English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ M ] / Mısınız

Mısınız tradutor Português

38,285 parallel translation
Yedi yaşınızı hatırlar mısınız?
Lembram-se de quando tinham cerca de sete anos?
Bay Specter yemin etmeye hazır mısınız?
Sr. Specter, está pronto para prestar juramento?
Bayan Pearson, başlamaya hazır mısınız?
Sra. Pearson, está pronta para continuar?
Bayan Pearson hazır mısınız?
Sra. Pearson, está pronta?
Kaçmayacak mısınız?
Não vão fugir?
- Opera aşığı mısınız?
- É apreciadora de ópera?
Siz de saygı duyar mısınız?
Não respeitam isso?
Siz Osaka takımı mısınız?
Vocês são a equipa de Osaca?
Hazır mısınız? - Tamam mı?
Prontas?
Efendim, bir bakar mısınız?
Senhor, por favor?
Farkında mısınız, bilmiyorum ama etrafınız başarısız olmanızı isteyenlerle çevrili.
Senhor, talvez já tenha reparado que está rodeado de pessoas que querem vê-lo a falhar.
Üzgünüm. Bunu İngilizce tekrarlar mısınız?
Desculpe, pode repetir em inglês?
Hazır mısınız?
Estão prontos?
Şükran Günü'ne hazır mısınız?
Pronta para o dia do peru?
Pardon, siz megafon satan kadın mısınız?
Desculpe, é a senhora que está a vender o megafone?
Koşmaya hazır mısınız?
Estão prontos para correr?
Efendim, kravat takmayacak mısınız?
Senhor, não vai usar gravata?
Başkanım, polisin dövdüğü Dearborn'lu Müslüman genç hakkında konuşacak mısınız?
Sr. Presidente, tem algo a dizer sobre o adolescente muçulmano espancado pela Polícia?
Heyecanlı mısınız?
Estão nervosos?
" Kazanacak mısınız?
E eu : " Vão vencer?
Merak ettiğim yapmanız gerekenleri yapacak mısınız?
O que me importa é se vão fazer o que têm de fazer.
Gerektiği gibi oynayacak mısınız?
Trabalhar como têm de trabalhar.
Sanırım geçen hafta öfke sorunlarınızı tartışıyorduk.
Creio que na semana passada estávamos a discutir os seus problemas de raiva.
'Sayın başkan yardımcısı, bayan konuşmacı Çin derebeylikleri yıllar önce, babalarımız ve annelerimiz...'
"Sr. Vice-Presidente, Senhora Oradora, Chefes-Supremos chineses, há muitos anos, os nossos antepassados, e antepassadas..."
"Çocuklarımın aşısız bir çocukla oynamasına izin vermezdim."
Eu não deixaria os meus filhos brincar com uma criança não vacinada. "
Yol almak istiyorsanız... şöyle deyin, "Sıçtığımın bardağı neden dolu değil?"
Se quiserem progredir, entrem na sala e digam : "Porque raio não está aquele copo cheio?"
Drone'larımızın yabancı bir gökyüzünde havalanışını izledik.
Vimos os nossos "drones" subir para o céu extraterrestre.
- Beni yalnız bırakır mısın lütfen?
Você me deixaria em paz, por favor?
Bizim Mars'ta inandığımız gibi bir hedefe inandığınızda sadece inanç bile neredeyse her sınavı geçmenizi sağlar.
Quando se acredita num objectivo como nós acreditávamos em Marte, a convicção basta para ultrapassarmos qualquer teste.
Ama şu anda sizin yaptığınız bir şey yüzünden yanlış adam içeride. - Ben hiçbir şey yapmadım.
Mas o homem errado está no corredor da morte por causa do que o senhor fez.
İnsanımızın bu savunmasız hayvanlara yanlış davranışlarına ayna tutabilmek için yansıtıcı bir materyal kullandım.
Trabalhei com um metal reflexivo, como um espelho da humanidade e os maus-tratos deles com os animais indefesos.
Senin başarısızlığın bizim başarısızlığımız demek.
O teu fracasso público é o "nosso" fracasso.
Harika bir fikir Harvey ama eğer hapishaneye gidersem ve birileri beni görürse sadece planımız yatmakla kalmaz Mike'ın hayatını tehlikeye atmış oluruz.
