
Maya. Mentor'un kızı.
Sou Maya, filha de Mentor.
Peki Maya, Mentor'un kızı, mücadelen artık bitti.
Maya, filha de Mentor, a tua luta chegou ao fim.
Humason ve akıl hocası, astronom Edwin Hubble en uzak galaksilerden gelen ışıklarla oluşan Doppler değişimini çözmek için devamlı çalışıyordu.
Isto fazia parte de um programa sistemático, o qual Humason e o seu mentor, o astrónomo Edwin Hubble, estavam seguindo para medir o efeito Doppler, da luz originária das mais distantes galáxias conhecidas então.
Hayat ufkunu böylesine genişleten bir kılavuz ve cömert... bir beynin baskısı varken, nasıl başarısız olablilirdim ki!
Como eu poderia nao me apaixonar... por um mentor tao generoso e inspirador?
Rupert Pupkin bir grup gazeteciye Jerry Langford'u hala arkadaşı ve akıl hocası olarak kabul ettiğini söyledi.
Rupert Pupkin disse aos jornalistas... que ainda considera Jerry Langford seu amigo e mentor.
Ben çok güçlü bir adamla evliyim, bayan Hayes.
Tem sido um mentor. Um homem maravilhoso.
Sabah akşam. Senin gibi zayıf bir kadının yoldan çıkması kolaydır tabii. - David.
Desde então, tem sido uma espécie de mentor para mim.
Akıl hocası ve dostunu kaybetmek, Holmes'u yaralamıştı.
A morte de seu mentor e amigo foi demais para ele.
Çok sevimli bir çocuk. - Carla'nın, ünlü psikiyatr ve senin akıl hocan Bennet Ludlow'dan bir oğlu mu var?
A Carla teve um filho com o Bennett Ludlow, o grande psiquiatra, o teu mentor?
- Efendim, projenin girişine bir şifre koymuş.
- Senhor, ao que parece o mentor do projecto colocou uma palavra-passe.
Ve bu adam, benim danışmanım, dostum... benimle tam on yıldır konuşmadı.
E este homem, meu mentor, meu amigo não me falou em 10 anos.
Akıl hocam ve çok sevgili dostum, Dr. Dalen'ın gemiye gelmesini dört gözle bekliyorum. Kendisi, bizimle birlikte Kenda II kadar gelecek.
Vou recepcionar o meu mentor e querido amigo, o Dr. Dalen Quaice, o qual levaremos a seu planeta, Kenda II.
Ben Avery Tolar, danışmanınızım.
Sou Avery Tolar, nomearam-me seu mentor.
Masanın başında Paul'ün annesi, Madame Deroulard, ve onun yanında da dert ortağı ve akıl hocası, eski bir aile dostu,
À cabeceira da mesa estava a mãe de Paul, a Madame Deroulard, e a seu lado um confidente e mentor, um velho amigo da família,
- Henüz karar vermedim. O bir Kohn-Ma! Bajoryalılar bile onun sığınmasını kabul etmezler.
Tu foste, és um mentor, outro pai para mim.
Akıl hocası Albert Einstein gibi, Ed de gizemleri çözmek istiyor...
e como seu mentor, Albert Einstein, o jovem Ed Walters sonhava em resolver os mistérios do universo.
Bir kahraman, bir akıl hocası falan mı?
Ela considera-o um herói, um mentor?
Otelin inşaatı tamamlanmadan önce... parayı yatıran adam iflas edip kendini öldürmüş.
Antes do hotel ter sido acabado, o mentor do projecto foi à falência e suicidou-se.
Will arkadaştan öteydi, yol gösterenimdi.
O Will era mais do que um amigo, era o meu mentor.
Yıllarca akıl hocalığımı ve öğretmenliğimi yaptı.
Por muitos anos, meu mentor e professor.
Çünkü o bir koruyucu, kol kanat geren...
Porque gosto do meu mentor, o coleccionador,
"Şov devam etmeli." sahne sanatçısının ilk emriydi. Ancak Mason'ın Norman Maine'i buna daha fazla dayanamamıştı. - Bu kadar yeter.
Deu-nos Judy Garland como a cantora de uma banda que se transforma numa estrela de cinema, enquanto o seu mentor, James Mason, estraga a sua própria carreira.
Merhaba, ben Salmoneus. Homurdanmayı biliyor musun?
Ceridian, o meu mentor, contou-me quanto os centauros temem o fogo.
Bence onun himayesindeydin, o da senin akıl hocandı.
Acho que era discípulo dele. Ele era o seu mentor.
- Bu bir... Bir tür avukat, bir danışman gibi birşeydir.
- É como um conselheiro, um mentor.
Yaşam belirtisi : - Danışman?
- Mentor!
Danışman, adamlarım nerede?
- Mentor, onde estão os meus homens?
Güzel bir hayal.
Tudo bem, Mentor.
Psychon'daki tüm bilim adamları bunun geldiğini bilirken, baban neden bu kadar inat etti?
Por que razão Mentor foi tão teimoso?
Sen Maya mısın? Mentor'un kızı?
É a Maya, não é?