Niles tradutor Português
429 parallel translation
Woodsy Niles adında bir kovboy tanıyor musun?
Já encontrou um caubói chamado Woodsy Niles?
Woodsy Niles dedim?
Woodsy Niles, senhor?
Henry Niles.
Henry Niles.
John Niles, buraya gel.
John Niles, chega aqui.
Sonra da Henry Niles'la gitti.
E foi passear com o Henry Niles.
John Niles.
John Niles.
David, onun Henry Niles olduğunu biliyor musun?
David, sabe que é o Henry Niles?
Henry Niles burada.
Eu tenho o Henry Niles aqui.
Arabayla Henry Niles'a çarpmış.
Atropelou o Henry Niles.
- Henry Niles burada mı?
- Tem o Henry Niles aqui dentro?
- Niles'ı görmek istiyoruz.
- Nós queremos ver o Niles. - Por quê?
Niles'ı istiyorum!
Eu quero esse Niles!
Bana Niles'ı ver!
Dê-me esse Niles!
Niles'ı alacağız.
Nós apanhamos esse Niles.
Tom, ben arka tarafa geçip pencereden gireceğim... ve Niles'ı çabucak alıp çıkacağım.
Tom, eu vou de roda, esgueiro-me pela janela... e tiro dali o Niles num instante.
Birinin canı yanmadan Niles'ı bize ver!
Dê-nos o Niles antes que alguém se machuque.
Niles'ı onlara ver.
Entrega-lhes o Niles.
Niles'ı onlara ver, David!
Entrega-lhes o Niles, David!
Onlara Niles'ı istediğimi söyle yoksa girip kendim alırım!
Diga-lhe que eu quero esse Niles, ou então vou eu buscá-lo!
Henry Niles'ı içeri tıkmış olsaydın hiç bela falan olmayacaktı.
Não teria havido confusão nenhuma se tivesse prendido o Henry Niles.
Henry Niles!
Henry Niles!
David, Niles'ı ver onlara.
David, entrega-lhes o Niles.
- Sen onlara Niles'ı vermezsen, ben veririm!
- Se não lhes entregar o Niles, entrego eu!
Niles'ı eğlendirsene.
Por que não faz companhia ao Niles?
Bırak gireyim Niles'ı istiyorum!
Abra-me a porta! Eu quero o Niles!
Kapıyı aç ve Niles'ı alalım.
Abra a porta e entregue-nos o Niles.
- Sadece Niles.
- É só para o Niles.
Dr. Niles henüz gelmedi.
O Dr. Niles ainda não chegou.
Bunu bilmediğimi mi sanıyorsun Niles?
Achas que não sei isso, Niles?
Ne ileri görüşlülük Niles.
Isso é que é prevenir.
Niles Talbot : İşte bu Charlie Ledbetter, Eyalet Hapishanesindeki hücresinde oturuyor.
Este que vêem é o Charlie Ledbetter sentado na sua cela no posto estatal.
Sanırım devam etmeliyiz, Niles.
Acho que deveríamos proceder.
Niles : Akımın çok yüksek olduğunu söylediler. Beyninin kızardığını.
Dizem que a corrente é tão rápida que o cérebro frita assim que se baixa a alavanca e o prisioneiro não sente nada.
Benim ismim Niles Talbot.
O meu nome é Niles Talbot.
Son derece üzgünüm, Niles.
Sinto muito, Niles.
Bu işi yapacak adamımız zaten var Niles.
Já tenho alguém para isso, Niles.
Hayır öyle değil, Niles.
Não é isso, Niles.
Olayların bu hale gelmesini istemezdim, Niles.
Não posso deixar que isso aconteça, Niles.
Niles : Sadece tek bir anda insan arkadaşa ihtiyaç duyar. Kötü ve dışlanmış hissettiğinde.
Uma coisa que um homem precisa é de um amigo alguém com quem falar quando se sente deprimido.
Niles, olayların bu safhaya gelmesi beni gerçekten üzdü.
Niles, lamento muito que isto tivesse que acontecer.
Niles : Saç tıraşını istemeyen ben değilim.
Não queria cortar o cabelo.
Bölümümün başı olan Niles Pender yükselen ürün seviyelerini açıkladığında koca, aptal ağzımı kapalı tutamadım.
Logo a seguir, quando o Niles Pender, o chefe da minha secção... anunciou que ia aumentar os níveis de produção... não consegui ficar calado.
Envanterde fazla vermişken neden daha fazla üretime ihtiyacımız var?
Posso fazer uma observação, Niles? Para quê aumentar a produção quando já temos um excedente?
Böldüğüm için üzgünüm Niles. Jackie ve benim burada olmamızı gerektirecek bir şey var mı?
Peço desculpa pela interrupção, Niles, eu e o Jackie precisamos de estar aqui?
Ben... Niles'a fazlalığı kendim söylemeliydim. Ama elemanlar gözümü korkuttu.
Eu devia ter falado com o Niles sobre o excedente do inventário... mas tenho um medo de morte do tipo!
Niles onların Osaka'dan gelen beyzbol takımı diye yutturmaya çalışıyor.
O Niles'Idiota'Fender está a tentar impingi-los... como se fossem uma equipa de basebol do campeonato de Osaka.
Niles'ın odasına bir şey bulabilirim diye düşünerekten göz atmaya karar verdim.
Decidi ir dar uma volta ao gabinete do Niles para ver se descobria algo.
Niles Pender'a 120 milyon papel kazıklayamaz! Üzgünüm Niles. - Bunu yapamam.
Desculpa, Niles, mas eu não consigo fazer isto!
Bakın, şu an Niles Pender'ı tutukluyor olmalıydınız.
Deviam prender o Niles Pender e não a mim! Estou inocente!
Şey... Burada biraz düşündüm Niles.
Hum, bem, uh...
Hiçkimse...
Ninguém... atraiçoa Niles Pender... em 120 milhões de dólares!