Boa ideia, mas se eu for àquela prisão e alguém me vir, não só saímos derrotados, como o Mike irá correr perigo de vida.
Bakar mısınız?
Desculpe.
Sen bunu kızına yapıyorsun ama o aynısını sana yapmayacak mı sanıyorsun?
Acha que se está disposto a fazer isto à sua filha, ela não está disposta a fazê-lo a si?
Onaylamak zorundayız. M.E. insanın eriyiğini ne kadar hızlı ısıttığını bilmek istiyor.
ME quer saber quão rápido o gelo está a derreter.
- Bunu denemek için hazır mısınız?
Sim.
Eğer arkadaşlığımız sana bir şey ifade ediyorsa bana bu iyiliği yapmalısın lütfen.
Por favor, se a nossa amizade te diz alguma coisa, faz-me este favor.
S.H.I.E.L.D.'ın gözetiminde kaç vatandaşımız hayatını kaybetti?
E... quem pode culpá-los? Quantos dos nossos cidadãos morreram sob vigilância da S.H.I.E.L.D.?
Ajan Simmons, eminim Birleşik Devletler hükümeti ile işbirliği yapmanın, S.H.I.E.L.D.'da başlattığımız bu yeni dönem açısından çok mühim olduğunu anlamışsındır.
Agente Simmons, tenho a certeza que consegue entender que esta colaboração com o Governo dos EUA é crucial, à medida que iniciamos uma nova era aqui na S.H.I.E.L.D.
Aida'nın eklemeyi ihmal ettiği şey : Çekirdeğin diğer yarısını düzgün bir şekilde yerleştirip geçidin geri kalanını da zamanında oluşturmadığımız sürece işe yaramayacağı.
Aquilo que a Aida se esqueceu de mencionar foi que o núcleo é inútil a não ser que coloquemos a outra metade no sítio correcto e conseguirmos abrir o resto do portal a tempo.
O zamanki başkan yardımcısı Al Gore'la Beyaz Saray'da görüşme fırsatı bulmuştum. Kara tahtaya gezegenimizin ve onu çevreleyen atmosferin resmini çizdi. Sonra da bunun zamanımızın en önemli sorunu olduğunu söyledi.
Tive a oportunidade de me reunir com o então Vice-Presidente Al-Gore, na Casa Branca Ele desenhou o planeta num quadro e depois desenhou a atmosfera à volta dele e disse que aquela era a questão mais importante do nosso tempo.
Dediğine göre adamımız Morad'ın güvenlikçileriyle... küçük bir kavgaya karışmış.
Disse-me que ele se envolveu numa discussão com a segurança do Morad.
yoksa "Sıfır sıfır" diye başlayan bir kod adınız var mı?
ou há um "00" que eu devia estar a usar?
Sadece Başkan'ın bilgisayarına mı sızılmış?
O computador do presidente foi o único a ser pirateado?
Herkes karşımızdaki zalim, gaddar düşman karşısında liderimiz Tom Kirkman'ın arkasında birlik olmamız gerektiğini söyleyecek.
Serão sobre o nosso cruel e implacável inimigo e sobre como devemos unir-nos em redor do nosso líder, Tom Kirkman.
Yanlış anlamayın lakin önceden de belirttiğimiz üzere programımızı değiştirirsek Papa Hazretlerinin güvenliği tehlikeye girebilir.
Respeitosamente, a nossa objecção em alterar o itinerário, como dito anteriormente, é que aqueles bairros representam um risco adicional para a segurança de Sua Santidade.
Takım için coşturucu videolar hazırlıyoruz. Ulusal Şampiyonluğu kazanmak için ülke çapında birinci ya da ikinci sırada olmalısınız.
Para vencer um Campeonato Nacional, é preciso ser primeiro ou segundo a nível nacional.
Birkaç sene önce sayı farkını açamadığımız için ulusal puan tablosunda dört sıra düştük.
Há uns anos, tivemos um jogo disputado e caímos quatro posições na classificação nacional.
Sahaya çıkıp kıçlarını tekmeleyin ilk topa vurduğumuz andan onlarla el sıkışacağımız ana kadar.
Entrem em campo e deem cabo deles desde o pontapé de saída até ao aperto de mãos.
Sahadaki en zalim, en kötü, en sert takım olmalısınız.
Queremos ser a equipa mais forte, aguerrida e dura de todas.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]